T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Sancılı topraklar Osmanlı'yı arıyor

Filistin ile İsrail arasında tek nokta var. İki taraf da Osmanlı'yı arıyor. Osmanlı'daki çok kültürlü, çok kimlikli, hoşgörülü yapının yarattığı boşluk görülüyor. Filistinli bakan Abdülhamit'in kitabını yazmış, İsrailli bir sendikacı "Kanuni günlerini arıyoruz" diyor.

Emek Platformu olarak burada işçi hakları, sendikalar vs. ile uğraşırken birdenbire kalkıp Filistin'e gitme fikri nereden çıktı?

Toplantılarımızda hep, Filistin'de yaşanan drama karşı hep bir ortak tepki geliştirmek gerektiğini düşündük. Bir sivil toplum örgütü duyarlılığıyla sorunları yerinde görelim ve ihtiyaçlar nedir bunu tespit edelim ve belki siyasi gerginliğe karşı sivil toplum örgütleri arasında bir diyalog başlatıp siyasetin yolunu açabilir miyiz diye düşündük. Bu amaçla İsrail ve Filistin İşçi Sendikaları Konfederasyonları'yla kontak kurduk, Dünya Hür İşçi Konfederasyonu da aracı oldu. Üç günlük bir programla temaslarda bulunduk.

İsrailliler'in tavrı ne oldu? Bu gezinizi gereksiz bulmadılar mı?

Bizim temasta bulunduğumuz kişiler barış fikrine zaten uzak değillerdi. Şimon Peres bildiğiniz gibi. Kendi adına barış amaçlı bir Peres Enstitüsü kurmuş. İki toplumu birbirine yakınlaştırmak için faaliyetlerde bulunuyor. Ülkede çok etkili olan İsrail İşçi Sendikaları Konfederasyonu Histadrut'un başkanı da öyle birisi. Başka diğer sendikalarla görüştük. Bunların hepsi barışa yakın isimlerdi. Bizim oraya gittiğimizden bir gün önce 60 bin kişi hükümetin Filistin'i işgalini protesto eden barış yanlısı bir gösteri yaptı. "Barış Şimdi" adında bir sivil girişim bu. Kesinlikle, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan bölgedeki sorunun çözülemeyeceğini söylüyorlar. Başkanları bize açıkça, "Filistin devletinden başka çare yok" dedi. Ama, onlar da mesela canlı bombalar konusunda devletle paralel düşünüyor.

Canlı bomba olmak Filistinliler tarafından nasıl karşılanıyor?

Aslında, elbette tercih edilen bir eylem olarak görülmüyor. Canlı bomba olayının Filistin devletine yarar sağlamayacağını düşünenler var. Ama, şöyle de bir olgu var. Oradaki çocuklar, İsrail askerlerinin kendilerine karşı muamelesini gördükten sonra çaresizler, umutları tükenmiş. Bir tepki vermek için başka seçenek göremiyorlar. Mesela, seyahatimiz bittikten sonra Tel Aviv'de sahilde oturduk. Bize çay getiren bir Arap çocuğu bize İsrail'de yaşamanın ne kadar güç olduğunu anlattı. İsrail vatandaşı olmasına rağmen askerin, polisin kendisine nasıl hakaret ettiğini, nasıl bir suçlu muamelesi gördüğünü anlattı. Çocuk, nefret dolu... Bunu bir de Ramallah'ta Cenin'de, Nablus'ta yaşayanlara sormak lazım. Nablus Valisi ile görüştük. Bize, "Bana öğretmenler söyledi. İlkokul çocukları kendi aralarında 'Bomba yapmayı kim biliyor? Kim bize bomba yapmayı öğretecek?' diye konuşuyorlar" dedi. Filistinli çocuğun olup bitenden anladığı bu. Kendi babası bir mücadele ile büyümüş, şimdi kendileri yaşadıklarından sonra aynı mücadeleye atılıyor. Geleceğe dair umutları kaybolmuş. İsrail ise bunun asıl nedenini anlamak yerine, barışı tıkamak için bir gerekçe olarak kullanmayı tercih ediyor.

Peres ne diyor peki? O da topu Arafat'a mı atıyor?

Peres, bizim barış girişimimizi desteklediğini söyledi. Ama, Filistin'in terör yaptığını ve bunun da süreci tıkadığını, dahası bu yüzden İsrail'de barışı savunmanın hainlik gibi algılanmaya başladığını belirtti. İkinci önemli sorun da Filistinli mültecilerin dönüşüne izin verilemeyeceğini tekrarladı.

Filistinli canlı bombalar İsrail toplumunda bir travma yaratıyor mu?

Evet, bu açıkça görülüyor. Görüştüğümüz insanlar, "eşlerimizle çocuklarımızla eskiden olduğu gibi yemeklere, düğünlere, eğlenceye gidemiyoruz" diyorlar. Zaten bu korku sokaklardan da anlaşılıyor. Özellikle, lokanta, cafe, otel lobileri gibi yerlere baktığınızda bunu görüyorsunuz. İnsanlar şehri terketmiş ve kırlara çıkmışlar gibi bütün merkezler bomboş. Sindirilmişler....

Batı Şeria'da Nablus ve Ramallah'ı ziyaret ettiniz. Ne gördünüz oralarda? Burada görünenler gibi mi herşey?

Maalesef daha kötü. TV'de seyrettiklerimiz, gazetelerde gördüğümüz fotoğraflar oradaki gerçeği yansıtmaya yetmiyor. Orada her köyde, her evde bir öykü var. İsrail iki şehirde de vuracağı hedefleri çok iyi seçmiş. Tarihi dokuyu bile tahrip etmiş. Özellikle, Nablus'un ortasında eski şehirde çok sayıda Türk eserleri var. Hamamlar, hanlar, valilik konağı. Oraları da vurmuş. Türkiye'de bu bilinmiyor mesela. Arafat'ın Nablus'a geldiğinde kaldığı yeri de özellikle vurmuşlar. Okulları yıkmışlar. Yine mesela, Milad Kilisesi'nden bile eski bir başka kiliseyi yerle bir ettiler. İsrail, kendine göre militan bulunduğunu varsaydığı her yeri vurmuş. İsrail'in ne kadar bilinçli bir saldırı yaptığına bir örnek.. Nablus'ta namaz kılındığı sırada bir Osmanlı eseri olan tarihi camiyi, hemen arkasından da iki sokak ötedeki imamın evini vuruyor.

Peki, bu saldırılar canlı bombanın İsrailliler'e yaptığı gibi Filistin halkını da sindirdi mi?

Hayır. İşte o yok. Filistin halkında öyle bir sinme psikolojisi görmedik. Tam tersine daha bilenmiş, daha kararlı, daha inançlı ve inatçı gördüm. Çarşıya çıktığınızda sefaletle yanyana yaşayan bir dinamizm var. Filistinli çocuklar enteresan. Yabancıları görünce hemen coşkuyla slogan atmaya ve zafer işareti yapmaya başlıyorlar.

Kuşatma bitti ama şehirler hâlâ İsrail askerlerinin kontrolünde. İhtiyaçlar nasıl karşılanıyor?

Filistin kendi ihtiyacının sadece yüzde 18'ini kendi üretimiyle karşılayabiliyor. Aşağı yukarı 4 bin civarında üretici firma var ve üretimleri sıfır düzeyine inmiş durumda. Dışardan mal getirilemiyor, içeriden mal satılamıyor. Şehir çıkışlarında kontrol noktaları var ve bunlar son derece ilkel. Oralarda belli kurallar yok, askerlerin keyfi davranışları var. İçeride üretilen bir mal dışarıya çıkacaksa, şehirdeki bir arabayla mal kontrol noktasına getiriliyor. Mal, orada yıkılıp denetleniyor ve yine oradan insanlar marifetiyle kontrol noktasının uzağında bir yere taşınıyor.Orada bir araç bulunuyor ona yüklenip gönderiliyor. Şehirlerden araç çıkamıyor ve giremiyor. Sadece Ramallah'ta 50 tane imalathane vurularak yok edilmiş. Bir fabrika Aspirin üretecek hammaddesini getiremiyor. Gerekçesi... Siz bununla patlayıcı yapacaksınız! Şehrin altyapısı için boru getirilecek. İzin yok. Siz bununla silah yapacaksınız.

İki kesimle de görüştünüz. Bir ortak nokta yok mu?

Bir tek nokta var. İki taraf da Osmanlı'yı minnetle anıyor. Mesela, buradan göç eden Yahudiler'in kurduğu dernek var. Onlarla görüştük. Osmanlı'daki çok kültürlü, çok kimlikli, hoşgörülü yapının aynı şekilde Filistin topraklarında da yaşanabileceğini söylüyorlar. Bölgede, Osmanlı'nın anlayışının yarattığı boşluğu görmek mümkün. Görüştüğümüz bütün İsrailliler ve Filistinliler Osmanlı'yı anlatıyor. Filistin Çalışma Bakanı, Abdülhamit hakkında çeşitli dillerde basılan bir kitap hazırlamış. Bizi havaalanından yolcu eden İsrailli sendika temsilcisi bayan, "Biz Kanuni Sultan Süleyman günlerini arıyoruz" dedi. Her gittiğimiz yerde Osmanlı ile ilgili muhteşem sözler duyduk. Ve hepsi de bunu inanarak söylüyor. Geçmişin hoşgörü düzenine bugün ne kadar ihtiyaç olduğunu anlıyorlar.

Yani, Araplar'ın bizi arkadan vurduğu propagandası pek tutmamış.

Böyle bir şey bilmiyorlar. Bunu o bakanla konuştum o da sadece Şerif Hüseyin'le sınırlı bir şey olduğunu söyledi. Zaten, genel olarak kamuoyunda böyle bir bilgi yok.

Türkiye'den giden Yahudiler'in barışa bir katkısı var mı? Yoksa, onlar da olup biteni seyretmekten başka bir şey yapmıyor mu?

Tabiî, daha çok İsrail-Türkiye ilişkilerine yönelmiş durumdalar. Duyarlılıklarını daha çok bu alanda kullanıyorlar. Türkiye'nin çözümde rol oynaması gerektiği beklentisi her iki tarafta da var ama.

Türkiye kamuoyunun olaylar karşısındaki duyarlılığı oradan hissediliyor mu?

Onlar Türkiye'de yapılan eylemlerden ve gösterilen tepkiden çok memnun. Türkiye'den hep iyi duygularla bahsediyorlar. İsrail de izliyor. Onlar, medya ve Hıristiyan dünyasının kendilerini yalnızlaştırdığını ve bir dezenformasyonla karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. Batı ve özellikle İngiliz politikalarına yönelik de tepkileri var.


 
SALİM USLU
Fotoğraf karelerinin arkasındaki dram

DİSK, Hak-İş, Türk-İş başta olmak üzere bazı sendikalar ve TMMOB'tan oluşan Emek Platformu hafta başında Filistin ve İsrail'e giderek barış için bir sivil girişimde bulundu. Heyette bulunan Hak-İş Başkanı Uslu ile, bu seyahatin dönüşünde ayağının tozuyla oturup Filistin meselesini konuştuk. Uslu, bölgede yaşananları hem tarihi, hem kültürel, hem de aktüel boyutuyla ve temasları ışığında analiz ediyor. Ve her yeni soru-cevap, Filistin dramının bilinenden daha da derin olduğunu ortaya koyuyor. Uslu, "Filistin'i anlatmak için herkesi tek tek anlatmak lazım. Çünkü her evde bir öykü, her öyküde bir acı var diyor. Evet, buradan öfkeyle ve üzüntüyle baktığımız her karenin arka planında acı dolu dünyalar yatıyor. İşte bir sendika lideriyle içinde sendikal hak, sosyal güvenlik, ücret artışı, fazla mesai vs. geçmeyen bir söyleşi...

Yürek parçalayan 'gerçek' öyküler
Doktorların kuşatma günlerinde yaşanan insanlık dramlarıyla ilgili anlattıkları şeyler insanın yüreğini parçalıyor. Diyaliz hastaları tedaviye gelememiş. Gelmek isteyenlerden üç kişi kontrol noktasında kasten tutuldukları için orada can vermişler. Hastanelerde elektrik, su, ilaç yok. Bir kısmı da yaralı olan hastalar kan kaybından ya da tedavi göremedikleri için orada ölüyorlar. Ve defin hizmetlerine izin verilmediği için, doktor, hemşire, hastabakıcı hepsi birden hastane bahçesinde mezar kazıp ölen hastaları defnediyorlar. Sadece Ramallah'ta bir hastanede böyle 60 defin olayı var. İçeriden içeriye ambulans gönderilmiyor. Dışarıdan içeriye ambulans sokulmuyor. İçinde her yaralı bulunan ambulans terörist taşıyor muamelesi görüyor. 60 yaşında bir kadın... Hastanede alçısı aldırıp evine giderken yolda vuruluyor. Hiç kime müdahale edemediği için, kadın yolda kan kaybından ölüyor. Kuşatma günlerinde bir adam eşini doğum için hastaneye götürmek istiyor. Hastaneye gitmelerine izin verilmiyor. Çocuk doğuyor ama annesi kontrol noktasında kanamadan ölüyor. Buna yürek dayanmaz. Ramallah'ta 146 ambulans hasar görmüş. Haftada sadece iki gün ilaç gelmesine izin veriliyor. Üçüncü gün ilaç ihtiyacınız var ise buna izin verilmiyor.

FİLİSTİN LİDERİ ARAFAT
Babam Rumeli'de askerlik yaptı

Arafat'la 40 dakika görüştük. Ofisi tahrip olduğu için perdeleri kapalı, duvarlarında herhangi bir tablo olmayan bir odada bir araya geldik. Giriş kapısında kum torbalarından oluşan barikatları geçerek yanına ulaştık. Bizi büyük bir muhabbetle karşıladı. "Babam, Rumeli'de askerlik yaptı" dedi. Kendisine götürdüğümüz hediyedeki Osmanlı tuğrasını görünce çok ilgilendi. Kendisini öyle bir umutsuzluk içinde görmedik. Konuşurken yine heyecanlı ve dipdiriydi. Şu anda, ülkede Arafat'a verilen destek yüzde 70'i aşmış durumda. Onu çok seviyorlar. Biz ona gezdiğimiz yerlerle ilgili bilgi verince o Cenin'in daha feci bir durumda olduğu söyledi. Cenin'e kendisi de güvenlik nedeniyle gidememişti. Roma İmparatorluğu döneminde dikilen zeytin ağaçlarının tahrip edildiğini anlattı. Kendi başkanlığında 56 araba bulunduğu ve bunların 40'ına el konularak götürüldüğünü geri kalanların ise tanklarla ezildiğini söyledi. Arafat, bağımsız Filistin devleti için son derece kararlı. Türkiye'den minnetle bahsediyor. O'na burada yapılan eylemleri gösteren fotoğraflardan yapılmış bir albüm götürdük. Dakikalarca onu seyretti. Çok duygulandı. Bize, o mitinglerde gösterilen döviz ve pankartlarda neler yazıldığını sordu. "Katil Şaron" ya da "Soykırıma hayır" veya "Arafat seninleyiz" gibi şeyler yazılıydı. Bunları söyledik. Ağlamaklı oldu.

YAHUDİ DAYANIŞMASI İsrail'de tercümanlığımızı yapan kişi ilginç bir dayanışma örneği gösterdi. Yemek yemeğe vaktimiz yok. Bir yerden sandviç alalım dedik. Rehberimiz olan o Yahudi kadın sandviçi bir yerden, içecekleri başka bir dükkandan aldırdı. "Niye böyle yaptın?" dedik. "Savaşın acısını hepimiz yaşıyoruz. İşler kötü. Hiç olmazsa kazanacağımız para paylaşılsın" dedi.
19 Mayıs 2002
Pazar
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED