|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Sayın Kıvrıkoğlu'nun geçtiğimiz hafta başında ortaya attığı soru şuydu: "Arjantin'de ekonomiyi batıran siyasiler mahkemelerde yargılanıp mahkum ediliyorlar. Bizde ise seçime kalıyor. Hangisi olmalı, hangisi doğru?" Kendisinin bu konuda ne düşündüğüne dair mukabil soruya da, "ben sadece soruyorum" cevabını vermekle yetinmiş. Sadece Kıvrıkoğlu'nun değil resepsiyonda bu soruya muhatap olanların nasıl bir cevap verdiklerini de bilemiyoruz. Ancak, TV ekranlarına ve gazete sayfalarına yansıyan içtima görüntülerinden ne söyleyebileceklerini tahmin edebiliyoruz. Aslına bakılırsa Kıvrıkoğlu, "hata yapan siyasilerin yargılanması" ile Türkiye'de kağıt üzerinde de olsa demokrasiden bahsedebilmek için tek delil olan "seçim müessesesi"ni aynı cümlenin içine koyarak 28 Şubat'tan beri zaten epeyi karışık olan zihinleri allak bullak etti. Sözlerinin üzerinde pek durulmamasının nedeni de bu zihin karışıklığı olmalı. Yine de kendisine, "tabii ki bu siyasetçileri mahkemelerde yargılamak lazım" türünden bir cevap verilmesini istediği bellidir ve bu cevap da kendisinden esirgenemez. Sadece siyasetçiler değil, her meslekten kamu yöneticilerinden suça bulaşanların hiçbir kuşkuya mahal bırakılmayacak şekilde yargılanmaları Türkiye'nin en önemli birkaç sorunundan birisidir. Ancak, seçimden bahsetmesinden anlıyoruz ki Kıvrıkoğlu, yargılamayı seçimin yerine ikame edilebilecek bir önlem olarak düşünmektedir. Bu düşünce de ister istemez, siyasilerin hakkındaki nihai kanaatin seçimlerde halka sorulmak yerine mahkemeler kanalıyla halledilmesine çıkar. Ki, maalesef Türkiye'de zaten bir grup siyasetçi hakkındaki nihai karar bu mantığın bir uzantısı olarak halka bırakılmıyor; yani seçime emanet edilmiyor yani mahkemeler yoluyla çözümleniyor. Sadece son 5 yılda siyasi yasaklı hale getirilenlerin, kapatılan partilerin çetelesi çıkarıldığında bu çözüme ne kadar sık müracaat edildiği açıkça görülecektir. Bundan dolayıdır, geleneksel "yargı siyasallaştı" eleştirisi yerini epeyidir, yargının siyaset üzerinde bir "tasfiye organı" haline dönüştüğü saptamasına bırakmış bulunuyor. Çünkü, siyasal sonuç üretecek hemen hemen bütün yargılamalarda mahkemeler güç ve feyz'lerini hukuk ve demokrasiden değil, "derin devlet" odağında teşekkül eden "reel politik"ten almaktadır. Öyle bir demokrasiyle idare olunmaktayız ki, sandığın tayin ettiği iktidar, merkezde yargı aracılığıyla tayin edilen yapılanmanın yanında devede kulak kalmaktadır. Merkezdeki iktidar odağına akredite olmak, hem siyasetçiler hem de birer siyaset kurumu olan partilerin önüne "olmazsa olmaz meşruiyet kuralı" olarak konulmaktadır. Yargının yolsuzlukla mücadeledeki işleyiş biçimi de siyaset karşısındaki aktivitesinden pek farklı değildir. Saman alevi gibi parlayan operasyonlar, yolsuzlukla mücadelede istenen sonucun alınamadığı gerçeğini değiştirmiyor. Yolsuzluğun devamlılığı önlenemiyor ve gerçek suçlular yargı önüne çıkarılamıyor. Dahası, yargılamalarda çok sayıda suçsuz insan da mağdur ediliyor ve devam eden davaların hemen hepsi "geciken adalet" statüsüne girmiş bulunuyor. Bunun nedeni, Türkiye'de yolsuzlukla mücadelenin asli amacı için değil bir siyasi ve ekonomik tasfiye aracı olarak yani, iktidar dengelerinde güç eritme aracı olarak kullanılmasıdır. Kıvrıkoğlu bu soruyu medya ve asker-sivil bürokrasi önderlerinin önünde, Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) gibi bundan sonra çok önemli olacağı anlaşılan bir merkezin açılışında dile getirdi. 28 Şubat brifingleriyle hizmet içi eğitimden geçirilen kadroların şimdi daha nitelikli projelere yönlendirilmesi için kolların sıvandığı anlaşılıyor. Bu nedenle sorudaki Arjantin kıyaslamasının altını çizmek gerekir. Dünyada, Türkiye'nin hukuk bağlamında örnek alması önerilebilecek birçok ülke vardır. Ancak, karşı karşıya bulunduğu bütün sorunlara yenik düşen siyasetin, ekonominin ve yargının laçkalaştığı; demokrasisini ayakta tutmayı başaramayan Arjantin'i örnek alabilmek ya da onunla kıyaslanmak rasyonel bir fikir gibi görünmemektedir. Zaten Türkiye de, sadece insanların marketleri yağmalamamasından dolayı değil; siyaset bir çözüm seçeneği olmaktan çıkamayacağı ve siyaset dışı güçler her alanda denetimi ele geçiremeyeceği için Arjantin olamaz. Şu halde yeni bir soruya da ihtiyaç vardır: "Demokrasinin şeffaf bir biçimde uygulandığı ülkelerde ne yolsuzluk oluyor ne de insanlar fakirleşiyor. Bizde ise iş IMF'ye kalıyor. Hangisi doğru?" Sadece soruyorum...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |