T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zenginlerin adalet yolu, yoksulların demokrasi hattı

Dünya, tam da bugün, kadim insani değerler adına mesajlar yayıyor her yere. Çıkarların ve güç ilişkilerinin mutlak hakimiyetini ilan ettiği bir konjonktürde, "dünyanın vicdanı" adına konuşan sesler daha gür çıkıyor. Belki de ilk defa belli bir egemenlik biçimi yıkılmadan ve dizleri üzerine çökmeden, kendi dinamikleri ile değişime zorlanıyor. Çünkü bugün çeşitli medeniyetlerin ortak sahası görünümünde tüm dünya.

Kendi halkları adına daha çok adalet ve demokrasi istemeksizin varolan "totaliter rejimler" için şartlar giderek güçleşiyor. Bunların halklarına vaad ettiği "güvenlik" kodu çalışmaz hale geldi artık. Güvenlik adına demokrasinin yok sayılmasına dönük bu siyasal statü, 11 Eylül'le beraber yerle bir oldu. Çünkü 11 Eylül, bu tip rejimlerin, "küresel terör ağının sponsoru" olduğunu çıplaklaştırdı.

Kendi halkları için daha çok refah ve demokrasi temin etmeyi, başka halkların yoksullaşmasına ve adaletsizlik içinde kıvranmasına rağmen gerçekleştiren "liberal demokrasiler" için de, dünya, artık sorunsuz bir saha değil. Başka halkların durumunu görmezden gelerek, liberal demokratik bir "fanus" içinde yaşamanın imkansız olduğu görüldü.

Dünya için artık yeni "ekonomik modeller"e veya yeni "refah stratejileri"ne değil, daha sahici "siyasi değerler"e ihtiyacımız var. Dünya için ne ifade ederse etsin, herhangi bir siyasi statünün tartışılmaz kılındığı noktada "çürüme" başlar. Çürümenin kendisini çok şık biçimlerde gösterdiğine geçtiğimiz yüzyılda yeterince şahit olduk zaten. Bu nedenle, en çok da bugün, yepyeni siyasi değerler temelinde inşa edilmiş bir dünyaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Küresel dünya için "adalet"i temellendiren arayışların, "insan" adına söylenen sözün başlığı olması zorunlu artık. Dünyanın büyük bir kısmında yaşanan yoksulluk ve adaletsizlikle savaşmanın, sadece yoksulların değil tüm dünyanın meselesi olduğunun "idrak"inde olan bir "söz"ün yükselmesi gerekiyor. Bununla beraber, İslam dünyası ve diğer medeniyet havzaları için "demokrasi"yi zorlaştıran iç ve dış dinamiklerin engel olmaktan çıkarılması, "küresel adalet" adına atılacak adımları ilki olarak işaretlenmelidir.

11 Eylül, Batı ve Doğu arasındaki eşitsiz statünün "azamileştirilmesi"ne yarayan "konvansiyonel siyaset"in sona ermesini sağladı. Böylece Batı'nın "oryantalist siyaset" şeması ile bunun "siyasal simetrisi" olan, Doğu'nun "oksidentalist siyaset" şeması aynı anda işlevsizleşti. Bundan sonra sadece güç kullanımına dayanan bir "dünya düzeni" yürürlükte tutulmaya çalışılırsa, Aydınlanma'dan bu yana elde edilen tüm kazanımların kaybedilmesine yol açan bir sürecin önü açılmış olacak. Eğer güç kullanımı yerine, dünya için yeni bir "pax" arayışı adına, yeni "siyasi değerler"e ve yeni bir "meşruiyet zemini"ne dayanan bir kapı aralanırsa, insanlığın geldiği noktada, şimdiden geriye baktığımızda benimsediğimiz türden, çok büyük dönemeç başarıyla geçilmiş olacak.

Bu dönemeci başarıyla geçmek için dünyanın zenginlerinin, zenginliğin rehavetine kapılmayı terk edip, "adalet" yolu üzerinden yoksullara doğru yürümeleri gerekiyor. Yoksulların tepesindeki totaliter rejimlerin de, böylece devam etmeleri halinde kaçınılmaz olan "son" gelmeden, "demokrasi hattı"na girmeleri tek akılcı yoldur. Dünya için gereken yeni "pax"ın kurucu siyasi değerlerinin omurgası burada oluşmalıdır.


3 Ocak 2002
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED