T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Katliama seyirci kalmak Nobel getirir mi?

Diyor ki Hilmi Yavuz üstadımız, "Bugün Filistin'de Şaron'un soykırımını ya da katliamını bu kadar fütursuzca gerçekleştirmesinde Naipaul'un Müslüman düşmanlığını meşrulaştırmaya yönelik yazılarının -hele Nobel Ödülü'nden sonra- sorumluluk payı olduğunu düşünüyorum."

Naipaul kim?

Ülkesinden, doğduğu topraklardan, ırkdaşlarından, hele de Müslümanlar'dan nefret eden bir yazar.

'Trinidad'lı...

Ülkemizde de tanınıyor.

"Gerillalar" ve "Miguel Sokağı" en bilinen iki romanı.

Naipual "sömürgen ruhu" içselleştirmiş bir yazar olduğu ve geçmişinden, "koğulmuş niteliksiz kalabalıklardan" (bazı Batılı aydınlar Müslümanlar'ı ve yoksul Üçüncü Dünya halklarını böyle tanımlıyor) duyduğu nefreti "büyülü sözcüklerle" dile getirdiği için bu yıl Nobel'e değer görüldü.

Sıradan bir yazar aslında.

Trinidadlı "koğulmuşların" gürültülü, patırtılı, şamatalı, bir o kadar da hüzünlü hayatlarını konu edinen, bunu da sıradan bir üslupla gerçekleştiren, daha doğrusu "içine doğduğu hayatı", kendi insanını, kendi coğrafyasını mazoşist bir ironiyle diline dolayıp aşağılayan bir yazar.

Naipaul'un Nobel kazandığı açıklandığında, İsveçli yazar Jan Guillou isyan etmiş, "Neden dört yıl önce değil de, bu yıl?" diye sormuştu, "Dünyanın genel durumu bu kadar kötüyken ve Müslümanlar'a karşı tavır böylesine trajikomik bir hal almışken... Bu bir skandaldır!"

Elbette skandaldı.

Çünkü, Nobel'in bu yazara verilmesinde "11 Eylül süreci"nin önemli bir katkısı vardı.

New York Review of Book Editörü Roberto Silvers'in de itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, "Naipaul fevkalade bir seçimdi; çünkü romanlarında farklı yazım ve anlatış şekillerine yer veriyordu, 11 Eylül'den sonra İslamiyet'e eleştirel yaklaşımı da halen gayet günceldi."

Yazısında, Edward Said'in Naipaul'la ilgili değerlendirmesini de aktarıyor Hilmi Yavuz:

"Naipaul'un yazdıkları üzerine bir sürü Müslüman acı çekip aşağılanacaktır. Ve onlarla Batı arasındaki uzaklık derinleşip artacaktır..."

Bu kadar laf ne için?

Müstakbel Nobel adayımız Orhan Pamuk biraderimiz için.

Daha doğrusu, yazarımızın kronik suskunluğu için.

Gayretli ve nasıl derler, "aktivist" bir yazarımız Orhan Pamuk.

Güneydoğu meselesine duyarlılık göstermiş, 312'lik metinlerin altına imza atmış, Cadde-i Kebir'de "Özgür Gündem" gazetesi satmış, 11 Eylül saldırılarını "öfkeyle ve hüzünle karşılayan" yazılar yazmış dünya çapında bir romancımız...

Filistin'deki İsrail terörünü kınayan bir açıklama yapsa, dünya gazetelerine manşet olacak.

Ama yapmıyor...

Önemli-önemsiz her konuda görüş bildiren Orhan Pamuk kardeşimiz, bu meselede nedense "sessiz" kalmayı tercih ediyor.

Neden acaba?

"Orhan'n Nobel alması, ülkesi aleyhinde konuşup hakkında 312. maddeden birkaç dava açtırması ve Müslümanlar'a karşı yürütülen 'kutsal haçlı savaşı'nı destekleyip kutsamasına, hatta Fukuyama gibi İslam'la terör arasında akrabalık kuran üç-beş makale attırıp dünya dillerine çevirtmesine bağlı görünüyor" diye yazmıştım.

Filistin meselesinde suskun kalmak da bir "referans" olabilir mi?

Sizin bu konuda bir fikriniz var mı Hilmi Yavuz hocam?


11 Nisan 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED