|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Benim de, Kipriyanu öldüğü zaman aklımdan geçen soruyu, Ertuğrul Özkök, Rauf Denktaş'a sormuş.. -Sayın Denktaş.. Kipriyanu'nun cenazesine katılmak istediğinizi söyleseydiniz ne olurdu? Denktaş da şu cevabı vermiş, -O benim cenazeme katılır mıydı ki, ben onun cenazesine katılayım!.. Olayın "Kıbrıs krizi" boyutunu bırakarak, Denktaş'ın cevabını irdelememiz gerekiyor.. Gerçekten, cenazelere katılmanın kuramı böyle midir? Tanıdığınız, bildiğiniz, belki rakibiniz, belki de düşmanınız olan, ama "sizinle aynı dünya"dan bir insan ölünce, bu hesabı yapar mısınız? -Acaba o benim cenaze törenime gelir miydi? Toplumun tanıdığı, bildiği bir insan ölünce, cenazeler olağanüstü kalabalıklaşır.. Acaba katılanlar, "rahmetli yaşasaydı ve ben ölseydim, o mutlaka benim cenaze törenime gelirdi" hesabı mı yaparlar? Yoksa "şöhret", "servet", "iktidar" gibi ekleme nitelikler, ölüm sonrasında bile devam mı eder? Cenazeye, ölene duyulan sevgi ve saygıdan ötürü mü, yoksa sağ kalanlara görünmek için mi gidilir? Denktaş, Ertuğrul Özkök'e, "Kipriyanu benim cenazeme gelir miydi ki, ben onun cenazesine katılayım" cevabını bir anda verirken, acaba "ölüm" denilen kavramın sonuçlarını, daha önce oturup, tartmış mıydı?.. Gerçekten şöyle bir düşünmeliyiz.. Ölümden öteye köy yok ki!.. Kıbrıs'ın, Anadolu'nun veya Yunanistan'ın toprakları üzerinde, binlerce yıldır sadece insanlar ölüp yok olmadı ki.. Uygarlıklar, devletler, kültürler bile öldü, yok oldu.. Aynı coğrafyaya, insanlık tarihi boyunca sahip olmuş bir ırk veya kültür var mı ki? Yani bugünkü Mısırlılar, o firavunların Mısır'lıları mı? Şimdiki Hindistan'ı Babür'ün torunları veya Çin'i Kubilay'ın soyu mu yönetiyor? Nerede Endülüs? Veya, "Yugoslavya", "Sovyetler Birliği" falan nerede? Daha on yıl önce iki tane Almanya ve bir tane Çekoslovakya yok muydu? 1920 öncesinde, Ürdün mü, Suudi Arabistan mı, Suriye mi, Irak mı vardı sanki? Ben de Ertuğrul Özkök gibi düşünüyorum.. Ben de olsam, aynı soruyu sorardım Denktaş'a.. -Kipriyanu'nun cenazesine katılmak istediğinizi söyleseydiniz ne olurdu?
ŞAKA
Ah bu muhbirler yok mu?
Münih'te, bir adam komşusunu polise ihbar etmiş, -Yandaki katta oturan adam, evine ceset getirdi, demiş.. Polisler ihbar üzerine, ihbar edilen evi basmışlar. Ve cinayet zanlısı adamı, bir şişme bebekle yakalamışlar.. Arama sonunda, evde dört tane "şişme bebek cesedi" daha bulunmuş.. Ya bizi de Avrupa'lı komşularımız "demokrasi cesedi var" diye ihbar ederlerse... Ve arama sonunda "şişirme demokrasi" çıkarsa, ne yaparız?
KÜÇÜK PRENSİN ADAMLARI
Ankara'da birileri galiba hassas hesap yapıyor..
Hep aynı kitaptan, aynı bölüm geliyor aklıma Türkiye'de "Yönetim Modeli"ni izlerken.. Kitap Exupery'nin "Küçük Prens"i.. Küçük Prens, uzayda bir planete iner.. Bir adam, önündeki kalın deftere, harıl harıl birşeyler yazmaktadır.. Küçük Prens, adama ne yazdığını sorar.. - Uzaydaki yıldızları kaydediyorum, der adam.. Küçük Prens yine sorar adama.. - Yıldızları neden deftere kaydediyorsunuz? Adam açıklar.. - Yıldızları deftere kaydedince, o yıldızlar benim oluyor! Bizim Ankara'da da böyle "Adam"lar var.. Önlerindeki defterlere birşeyler kaydediyorlar.. Onlar yazdıkça, vatandaşın cebindeki paralar, sanki onların oluyor.. Örneğin dün, petrol ürünlerinden alınan Akaryakıt Tüketim Vergisi tutarlarını yeniden belirlemiş bu adamlar.. Buna göre, "6 Şubat"tan itibaren ATV miktarları artırılmış.. Düşünün bir kez.. Bu adamlar ne üretiyor? Petrol mu çıkartıyorlar? Yatırım mı yapıyorlar? "Bürolarının iktidarı"nı, ona buna vergi salarak ve vasıtalı vergileri zam biçiminde topluma empoze ederek kullanıyorlar.. Ve her 15 günde bir, "mazota yüzde 2,8 ayarlama" veya "benzine 3,2 ayarlama" diye, "hassas ölçekli" haberler geliyor ajanslardan.. Neyi hesap ediyorlar?. Yüzde 2,8 değil de, yüzde 2,7 veya yüzde 2,9 yapsalar zammı, acaba hangi hesap değişecek? Dolar kuru düşerken, dolarla alınan petrol neden hep artıyor? Bunlar, gerçekten roman kahramanı!.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |