|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Amerika'nın bir Kürt devleti planı olduğunu sanmıyorum, İsrail'in de resmi bir Kürt devleti politikası yok, ancak İsrail'in zamirinde, ki bu daha çok Amerika'daki Yahudi lobisi tarafından yürütülüyor, böyle bir hedef olduğu söylenebilir." Bu sözler, Türkiye'nin eski ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ tarafıından STV'nin Pazar Sohbeti programında Hüseyin Gülerce ile mülakatta söylendi. Sayın Büyükelçi "Amerika'nın yok ama İsrail'in zamirinde, yani kalbinde böyle bir hesap var" diyor. Elekdağ, söz arasında Amerika'nın Ortadoğu politikaları üzerinde "lobiler"in özellikle de "Yahudi lobisi"nin etkisini vurgulamaktan da geri durmuyor. Bunu önemsemeli miyiz? Genelde "Kürt devleti" projesi karşısındaki hassasiyet, ülkemizde iki türlü itirazla karşılaşıyor. Birisi, "Irak'ta Kürtlerin kazanacağı devlet benzeri bir oluşumdan Türkiye neden rahatsızlık duymalı? Türkiye, bu paranoya yerine kendi insanlarının sınırları dışındaki bir oluşuma ilgi duymasını önleyecek bir özgürlük-demokrasi atılımı gerçekleştirmeli. Böyle bir atılım gerçekleşirse bu tür yönelişler de kendiliğinden ortadan kalkar" şeklinde ortaya konuyor. İkincisi ise "ne var yani, madem ulus devlet statüsü bölgenin gerçeği, Kürtlerin de bir devleti olsun, bundan da kim nasıl etkilenirse etkilensin" şeklinde formüle ediliyor. Birinci düşünce, aslında Türkiye'nin genel "demokratikleşme sancısı"ndan yola çıkıyor. Özgürlük alanını genişletme, toplumdaki farklı dini, etnik, kültürel kesimlere kendilerini özgür biçimde gerçekleştirme imkanı tanıma talebi, Türkiye'nin baş gündem maddeleri arasında. Doğrusu şu ki, kimi korkularla bu ülke sınırları içindeki insanların bir kısmının özgürlük alanını dar tutma tavrının savunulabilir bir yanı olamaz. İster dini, ister etnik bir talep olsun, insanların bir kısmına tanıdığınız hakkı bir başkasından esirgeyemezsiniz. Türkiye, sistemini bu yönden restore etmek zorundadır. Ama burada endişeli çevreler tarafından sorulan şöyle bir soru ortadan kalkmıyor: Acaba böyle bir özgürlük genişlemesi, Türkiye içindeki Kürt topluluklarının iç entegrasyonunu besler mi, ya da üç devlete yayılmış bulunan Kürt topluluklarının varsa bir entegrasyon-bütünleşme düşüncesini ortadan kaldırır mı? Yoksa özgürlükler dış entegrasyon konusundaki siyasi bilinçlenmeyi artırıp, iç kopuşun daha da derinleşmesine mi yol açar? Ben kendi hesabıma, hiçbir kaygının ülkeyi çifte standartlı özgürlükler ülkesi haline getirmemesi gerektiğini, Ankara'nın bu ülke insanları arasında, gene eşit özgürlükler içinde ülkenin bütünlüğü konusunda kalbi bir bütünleşme sağlayacak formülleri bulmasının zaruri olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte, böyle bir özgürlük çerçevesi gerçekleşse bile dış bir iradenin bölgeyi istikrarsızlaştırma adına ilişkileri kanatıcı gelişmelerin zeminini hazırlayabileceği ihtimalini gözden uzak tutmuyorum. Burada biraz önce formüle ettiğim, "Neden Kürtlerin de bir devleti olmasın?" şeklindeki düşüncenin etkinliğinin önemli olduğunu belirtmek lâzım. Evet, ne kadar etkindir bu düşünce bölgedeki Kürt nüfus arasında? Oldukça etkin olduğu söylenebilir. Hem Kürt nüfusun İslamcı, laik, sosyalist her kesimi arasında etkin olduğunu da hesaba katmak gerek. Bu sorudan yola çıkan çizgi, gerekirse Amerika ile, İsrail'le, AB ile işbirliğinde de bir mahzur görmeyecek bir noktaya gelmiştir. Şu da söylenebilir ki, Kuzey Irak'ta Körfez Savaşı'ndan bu yana devlet yapısı olarak ete kemiğe bürünmekte olan bir rüşeym var. Kuzey Irak'taki oluşumun "zamir"inde geniş bir Kürdistan olduğunu görmemek mümkün değil. Türkiye'nin "Neden Kürtlerin de bir devleti olmasın?" şeklindeki soruya, bir anlamda fikri meydan okuyuşa, sağlıklı, bu kesimlerin düşünce zeminini anlayıp anlamsız kılıcı cevaplar ortaya koyamadığını kabul etmek lazım? Dolayısıyla bu tavır "ulus devlete karşı başka bir ulus devlet" söylemi tarzında ortaya çıkmakta ve hitap ettiği alanda taraftar bulmaktadır. O zaman? O zaman Türkiye'ye iki yol kalıyor: Birisi, Kuzey Irak'ta olan bitenin kendi dışında geliştiğini düşünerek seyirci kalmak, ikincisi oradaki oluşumu kendi toprak bütünlüğüne tehdit olarak algılamak ve gerekli mukabil politikaları devreye sokmak. "Mukabil politikalar" deyince de Amerika'dan İsrail'e uzanan mukabil rezervlerle, içerdeki özgürlük standartlarını sınırlamaya kadar varan tavırlar akla geliyor. Türkiye'nin içerde henüz, bütün "model olma" iddialarına rağmen, bölgedeki tüm toplumların ilgi duyacağı, benimseyeceği sağlıklı bir özgürlük-demokrasi çerçevesi geliştirdiğini söylemek zor. Ülke genelinde de sancı var, Doğu-Güneydoğu da hâlâ bir sancı alanı. Bu konuda söylenecek çok söz var, Ankara'ya yöneltilecek çok ciddi eleştiriler var. Türkiye bu alandaki açığını, uluslararası odaklardaki politikalara karşı savunma sedleri oluşturmakla dengelemeye çalışıyor. "İsrail'in zamiri"ndeki politikalar ABD politikası haline dönüşmesin diye, ABD'nin bölgeye gilişkin politikaları uzun vadede olumsuz sonuçlar vermesin (ne kadar vermeyecekse) diye, AB bünyesinde gözlenen PKK'ya yönelik korumalar etkisiz kalsın diye... Ama Kuzey Irak'taki süreç de işliyor. Tarih seyri içinde 50 yıl, yüz yıl fazla uzun bir zaman mıdır, sorusu önemsenmesi gereken bir sorudur. Ben burada iki mesaj vermek isterim. Birisi Ankara'ya: Türkiye, içerde özgürlüklerde çifte standardı sürdüremez, sürdürmekten bir menfaat de umamaz. O yüzden ülkedeki her toplum kesimini kucaklayan ve onlara tatmin veren bir sistem yapılanması acil bir zarurettir. Türkiye bu sistem yapılanmasının bölgedeki Müslüman toplumları cezbedecek kucaklayıcı bir nitelik arzetmesine de özen göstermelidir. Bu yapıda İslâm'ın çok özel bir yeri olacağı muhakkak. İkincisi, Kürt meselesini ayrılıkçı bir perspektife oturtan çevreleredir: Ben bu çizginin, bölgeye ilişkin uluslararası hegemonik hesapların bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Bu, bölgedeki hiçbir devlet, devlet gibi bir devlet olmasın, coğrafya paramparça olsun herkes küçük kalsın, İsrail'i gölgeleyecek güç oluşmasın, Amerikan (veya başka hegemonik güçlerin) çıkarları hep üstte tutulsun, hesabının uzantısıdır. Gücü olan, bölgenin güçleri arasında AB gibi bir entegrasyon oluştursun. Ama elini yakmadan... O yöndeki girişimlerin (D-8 gibi) insanlara nasıl bedele ödettiği de ortada.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |