Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
ŞAPKA VAR, ŞAPKA VAR

Türk Petrol şapkası, bugünlerde Türkiye'nin en meşhur şapkası.Reklamlarda peşpeşe vurgulanıyor.
Önceden öyle değildi.
Ülkenin en meşhur şapkası, Demirel'in şapkasıydı eskiden.
Ne zaman 'darbe' olsa, Demirel şapkasını alıp gittiğini söylerdi.
12 Mart 72'de, 12 Eylül 80'de olduğu gibi.
Demirel'in o sözüne bakıp, eleştirenler olurdu.
Eleştirmek kolay tabii.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Ne yapsın adam, eline bir tabanca alıp karşı mı gelsin?
Darbe yapan konsey üyeleriyle düelloya mı girişsin?
Şapkayı alıp gitmekten başka çare yok ki.
Hayır, bıraksa şapkayı, hiçbirinin kafasına uymaz.
Hem, bütün generallerin kendi şapkası vardır.

BAKİ KOŞAR'DAN SEVGİLİ HIRSIZA MESAJ

Merhaba... Ben CNN TÜRK muhabiri ve serbest yazar Baki Koşar...

Belki medyatava.net'te ve bugünkü Vatan Gazetesi'nin 5. sayfasında dikkatinizi çekmiş olabilir; benim evim soyuldu. Geçtiğimiz pazar, ilk kitabım "Kilidi Sırlı Anahtar"a da konu olan Kurtuluş semtindeki evime giren hırsızlar, çamaşır makinasından vcd'ye, uydu aparatından nakit paraya kadar her şeyimi alıp götürdüler. Ancak çalınan eşyaların arasında bir şey daha vardı ki onun çalınmış olması beni adeta yıktı!.. Hem yüzlerce yazımı, hem ilk kitabımı, hem de yayınevine henüz teslim ettiğim "Kuyuda - Denizi Olmayan Yusuf"u yazdığım emektar bilgisayarım da çalındı... Neyse ki bu ikinci kitabı yayınevine teslim etmiştim ama çocukluğumdan beri kafamda ve yüreğimde beslediğim, büyüttüğüm uzun soluklu bir uzun hikaye veya roman projesi olan ve adını şimdilik "Havar Dicle Havar" koyduğum çalışmam da o emektar bilgisayarımın içinde kayıtlıydı. Siz de yazın emekçisisiniz; bilirsiniz, ilk yazılan yazı, bir daha aynı yoğunluk ve sıcaklıkla bir daha çok zor yazılabiliyor....

Sonuçta gitti giden... Maddi kaybım büyük ama manevi kaybım çok daha büyük... Çünkü bu roman taslağına bir daha başlamaya elim çok zor varacak... Emeğime üzülüyorum, çabama üzülüyorum, birikimimin bir anda, bir hiç uğruna sabun köpüğü gibi uçup gidivermesine üzülüyorum...Kaderin garip cilvesine bakın ki konusu yıllardır oturduğum ve çok sevdiğim Kurtuluş'ta geçen "Kilidi Sırlı Anahtar" adlı kitabın yazarı olarak evimin kilidi açıldı, sırlarıma belki birçok kişi ortak oldu... Ne trajikomik, değil mi?...

Şöyle bir şey mucize mi olur acaba diyorum: Hırsız veya hırsızlar, çaldıkları bilgisayarımın içinde "Belgelerim" bölümüne girip oradan "Havar Dicle Havar -1, 2, 3, 4" adlı 4 belgenin çıkışlarını alıp veya bir diskete yükleyip bir şekilde bana ulaştıramazlar mı? Nasılsa evimi ve belli ki muhabir olarak çalıştığım CNN TÜRK'ü biliyorlar. Bir biçimde posta kutuma koyup bu dosyaları bana ulaştırmaları inanılmaz bir "jest" olur. Serdar Devrim anlattı bana; sanırım İngiltere'de böyle bir olay yaşanmış ve sonuç olumlu olmuş. Sevgili hırsızım, bilgisayarım dahil çaldığın her şey senin olsun ama n'olur, roman taslağımı bana iade et!..

DAVULCULAR

Savcının biri, ramazan davulcusundan şikayetçi olmuş.
Sahur vakti davul çalıp halkı rahatsız ediyormuş davulcu.
Üstelik sahura kalkanlardan bahşiş istiyormuş.
Helal olsun savcıya.
Bu davulcu milletine göz açtırmamak lazım.
Sadece bir gece değil, otuz Ramazan her gece davul çalıyorlar kardeşim!
Bir defaya mahsus değil, her sene aynı tantana.
Sadece bir yerde değil, her yerde var bu davulculardan.
Köyde, kasabada, şehirde...
Sallandıracaksın bir-iki davulcuyu şehrin meydanında, bak bir daha yapıyorlar mı!
Afferin savcıya. Davulcuları nezarete attırmış ve para cezası kestirmiş.
Bizde böyle savcılar olduktan sonra, korksun davulcu milleti!

BİTSİN BU DAYATMA!

Bir başbakanın tavır ve davranışları, hatta yüz ifadesinin bile nasıl olacağı "bir devlet politikası olarak" belirlidir. Bu konuda oluşmuş devlet geleneği vardır. Devlet ciddiyeti gereği başbakanın yüzünün de asık olması gerekir. Halbuki yeni başbakan Abdullah Gül, sürekli tebessüm ederek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak tavırlar sergilemekte ve kendisi gibi düşünmeyen bizlere açıkça meydan okumakta ve dayatmada bulunmaktadır. Bu yaptığı açıkça devlet ciddiyetiyle bir inatlaşmadır. Bu konuda herkesi uyarıyor, hatta Başbakan kamusal alanda tebessüm ettiği için bütün yetkilileri uyarıyorum. Sait Akyol

KREDİ KARTI

Temel cüzdanıyla beraber kredi kartlarını çaldırmış, rahatlamış.
"Oh be" demiş, "Borçlarını ödemekten iflahım kesilmişti. Perişan olmuştum. Şimdi hırsız efendi uğraşsın bakalım o kredi kartlarıyla!"

AB BİZE TAKVİM VERMEZSE, AJANDA VERSİN.


23 Kasım 2002
Cumartesi
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED