T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Asya ve Avrupa arasında köprü olmayan Türkiye demirden duvar olur

Son yirmibeş yıldaki gelişmelerle, özellikle Avraasya'daki sınırlar büyük bir esneklik kazandı. Artık Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, hiçbir ülkenin gümrük duvarlarının arkasına çekilerek, bağımsızlığını koruması mümkün değil.

Oluşmakta olan dünyada, bir ülkenin bağımsızlığı, çevresindeki gelişmelerden soyutlanarak, kendi sınırları içinde istediğini yapması anlamına gelmiyor. Sınırların önemini yitirmesi, devletleri dış politikaları gibi iç politikalarını da şeffaflaştırmaya zorluyor.

Türkiye'de olduğu gibi, bir ülke bağımsızlık konseptinin arkasına saklanarak toplumun gösteri ve yürüyüş yapma hakkını, devletten izin almadılar diye, çiğneyemeyeceği gibi, şiddete dayanmayan gösterileri polis gücüyle de dağıtamaz. Dayatmacı yönetimler, iktidarlarını korumak için herşeyi isterler. Ancak globalleşen dünyada her istediklerini de yapamazlar.

Globalleşmeyle büyük bir güç kazanan AB de Avrasya ekseninde "ben bağımsız devletim, kimse benim iç işlerime karışamaz" deme hakkına, aşılması oldukça güç bir sınır getiriyor. Avrasya havzasında yer alan her ülke, siyasal alanda Kopenhag ekonomik alanda da Maastricht kriterlerine saygı göstermek zorunda. Bu kriterlere uymayan ülkelerin de AB'de yeri yok.

Türkiye'nin dayatmacı odakları, AB'nin açık seçik kriterleri işlerine gelmediği için, AB'ye alternatif arama telaşına düştüler. Anadolu'da hiçbir temsil gücü olmayan bütün marjinal kesimler, "AB düşmanlığı", ortak paydasında yeni bir cephe oluşturdular. Cephenin ana özelliği dayatmacılık. Dertleri, bağımsızlığı değil, iktidarlarını korumak.

Dayatmacılar AB'ye her gün yeni bir alternatif bulma peşindeler. AB'yi kimi Türk tarihinin akışına ters bulurken, kimi de kültürüne, sanatına, değerlerine ve dinine karşı buluyor. Tanzimat'tan bu yana dayatmacıların zihniyeti hiç değişmedi. Onlar hâlâ, Türkiye'ye "pazar" ekonomisi ve "katılımcı" demokrasi lazımsa, "biz getiririz", AB de "kim oluyor" diyorlar.

Türk toplumu elli yıllık demokratik yönetim tecrübesi ışığında açıkça gördü ki, dayatmacılıktan ve dayatmacı güçlerden bu ülkeye hiçbir fayda gelmez. Onlar iktidarlarını korumak için, bütün bir ülkeyi savaş alanına çevirebilirler. Korku ve düşman üretmekte onların üzerine yok, "psikolojik" savaşın da ustasıdırlar. Onlar isterlerse yalnızca, Mersin'i değil, İstanbul'u bile yangın yerine çevirirler.

Dayatmacılar bilsinler ki, Avrasya'da "ben bağımsızım, istediğimi yaparım" dönemi kapandı. Avrasya'da ayakta kalmak isteyen her ülke, Avrupa standartlarını yakalamak zorunda. Siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda Avrupa standartlarını yakalayamayan bir Türkiye'nin hem Asya'da, hem de Avrupa'da sağlam bir yeri olamaz. Bu bağlamda Türkiye için AB'nin alternatifi yoktur.

Yirmibirinci yüzyılda Türkiye ya AB'nin güçlü bir üyesi ya da bugünleri de arayan dayatmacı bir Ortadoğu ülkesi olacak. AB'nin dışında kalarak, Avrupa standartlarını yakalamaya çalışmak, denize girmeden yüzme öğrenmeye çalışmak gibi olur ki, bu, global dünyada kesinlikle mümkün değildir.

Türkiye Asya ile Avrupa arasında "köprü" olmazsa, istemese bile "engel" olur ki, bu Türkiye'ye olduğu kadar Avrupa'ya da büyük zarar verir. Bu zararın altından Avrupa kalkar, ama Türkiye bir daha doğrulamaz.


27 Mart 2002
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED