|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yeni TBMM Başkanı Bülent Arınç gercekten övgüyü hakediyor. Başkanlık seçiminde adaylığını açıkladığı günden itibaren bazı yazarların AKP'nin "en radikal", "en sert", "en uyumsuz" ileri geleni gibi sıfatlar yakıştırdığı yeni başkan, bütün bu yakışıksız sıfatlardan uzak olarak ne yaptığını iyi bilen bir siyasetçi. Şurası muhakkak ki, eğer AKP'nin 3 Kasım başarısı bu ülkede epeydir özlenen bir halk muhalefetinin en güzel örneklerinden biriyse, Arınç'ın TBMM Başkanlığı'na seçilmesi de bu muhalefeti süsleyen bir gelişme olmuştur. Eşinin tercih ettiği kıyafet ve üstlendiği görevin gerektirdiği sorumluluk arasında "uyumsuzluk" görenlerin sorularına Arınç'ın verdiği şu "inatçı" cevabı hangimiz özlememiştik: "Görevimi iyi biliyorum, dersime iyi çalıştım. Kimseden nasihat, ders almaya ihtiyacım yok. Ben ve eşim devletimizin bana yüklediği görevin bilincindeyiz. Bunların iç politika malzemesi yapılması beni üzer." Bir yerlerde söylemiştim; şu "2000'li yıllar" bu ülke için gerçekten de gayet bereketli geçeceğe benziyor... Havaalanındaki (kimilerine göre "kamusal alan"!) uğurlama töreni çok iyi oldu. Çok iyi oldu, çünkü böylece iş fazla uzamadan, başörtülü bir eşin devlet protokolunde yer alabileceğine şahit olduk. Arınç'ın da belirtiği gibi, bunu yasaklayan bir hüküm zaten ortada yoktu ama ah şu "teamül"! Herkes şahit oldu ki, başörtülü bir eşin "kamusal alan"da, "kamusal bir törende" yer almasının öyle iddia edildiği gibi korkulacak bir yanı yokmuş, basbayağı olabiliyormuş. Ne diyelim, geçen yıllara yazık! Şimdi siz söyleyin; küçük bir azınlığı koltuklarından fırlatsa da, büyük çoğunluğun tebessümle izlediği bu sahneyi bize kazandıran Arınç'ın TBMM Başkanı olması kötü mü oldu? Yoksa siz bu göreve, "YÖK Kurucu Üyeliği" de içinde olmak üzere üstlendiği pek çok bürokratik görev sayesinde yüksek derecede "devlet terbiyesi" edinmiş olan Vecdi Gönül'ün seçilmesini mi isterdiniz? Sizi bilmem ama ben fikrimi söyleyeyim: Arınç'ın bu görevi üstlenmesi, bugüne kadar sergilediği hukukçu kimliği hatırlanacak olursa, iktidarı ve muhalefetiyle TBMM için büyük bir şanstır. TBMM'de, geçen dönemde, Meclis'te her türlü numarayla muhalefetin sesinin kısılmasına karşı çıkanların başında o gelmiyor muydu? Arınç'ın Esenboğa'daki uğurlama törenine "türbanlı" eşiyle birlikte gitmesini "Daha dün bir bugün iki, bu ne acelecilik!" diye yorumlayanlar eksik değil. İsterseniz biraz da bu yorumlar üzerinde duralım. (Unutmadan: Törendeki görüntüleri "Hukukla bağdaşmaz", "Düşüncemize uymaz", "Olur mu, devletin bir ciddiyeti var" tarzında yorumlayanlar da eksik değil ama takdir edersiniz ki bu açıklamalarla vakit geçirilecek zaman değil!) Gerçekten de, iddia edildiği gibi "türban" devlet protokolunüne "çok zamansız" ya da "çok erken" mi sokulmuştur? Muhalefet partisi (yoksa "anamuhalefet partisi" mi demek gerekir; ama ortada "çocuklar" olmadığı için değil herhalde!) başkanı Deniz Baykal da benzer bir tezi savunuyor: "Daha dün bir bugün iki. Bundan sonra nelerle karşılaşacağız bilemiyorum. Bu konuların üzerine sorumsuzca yürürsek konu, çözüme değil, tam tersine çözümsüzlüğe taşınacaktır." Evet, gördüğünüz gibi Baykal da törende ortaya çıkan görüntüleri "aceleci" bir tutumun ürünü olarak görüyor. Sizi bilmem ama Baykal'ın bu açıklaması bana kendi içinde çok "problemli" göründü. Şöyle ki: Herşeyden önce, "Daha nelerle karşılacağız?" şaşkınlığının makûl bir temeli yok; böyle son derece "doğal" bir davranış karşısında insan kendisine ve etrafındakilere bu soruyu niçin sorsun? "Daha neler?"i mi var; hepsi hepsi bu kadar işte! İkinci olarak, Baykal'ın ağzından çıkan "Bu konuların üzerine sorumsuzca yürürsek..." diye başlayıp süren cümle de haddinden fazla yersiz. CHP Genel Başkanı, TBMM'de AKP ve CHP milletvekillerinden oluşan "Biz"i yeterli bulmuyor mu ki, gelişmelerin "çözümsüzlüğe taşınabileceği" uyarısını yapmak gerekğini duyuyor? Ülkenin TBMM Başkanı'nın eşinin başında başörtüsüyle resmi bir uğurlama törenine katılabilmesi için daha ne kadar beklemek gerekir? Bu "uzlaşma"nın sağlanabilmesi için de hiç değilse bir 20 yılı geride bırakmamız mı icabediyor? Şahidi olduğumuz olay dünyanın en "doğal" olaylarından birisi değil mi? Bir siyasetçiye "Ya TBMM başkanlığı, ya başörtülü eşin, ikisinden birisini seçeceksin!" diye dayatılması hangi cumhuriyette görülmüş? Uzun lafın kısası, bu "uğurlama töreni"nin zamanlaması çok isabetli olmuştur. Bu yalın, "doğal" meselenin çözümü için de yirmi yıl bekleyecek değildik herhalde... Tabii şu hususu da unutmadan: Bu "doğal" davranış hakkında lafı uzatmamak da gerekir. Bu son derece "doğal" olay -daha fazla açıklama isteyen gazetecilerin büyük ilgisine de yüz vermeyen bir biçimde- bu özelliği içinde öylece olduğu yerde kalmalıdır. Haksız mıyım; "türban" sorununun kesin çözümü zaten ancak bu şarta, yani "türban"ın çok mu çok "doğal" bir seçim olarak kabil edilmesi şartına bağlı değil mi? "Türban yasağı"nın ülke gündemindeki yerini ve önemini küçümsemiyorum ama meselelerimizi asıl bu yasağın kalkmasından sonra konuşmaya başlamayacak mıyız?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |