T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Biz Nazım Hikmet'e fitiz de, size ne oluyor?

İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Şükrü Türen –ki kendisini Kenan Işık'ın halefi olarak tanıyor ve icraatlarıyla Kenan Işık'ı arattığını biliyoruz–, Necip Fazıl Kısakürek'in "Para" adlı oyununu yasaklamış.

Hadi "yasaklamış" demeyelim.

Ağır kaçar...

Şehir Tiyatroları yönetmenlerinden Mustafa Aslan'ın "proje" olarak sunduğu bu oyunu "sahnelenemez" kaydı düşerek reddetmiş. Nazım Hikmet yılında bir Necip Fazıl oyununun sahnelenmesi "izah edilemez" bir olaymış.

Biz, 2002'nin "Nazım Hikmet yılı" ilan edilmesini "izah edilebilir" buluyoruz da, siz hangi temsil özelliğinizle ve ne hakla, ismi Türk Tiyatrosu'yla özdeşleşmiş ve gelmiş geçmiş en büyük şairlerden kabul edilen Necip Fazıl Kısakürek'in oyununu, üstelik sudan gerekçelerle "kabul edilemez" buluyorsunuz?

Peki, Necip Fazıl ismi gündeme geldiğinde, "O sağcıdır" deyip burun kıvıran, ama aslında bilinçaltındaki düşmanlığı açığa çıkaran yardımcınızın, her uygar insanın zihninde "nefret" uyandıracak bu tutumunu nasıl izah ediyorsunuz?

* * *

Hemen aklıma, "kültür merkezlerimiz elden gidiyor" diye feryad edip, kokteyllerde çözüm arayan o sanatı çok seven "konuşkan" aydınlarımız geliyor.

Nasıl bir "travma"ydı o?

1994 yılının sonları...

Türkiye yerel seçimlerden henüz çıkmış...

Beyoğlu'na sahip çıkmayı, Burçak Evren'in benzetmesiyle "Taksim meydanında musluklara conta dağıtmakla eşdeğer görenler", Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nu "başka amaçlarla" kullanıldığı için "protesto" edenler, Atatürk Kültür Merkezi önünde şov yapanlar, "Şehir Tiyatroları elimizden alındı" diye panel panel dolaşıp güya "sanatsal huruş hareketi" başlatanlar.

Ezcümle "salim arkadaşlarımız."

Hepsi de uygar, aydın, entelektüel.

Aralarında, çeşit olsun kabilinden "Şehir Tiyatroları" mensupları da var elbette; her ay bağlı oldukları kurumdan tıkır tıkır maaşlarını alıp ila maşallah dükkâna uğramayı düşünmeyen "cast"ler; kimi o sıra kıytırık televizyon dizilerinde beşinci dereceden rollerle nefsini köreltiyor, kimi Beyoğlu'nun arka sokaklarında şişenin dibini buluyor.

"Aaabi ya, dört yıldır dükkâna gitmiyorum, maaşımı keserler mi?" diye ağlayanlar da orada, "Usta, kim bu Godot yaa? Niye gelmiyor?" diye, güya mizahın bokunu çıkaran salim arkadaşlar da orada.

Kültür merkezleri ellerinden gitti, Şehir Tiyatroları'na –onların deyimiyle– "başkaları vaziyet eder oldu" ama, süreç içinde görüldü ki, sanat, ideolojik takıntılarından kurtulamamış kifayetsiz muhterislere, hele ortalama kavrayıştan uzak ve henüz akil baliğ olmamış "ucuz militanlara" borakılmayacak kadar ciddi bir iştir...

* * *

Necip Fazıl'a "red" kararının, "salimler" cephesinde yarattığı olumlu havayı tahmin edebiliyorum.

Ama Şükrü Türen neyi ispatlamaya çalışıyor, bunu çözebilmiş değilim.

"Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği", kuşku yok ki, sanatsal, kültürel ve zihnî açıdan yetkin olmayı gerektiren bir unvandır.

Bu unvanı taşıyanların, sanata ve sanatçıya olduğu gibi, topluma karşı da bazı sorumlulukları vardır.

Ya sorumluluğunuzun gereğini yerine getirirsiniz, ya da çeker gidersiniz canım kardeşim.

Bu kadar basit!


3 Ocak 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED