T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yağdanlık dönemi

Biz Tayyip Erdoğan ile Avrupa seferindeyken önemli bir gelişme oldu; Sermaye Piyasası Kurulu, İş-Doğan'ın POAŞ ile birleşmesine izin verdi. Böylece İş-Doğan'ın 1.2 milyar dolarlık borç yükü, halka açık kârlı bir kuruluş olan POAŞ'a aktarılıyor. POAŞ, bugüne kadar devlete vergi öderken, artık ödeyemeyecek.

Bu birleşme lâfı çıktığı için, POAŞ hisse senetleri değer kaybetti. Küçük tasarrufçu çok daha ucuz bir bedelle hissesini Aydın Doğan ve İş Bankası'na satmak zorunda kalıyor.

Kısacası İş Bankası ve Doğan Grubu, borçlanıp, kârlı bir kuruluş olan POAŞ'ı aldılar. Şimdi çeşitli bankalara olan borçlarını, POAŞ'a ödettiriyorlar.

İlk fırsatta

SPK bağımsız bir kurum. Başbakan yardımcısı Abdüllâtif Şener'e bağlı değil, sadece ilişkili. Ama, gene de kararlı bir iktidarın yapabilecekleri var.

Çevreyi bozduğu gerekçesiyle, Koç'un Mavramoloz Ormanı'nda üniversite inşa etmesine karşı çıkan, Süzer'in Gökkafesi'ne inşaat izni vermeyen ve bu haliyle, bu duruşuyla halktan oy alan Tayyip Erdoğan, önemli bir sınavda.

Bakalım POAŞ oldu bittisine göz yumulacak mı?

Bakalım, hortumcu bankacıların Fon'a olan borçları süratle tahsil edilecek mi?

Ben, medyadaki değişimi dikkatle izliyorum ve iktidarı uyarıyorum. Sakın bu vıcık vıcık yağa kanıp aldanmayın. İlk fırsatta arkadan hançerleyeceklerdir. Şimdilik, ufak tefek iğnelerle iktifa ediyorlar... Hele bir de ayaklarına bassanız... Kızılca kıyamet kopacak.

İnat mı?

Bülent Arınç'ın eşinin protokolde yer almasını bile içlerine sindiremediler. Yok efendim Arınç inat yapmış, türbanı dayatıyormuş vs...

Oysa, Cumhurbaşkanı eşi ile gittiği için, protokol gereği o da Sezer'i, eşi Münevver Hanımla birlikte uğurluyor. Aslında, Münevver Hanım için bu bir fedakârlık. Çünkü Münevver Hanım, öyle tanımadığı kalabalıkların içine çıkmayı seven biri değil. Görev gereği orada; "İnat yüzünden" diye yazanlar, sadece peşin hükümle hakeret ediyorlar.

3 Kasım sonrasının son model "yağdanlıkları", akılları sıra Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ü övüp, Arınç'ı "aşırı" gibi kamuoyuna takdim etme gayretinde.

Neymiş? Seçim meydanında "Namus sözü" vermiş, "Türban sorununu halledeceğiz" demiş.

Ne var bunda?

Karısı başörtülü olduğu halde Meclis Başkanlığı'na adaylığını koymuş...

İlk turda, AK Parti grubunun büyük desteği ile seçilmedi mi? Neresi dayatma?

Ve protokol icabı eşiyle beraber Cumhurbaşkanı'nı uğurlamış.

Vay vay vay... Devlet protokolünde başörtülü kadın olur muymuş...

Peki 29 Ekim resepsiyonuna, Fazilet ile MHP milletvekilleri, başörtülü hanımlarıyla katılmamış mıydı?

Nedir bu ayırımcılık?

Askerî alanlar, orduevleri hariç, hiçbir mekânda, başörtülü eşe sınırlama yok. Askeriye de, 28 Şubat'ın tozu dağıldıkça, yavaş yavaş değişecek. Çünkü 28 Şubat öncesinde, Tayyip Erdoğan Belediye Başkanıyken, Emine Erdoğan pekâla 1. Ordu Komutanı'nın protokolünde yer alıyor, hatta paşanın eşiyle zaman zaman görüşüyordu.

Evcilleşmek meselesi

Başörtüsünü tartışma konusu yapmayalım. İnatlaşıp, ortamı germeyelim. Ama, durup dururken Münevver Hanımın başörtüsüne sataşan kim?

"Evcilleşeceksiniz! Aynen bizim koyduğumuz şartlara uyacaksınız! Bu arada banka hortumcularına da ses çıkarmayacaksınız. Borç yükü milletin sırtında dururken, onlar malikânelerinde, keyif içinde yaşamaya devam edecek. POAŞ'ın 1.2 milyar dolar banka borcunu devralmasından da söz etmek yok."

Ama AK Partililer sizin gibi olursa, millet onları da sandığa gömer. İşte MHP'nin başına gelenler.

Aktüel dergisi medyadaki ani değişikliği, Tempo örneği ile gözler önüne seriyor. (Tempo malûm, Doğan Grubu'na ait bir yayın organı.)

Seçim öncesinde Tempo'nun kapağı: İsmail Cem'in portresi üzerinde "İstanbul Ruhu" yazıyor. Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının üzerine ise "Taliban Ruhu" yazısını düşmüşler. (21 Şubat 2002)

Ve seçim sonrası Tempo'nun kapağı: Tayyip Erdoğan'ın bir miting fotoğrafı. Altında "büyük sınav, büyük şans" yazıyor. (7 Kasım 2002)

Özkök'ün tavrı

Kimi de Ertuğrul Özkök gibi, hem övüyor, "hem de sınava tâbi" tutuyor Erdoğan ve arkadaşlarını.

İtalya'ya giden uçakta şampanya ikram edilmesi, Hürriyet gazetesi tarafından alkışlandı. Erdoğan'ın öğle yemeğine davetli olduğu için oruç tutmaması da, laiklik sınavında başarılı bir kilometre taşı gibi gösterildi.

Geçenlerde Ertuğrul Özkök "Kraldan fazla kralcı" olduğunu ilân ederek 109'uncu maddenin mutlaka değişmesi gerektiğini savundu. Ama bence, zirveye, 19 Kasım 2002 tarihli yazısıyla ulaştı. (Meğer tam da o sırada SPK, POAŞ kararını almak üzereymiş.)

Özkök'ün makalesinden önemli cümleleri sütunuma alıyorum: "Bugün Hürriyet'in birinci sayfasındaki Erdoğan-Simitis fotoğrafına iyi bakın. Bu fotoğraf size nasıl bir duygu veriyor? Ben kendi duygumu söyleyeyim. Bu fotoğraf, Anayasa'nın 109'uncu maddesinin neden değiştirilmesi gerektiğini gösteren delildir. Eğer liderlik denen şey, yapma yeteneği kadar bir karizma meselesi ise buyrun işte size karizma. Duruşu, olaylara bakışı ve görüşlerinin arkasında duruşu ile uzun yıllardır aradığımız bir lider tipi, bir hafta içinde doğdu. Erdoğan bu duruşu ile, Özal'dan beri özlediğimiz bir lider profilini çiziyor. İşte size yeni liderden paragraf başları: Meselâ Kıbrıs sorunu. Alışılmış klasik siyasetçi olsa ne derdi? 'Devletin bu konuda politikası vardır. O da liderden lidere değişmez.' Alın size Kıbrıs sorunu üzerinde yeni bir tavır. 'Olmaz' diyen, 'Masaya oturmayız' diyen klasik Türk duruşu yerine, 'Oturup görüşebiliriz' diyen yeni ve kararlı bir tavır. İşte size, araya pazar ve yazı yazmadığım pazartesi günü girdiği için gecikmiş bir delil daha. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ı gözümde bir kat daha büyüten yeni ve klasik olmayan bir başka duruş. Abdullah Gül gibi güçlü ve bu koltuğu gerçekten hak eden bir insanı başbakanlığa getirdi. Yani Özal'ın bile cesaret edemediği bir şeyi yaptı. Bunu yapan insan, kendine çok güveniyor demektir. Bunu yapan insan, söylediklerinde samimi demektir. Bana göre Erdoğan, 'takıyye sınavlarının' her birinden başarıyla geçiyor. 'Ben emanetçi başbakan formülünü kabul etmem' diyor. Etmediğini gösteriyor. Erdoğan'ı gözümde büyüten üçüncü neden ise, siyaseti ''pozitif temel'' üzerine oturtması. 'Siyaset sorun yaratma değil, sorun çözme sanatıdır' diyor.... Erdoğan'ın bu pragmatizmi beni çok etkiliyor. Çok umutlandırıyor. O nedenle üçüncü defa diyorum ki, hiç çekinmeden, beklemeden Anayasa'nın 109'uncu maddesini değiştirip, Türkiye'nin bu yeni uluslararası karizmasını başbakanlığa getirmemiz gerekir." (19 Kasım 2002 - Hürriyet)

Özkök ve takıyye

Ertuğrul Özkök'ün yazısının başlığı da ilginç: "Takıyye sınavlarından bir bir geçiyor" diyor Erdoğan için.

Sözde Erdoğan'ı övüyor ama, kendi koyduğu kurallara uygun hareket ettiği için onu methettiği ortada.

Oysa şimdi devir başka devir. Millet iradesi, seçkinci bakış açısını ezdi geçti.

Şimdi biz sizin takıyye yapıp yapmadığınıza bakıyoruz.

Acaba bozuk medya yapılanmasına ilişilmesin diye mi "Kraldan fazla kralcı davranarak" Erdoğan'ı ve Gül'ü alkışlıyorsunuz? Onları yere göğe sığdıramıyorsunuz.

Yoksa samimiyetle mi Erdoğan'ı Özal'dan da üstün, vizyon sahibi önemli bir politikacı olarak görüyorsunuz?

Hakkikaten değiştiniz mi? Yoksa takıyye mi yapıyorsunuz?


23 Kasım 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED