|
|
|
|
Böyle saçma soru olur mu, elbette ki "şampiyonluk" bekliyor [Başkaca bir ihtimal de yok albette, Avrupa bitti, kupa bitti]. Ee, Denizli Fener'e "şampiyonluk" vermişti, yetmedimi yani? Demek ki yetmedi. Ayrıca Avrupa'da başarılar bekleniyor, Fenerbahçe'nin bir "dünya markası" olması isteniyor. Bu takımın "hedefleri" var. Şimdi de böyle bir söz çıktı. Yani tek bir "hedef" kesmiyor. "Hedefleri olan" şarkıcı. "Hedefleri olan" yazar. "Hedefleri olan" hükumet. Bütün bunlar da yetmez. Futbol bir gösteri sanatı aynı zamanda. Sahadaki futbolcular kadar saha kenarındaki hoca [ve tabii hocanın takımı] da şova katılmalıdır. Maç sırasında öyle bir köşeye yaslanıp, bir eli çenesinde duygusuz, durgun bir yüz ifadesiyle ve sadece gözleriyle oyunu takip edip, ellerini bile cebinden çıkarmayan; ne gülen ne ağlayan bir hoca [Bakınız: Lucescu veya daha iyi bir örnek Zeman] seyirciyi tatmin edemez. Bu yüzden olacak bir gazetede bir spor yazarı Lorant'ı Antalya'da hazırlık maçları sırasında izleyip şunları yazdı: "Lorant maçları ıslıkla yönetiyor. Fenerbahçe kanatlardan atağa kalktığı vakit o da saha kenarında koşuyor. Islık çaldığı vakit futbolcular hemen kulübeye bakıyorlar. Ya boş alana kaçmasını istiyor veya rakibe pres yapmasını. Duran toplarda yine ıslık çalıyor. Bu kez "Revivo, topu sen kullan" diyor. Kaçan gollerde tepiniyor, atılan gollerde ise alkışlıyor. Yani Fatih Terim gibi o da saha kenarında oyunu yaşıyor. Futbolcular da Lorant'ın bu hareketleri için "Çok iyi, bizi motive ediyor" diyorlar. Yukarıdaki satırlarda ironik bir ifade var tabi. Ama biz işin magazin yanına temas etmeyeceğiz; ancak hem spor camiasının (basın ve televizyon), hem de taraftarların hocadan kendine mahsus bir şov beklentisi olduğu da âşikâr. Lorant [aynı yazarın ifadesine göre] bir miktar Türkçe öğrenmiş, Oğuz Çetin'i ismi ile çağırıyormuş. Otelde sohbet ederken Türkçe "Hadi çay içelim" diyormuş. Cezaları ilk çıktığında Tahtakale esnafının "Yumoş" adını taktığı Euro cinsinden belirlenmiş. Mesela yemeğe ve idmana geç kalmanın cezası yüz Euro. Yemek salonuna veya lobiye şortla inmek yine yüz Euro. İdmanlarda malzemeleri düzensiz kullanmak, bere takmak, geç yatmak, gece 23.00'ten sonra cep telefonu ile konuşmanın cezası da yüz Euro. Böylece Lorant'ın daha Türkiye'ye adım atmadan gelen "serttir, acımasızdır, disiplinlidir" şöhreti de anlaşılmış oluyor. Biz şimdi kamera arkasının bu görüntülerini bir yana bırakıp Antalya'da oynanan futbola bakalım. Fener yine aynı Fener. Elbette ki futbolcularda "yeni hocanın gözüne girmek için" bir ceht görülüyor. Meselâ Anderson dahi koşuyor. Ancak Revivo onca serbest atışta hiçbir varlık gösteremedi. Fatih yerini yadırgadı. Rapaiç yine kaytardı. Ayrıca Lorant'ın bu kadroya 3-5-2 oynatması nasıl mümkün olacak, bir soru işareti olarak kaldı. Her neyse, herşeyi zaman gösterecek. Bekleyelim, şu lig yeniden başlasın o zaman ak saç, kara saç belli olur. Berber öyle demiş ya: Önüne düşsün görürsün.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |