|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Eli uzun" tabiri dilimizde birkaç mânaya kullanılıyor. Bunlardan biri de hırsızlıktır. Eli uzun adam bu işe yatkın demektir; fırsatını buldu mu çalar. Ülkemizde bir ara peş peşe operasyonlar yapılıyordu. Daha dün; hatırlarsınız Balina operasyonu, Paraşüt, Ahtapot falan diye adları da enteresan olan bu operasyonlar ardarda bombalar patlatıyor; bir takım eli uzun kişileri, çeteleri çökertiyordu. Milletçe "Vay canına" diyorduk; "Yahu hiçbir şeyden haberimiz yok. Götüren götürene. Bu nasıl iş?" Prof. Osman Altuğ televizyonlarda bu meseleyi enine-boyuna anlatıyor; büyük götürenler-orta boylar ve küçük götürenler diye tasnifler yapıyordu. Sadettin Tantan'ın bakanlıktan ayrılması ile birlikte operasyonlar bıçak gibi kesildi. Herhalde dedik memlekette artık çökertilecek çete kalmadı, bilumum uzun eller budandı. Doğrusu Sayın Tantan da yaptığı işin mahiyeti ile ilgili açık ve anlaşılır bir tablo çizmedi. Sembolik bir dil kullanmayı seçti. Tapınak Şövalyeleri tabiri en çok üzerinde durulan sembol olmuştu. Geçenlerde bir ana-haber bültenine konuk olarak katılan iki kadın gördüm. Bunlar mahallelerinde iyicene yaygınlaşan hırsızlık olayları ile savaşmak için gönüllü lider olmuş, evleri soyulanları örgütlemeye başlamışlar. Kendi evleri birkaç kez soyulduğu gibi, hemen bir iki sokak ötelerine kadar kırk iki hane aynı tecavüze maruz kalmış. Elbette ki polis-karakol, emniyet bu meseleden haberdar edilmiş, lakin hanımların feryatlarından anlaşıldığı kadarı ile dertlerine derman bulunamamış. Benzer biçimde gazetelerin üçüncü sayfa haberleri vahşet halini alan kap-kaç terörü ile dolmaktadır. Bu şehir eşkıyalarının çantalarını kaparak kaçmaya çalışırken yerlerde sürükledikleri hanımların şişmiş morarmış, yaralanmış yüzleri ile ekranda görünmediği gün geçmiyor. Ardısıra bildiğiniz gibi banka soygunları sökün etti. Asayişteki bu bozulmayı getirilen af ile cezaevlerini dolduran katillerin-hırsızların-sabıkalıların sokağa salınmış olmasına bağlayanlar var. İşsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı biliniyor. Gençler arasında alkol ve uyuşturucu yaygınlaşıyor. Kötülükler yapanın yanına kâr kalıyor diyen çok. Bir diğer yaygın kanaat ise memleketin bir soygun-vurgun düzenine yuvarlandığını, balığın baştan koktuğunu; yapılanlara dur diyecek iradede mecal kalmadığını ileri sürüyor. Açıkçası tuz koktu diyorlar. Bu umutsuz ve karanlık manzarayı çeşitli sebepleri ileri sürerek açıklayanlar; çözüm formülleri getirenler hep vardır. Kimi siyaset çarkını suçlar, kimi ekonomik dengelerin bozukluğuna bağlar, kimi düşmanı dışarda, kimi içerde arar. Her ne sebeple olursa olsun meselenin temelinde bir ahlâk buhranı yaşandığını görmek lazımdır. Bu sade bizim ülkemizi değil bütün dünyayı kasıp-kavuran bir hadisedir. Vahşetin tetiğini çeken, merhameti yok eden, haz duygusunu baş tacı eden, mülkü gasbeden, serveti tek elde toplayan, insanlığa "Ya esir olacaksın ya da zorba" teklifinden başka bir çözüm getirmeyen umumi yıkımın altında maneviyat eksikliği vardır. Hesap gününe inanmayanlar, hesabı burada kendi elleriyle birbirinin boğazına sarılarak görmeye çalışıyor. Altta kalanın canı çıkmış kimin umurunda. "Uzun el" ahtapotun kolları gibi her köşeye, her ülkeye uzanıyor. Ona haddini bildirecek yegane güç; hizmet-hürmet ve merhametin kanatları ile yükselen ruhun ahlak hamlesi olacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |