T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Girdik, giriyoruz, gireceğiz derken...

Eski bir fıkradır; İkinci Dünya Savaşı sırasında iki Fransız asker, savaşa girip girmeme ihtimalleri üzerine konuşmaktadır.

"Sence savaşa girecek miyiz" diye sorar birisi.

- İki ihtimal var der diğeri, ya gireriz, ya girmeyiz. Girmezsek mesele yok da, eğer girecek olursak, iki ihtimal var...

Bu şekilde uzayıp gider ve her seferinde iki yeni ihtimal belirir.

- Bizim bölüğü ya cephe gerisine verirler, ya cepheye sürerler. Cephe gerisinde kalırsak mesele yok da, eğer cepheye gidersek iki ihtimal var: Ya ölürüz, ya ölmeyiz. Ölürsek kurtulmuş oluruz ama sağ kalırsak, iki ihtimal var: Savaşı ya biz kazanırız, ya Almanlar. Biz kazanırsak ne âlâ... Fakat eğer Almanlar kazanırsa esir düşeriz. Esir düşersek iki ihtimal var: Ya sabun yaparlar, yahut tuvalet kâğıdı. Sabun yaparlarsa mesele yok ama, tuvalet kâğıdı yaparlarsa, işte o zaman iş kötü, moku yedik demektir.

* * *

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girip girmemesi üzerine yapılan tartışmaları yakından ya da uzaktan takip ederken, aklıma hep o iki askerin konuşmaları gelir.

Durum, çok benzer nitelikte.

Gerçekten de iki ihtimal var; ya gireriz, ya girmeyiz.

Fakat bizim "eğer şu olursa mesele yok" diyeceğimiz tarzda bir şık görünmüyor.

Yani kimi diyor ki girersek kurtuluruz, kimisi de girmezsek!..

Benim demek istediğimse, şu: İkisi de tam doğru değil.

Ülkemizin "özel" durumları dolayısıyla, bize has bir statü tayin edebilir Avrupa Birliği'nin kodamanları.

Bize, "Ne içindeyiz AB'nin, ne de büsbütün dışında" dedirtecek bir statü.

Hatta ister misiniz, biz tam "Girdik, giriyoruz, gireceğiz" derken, Avrupa Birliği dağılmış olsun?!.

Bir 'genelge' yüzünden yarım kalan

Soyismini gizlememizi isteyen değerli bir arkadaşımız, tıp fakültesinde bir "genelge" yüzünden yarım kalan çalışmasından bahsetti.

Genelgenin ne olduğunu da açıkça yazmamış fakat siz nasılsa anlarsınız.

*

Hastane infeksiyonu yapan mikroorganizmalar üzerinde çalışıyor ve "tez" hazırlıyordum. Ülkemizde antibiyotiklerin bilinçsiz olarak kullanımı sonucu, bakterilerdeki direnç gelişimi (mevcut olan antibiyotiklerin kullanımının azaltımı, yok edilmesi) diğer ülkelere göre bizde çok ileri derecedeydi. "Pseudomonas" isimli bakteride şimdiye kadar duyulmamış, bilinmeyen, farklı dirençli bir suj (tür) yakalamıştık.

Hocam, kürsü başkanının önünde ve tüm seminer salonunda, bu sujdaki yeni genetik koda "Türkiyem" ismini koymak istediğini söyleyince, heyecanımdan biraz da utancımdan, gözlerimi yere dikmiştim. Çünkü ilk kez yeni bir şey keşfedecek ve isim koyacaktık.

İçim içime sığmıyordu. Hem bu çalışmanın planlarını düşünüyor, hem de mezun olmak için tezimi toparlamaya çalışıyordum.

Her yeri kasıp kavuran "genelge" bizim fakülteyi ve içimi de kavurunca, bütün hayallerim uçtu. Hem tezimi tamamlayamamıştım, hem de bu önemli çalışmayı. Tezime mi üzülecektim, yoksa uçup giden hayallerime mi?

Bu ülke için seve seve bir çalışma yapıp, isim koyacaktık ama okula dönemedim. (Emine Nurhan A.)

AYASOFYA

İşgal altındaki muhteşem Hıristiyan şehri Konstantinopolis'teki Ayasofya, Hıristiyan âlemine iade edilmeli ve kiliseye çevrilmeliymiş.

Başka?

İstanbul'u toptan verelim.

İznik'i, Bursa'yı, Edirne'yi istemez mi acaba Avrupalı dostlarımız?

HAMUR

Yirmi yıldır beyazperdeden ve ekranlardan takip ettiğimiz bir hanım, televizyonda yemek tarifi veriyor.

Gerekli olan malzemeyi sayarken 'milföy hamuru'ndan bahsediyor ve "hemen hemen her mevsim bulunabiliyor" diye bir cümle kullanıyor.

Un, tuz, su ve biraz da yağdan oluşan hamur, her mevsim bulunabiliyormuş.

Üstelik hemen hemen her mevsim.


27 Mart 2002
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED