|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mario Puzo'nun ünlü romanı Baba'daki bir tehdit sahnesi kafamın içinde dönüp duruyor şu sıralar. Sebebini keşfetmeye çalışıyorum. Olay şu: Godfather (Baba)'ın adamlarından birine bir filmde bir rol ayarlanmak isteniyor. Fakat filmin rejisörü bu rolü Baba'nın adamına uygun görmüyor. Kendisine her ne kadar lisanı münasiple ricada bulunuluyorsa da, rejisör, her türlü ricayı geri çeviriyor. Rejisörün, iç içe duvarlarla korunmakta olan malikanesinde çok kıymetli bir atı vardır. Rejisör, atını gözü gibi sevip koruyor. Atın yanına dışardan, gelişigüzel herhangi birinin yaklaşması imkân harici... Böyleyken, hem kendisi, hem atı çeşit çeşit muhafızlarla beklenip korunurken.. bir sabah: rejisör, ayak parmaklarında hissettiği tatlı bir ılıklıkla uykusundan uyanır. O ılıklık kahramanımızı derin hülyalara götürür. Ama birazdan hisseder ki, ayaklarını okşayan ılıklık fizik bir vakadan ileri gelmektedir. Yorganını açıp baktığında, birden dehşete kapılır! İnanılmaz bir şeydir gördüğü: o çok sevdiği atının kafası! Atının kafası, malikanenin her türlü tedbirine rağmen boynundan kesilip sahibinin yatağına bırakılmıştır. Rejisör durumu kavramakta gecikmez. Olayın Baba'nın işi olduğunu anlar. Ve tabiî bunun sebebini de... O gün, Baba'nın adamına, daha önce kendisine teklif edilenden, o mütevazi rolden daha farklı bir rol önerir: filmin baş rolünü! Baba'nın ilginç bir özelliği, bir huyu vardır: kimseyi tehdit etmez. Hiçbir zaman asarım, keserim havalarına girmez. Ama bir kere tehdit etmeyi kafasına koyunca da, onu, böyle usturuplu biçimde kotarır. Şifahî tehditle vakit kaybetmez, fakat rakibinin önüne öyle bir musibet koyar ki, dünyanın en ahmak adamı bile, o musibetten hissesine düşeni almaktan geri kalmaz. İmdi, bu hikâyenin getirdiği çağrışım, bana keşfettirmek istediği gerçeklik ne olabilir? Acaba toplum sahnesinde rejisör mevkiinde olanların birbirlerine karşı kurusıkı tehditlerine bakarak mı bu hikâye aklıma geliyor? Yoksa, bir yandan, sessizce bekleşen ve tehdide maruz bırakılmış gibi duran insan kalabalığı mı kendiliğinden bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkıyor? Onun sükûtu mu tehdit içeriyor? Sükût etmeyi, her zaman, sineye çekmek olarak mı algılamak zorundayız? Galiba atın kafasını kesmiş olup da, onu rejisörün yatağına bırakmak için münasip bir fırsat kollayan bu sessiz insan topluluğudur. Üstelik onun bu sükûtiliğini muarızlarını, muhaliflerini nesne yerine koymak istemesine de yorabiliriz. Ona karşı hırçınlık gösterenlere, o, susarak onları kaale almadığını, onları nesne yerine koyduğunu ima ediyor. Fakat zamanı gelince atın kafasını kimin yatağına bırakacağını da biliyor. O, kararını çoktan vermiş gibi görünüyor, öyle sanıyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |