|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çok ilginç bir ülkeyiz; malum… Bizde herşey olabilir; bu da malum… Hatta devletin kollanması adına herşeyin örtbas edilmesi gibi yazılı olmayan bir kanunun olduğu da malum… Ama bu kadarı da biraz fazla değil mi? Nüfus sayımında ve bu sayım esas alınarak düzenlenen seçmen kütükleriyle yapılan genel seçimlerde hile ve yolsuzluklar yapıldığını öğreniyoruz. Aslında bu da malum. Her sayımda ve seçimde yolsuzluk ve hile iddiaları ayyuka çıkmaz mı? Malum olan bir şeyin ise pek ilginç tarafı yok, değil mi? Öyle ama, bu sefer mesele o kadar basit değil. Bu sefer, bu hileyi bizzat Yüksek Seçim Kurulu Başkanı açıklıyor. Seçimlerin hilesiz hurdasız geçmesinden sorumlu olan kişi… Bakıyoruz, yine pek bir tepki yok. Olağan mı karşılanıyor acaba? Ne bazı mekanizmalar harekete geçiyor, ne de konuyla ilgili soruşturmalar açılıyor! Mesele, sanki sadece seçmen kütüklerinde bilgisayarlı sisteme geçememekmiş gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Son genel seçimi izleyen günlerin gazetelerine bakarsanız, seçime hile karıştığına dair basına yansımış bir yığın iddia ile karşılaşırsınız. Bu iddiaların bazılarının ciddi kanıtlarının da olduğunu görürsünüz. Buna rağmen il seçim kurullarının, hatta Yüksek Seçim Kurulu'nun, yapılan itirazların çoğunu reddetmek gibi bir yaklaşım içinde bulunduğunu da hemen algılayabilirsiniz. Bütün bunlar, "Devletin devamlılığı ve otoritesi sarsılmasın" anlayışı gereği yapılır. Bu amaçla kanunlar da çiğnenir, hukuk da, insan hakları da, yerleşik etik değerler de rahatça çiğnenir. Devlet karar verdiği zaman herşey çiğnenebilir. Bakın, bu yüksek yargıç, seçime hile karıştığının farkında, biliyor bunu. Zaten bu durumu en iyi bilecek olan kişi de kendisi. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, daha sonra idarenin başı olan başbakana gidiyor. O zaman da görevde olan Başbakan Bülent Ecevit'e… Seçime hile karıştığını söylüyor. Ve devam ediyor açıklamalarına: ''1999 seçimlerinin ardından Başbakan'ı ziyaret ettim. Sayın Başbakanım, imkansızlıklar yüzünden bu seçimlerin temelinde hata ve hile var deyince, Ecevit 'Allah Allah, niye' diye sordu.'' Evet, ülkenin başbakanı hayretler içinde kalıp, "Allah Allah, niye?" diye soruyor. Haber özetle şöyle sürüyor: "Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Tufan Algan, birçok seçimde olduğu gibi, son olarak 18 Nisan 1999'da yapılan genel seçimlere 'hile' karıştığını, bizzat Başbakan Bülent Ecevit'e söylediğini bildirdi. Algan, geçen hafta verdiğimiz, '30 milletvekili haksız seçildi' başlıklı haberin, ülkenin bir temel sorununa parmak bastığını bildirdi. Algan, seçimlerin ardından Başbakan'ı ziyaret ettiğini, Ecevit'in seçimlerin, 'esenlik içinde yapıldığı' için kendisine teşekkür ettiğini nakletti. Kendisinin ise, 'Sayın Başbakanım, imkansızlıklar yüzünden bu seçimlerin temelinde eksiklik, hata ve hile var' deyince, Ecevit'in, 'Allah allah, niye' yanıtı verdiğini söyledi. Algan, kendisinin de, sistemin temelinde hatalar olduğunu ve mutlaka bilgisayar ortamında seçime geçilmesinin zorunlu olduğunu belirterek kısa süre içinde bu konuda hazırladığı raporu sunduğunu kaydetti." Burada bir terslik yok mu sizce? Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı bildiğim kadarıyla bağımsız bir makam. Kimseye bağlı değil. Bu yüksek yargıç, (Çünkü Yüksek Seçim Kurulu üyeleri Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından, başkan da bunların içinden seçiliyor) kimseden ne emir ne talimat alma durumunda değil. Hiçbir makama karşı sorumluluğu yok. Sadece anayasaya ve yasalara karşı sorumlu. Şöyle diyor Anayasa'nın 79'uncu maddesi: "Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve TBMM üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu'nundur. Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları aleyhine başka hiçbir merciye başvurulamaz." Diyeceksiniz ki, anayasanın hangi maddesi tam uygulanıyor? Hiç olmazsa kanun adamları anayasa ve yasaların lafzına uysalar bu gibi yolsuzluklar önlenemez mi? YSK başkanı da aslında durumun farkında. Sorumluluğunu biliyor. Ortaya çıkıp 30 milletvekilliğini iptal etmesi lazım. Ama yapamamış. Yetkilerini kullanamamış. Kolay bir şey değil bu… Durumu başbakana açıklamakla yetinmiş. Şimdi de kamuoyuna açıklıyor. Üstelik bu açıklamayla, hileyle seçilmiş olan milletvekillerini de rahatlatıyor. Diyor ki: "Medeni Kanun'un 7. maddesine göre, aksi ispatlanana kadar DİE'nin verdiği resmi rakamlar geçerlidir." ''Bu durumda, 97 rakamlarına göre 99'da yapılan seçimde 30 milletvekili haketmeyen illere gitmiş oluyor. Ancak, 30 milletvekilinin, milletvekilliği geçersiz değil. A ili yerine B ilinden seçilmişler diyebiliriz.'' Yüksek Seçim Kurulu Başkanı mutlaka saygın bir yüksek yargıçtır. Nitekim hileli seçimlerden sonra görev süresi uzatılmış. Amacımız onu eleştirmek değil. Biz sadece bu meseledeki temel mantığın üzerinde duralım dedik.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |