T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Menderes Amerika'da

Adnan Menderes ABD'ye 1959 yılı ekim ayında gitti. Gezisinde yaşananların ayrıntılarını, o sırada Vatan gazetesinde çalışan Orhan Karaveli'nin 'Görgü Tanığı' adlı anılarından öğreniyoruz. Anlattığına göre, Menderes, gezinin hemen her bölümünde kendisini en yakınında bulundurmuş. En mahrem konuları yanındaki bakanlar ve siyasilerle konuşurken Orhan Karaveli'nin dinlemesine itiraz etmemiş...

Bu önemli. Önemli, çünkü Karaveli'nin temsil ettiği, Ahmet Emin Yalman'ın sahibi ve başyazarı olduğu Vatan gazetesi DP iktidarının en amansız muhalifiydi. DP'ye isimbabalığı yapmış olan Yalman, sonraları Menderes'i hedef alan kampanyalarla iktidarı DP'ye haram etmiş bir gazeteciydi. Karaveli, başbakanın, kendisine bazen "Düşmanım Vatan'ın muhabiri" diye takıldığını da yazıyor...

Bu bilgiyi buraya kaydetmemin sebebi, Menderes'in ABD gezisiyle ilgili ayrıntılarda tanıklığına başvurduğum gazetecinin 'düşman' bir gazetede çalışan 'muhalif' biri olduğunu bilmenizi istemem.

Menderes sadece New York ve Washington'da bulunmamış, Amerika'nın eski büyükelçisi George McGhee'nin dâveti üzerine Dallas'a da gitmiş. Türkiye-ABD ilişkilerine dair yazdığı "The US-Turkish, Middle East Connection" (St Martin's Press) adlı kitabının türkçesi Bilgi Yayınevi tarafından çıkarılmış olan McGee, Dallas'taki evinde onuruna bir dâvet vermiş. Sonrasını Orhan Karaveli'nin anlatımından okuyalım:

"Meksika yemekleri partisine katılan 'para babalarından' biri de 'Marcus & Niemann' dev mağazalar zincirinin sahiplerinden Mr. Marcus'tu ve başbakanla beraberlerindekileri ertesi gün bizler için düzenleyeceği bir moda defilesine dâvet etmişti. Böyle gösterilerden hoşlanmadığını bildiğim Menderes, kibarlığı nedeniyle, gene de 'Hayır!' diyememişti. (..) Mr. Marcus heyetimizi bir kokteyl için binanın üst katını baştanbaşa kaplayan kendi bürosuna buyur etti. Yarım saat kadar sonra ve başbakan izin istemek üzereydi ki, mini etekli üç güzel kız ellerindeki gümüş tepsilerle bulunduğumuz yere geldiler ve bunları başbakanın önündeki masaya bıraktılar. Saydam birer kutu içine 'M.N.' (Marcus & Niemann) inisyalli çok şık ve değerli kol düğmeleri, kravat iğneleri, kravatlar, mendil ve fularlar yerleştirilmişti. Kutuların sayısı da heyette bulunanların sayısı kadar olmalıydı."

Heyetteki milletvekillerinin biri masadaki kutulardan birine uzanmış. Orhan Karaveli, "Başbakanın kendisine 'dokunma' işareti yaptığını gördüm" diye yazıyor... Menderes, heyeti de önüne katıp defile ve kokteyl için teşekkür ettikten sonra dışarı çıkmış. Gazeteci ya, Orhan Karaveli dayanamamış, neden hediyeleri almalarına müsaade etmediğini sormuş...

Merak ediyorsanız, işte Menderes'in cevabı: "Defileyi –ister istemez– seyrettik. Kokteylimizi de aldık. Buraya kadar iyi de ellerimizde bedavadan edinilmiş birer kutu ile buradan çıkmak bize yakışır mıydı? Unutma, her pahalı hediyenin arkasında bir amaç yatar ve karşılığı beklenir. Hem mecbur muyuz adamların reklâmını yapmaya? İstersek gelir, parayı verip alırız, üzerinde mağazanın reklâmı bulunmayanlardan..."

200-250 dolar olduğu tahmin edilen hediyenin reddedilme gerekçesine bakın. Bir de, daha yola çıkılmadan götürülecek hediyelerin gazetelerde reklâm edildiği bugünkü gezileri düşünün...

Sadece öyle 'yüklüce' sayılabilecek hediyeler konusunda değil, basit ikramlarda bile hesaplı davranan bir Adnan Menderes portresi sunuyor kıdemli gazeteci. Katıldığı bir toplantıda Amerikalı sanayicilerin ikram ettiği kaliteli puroları da "No thanks" diye reddettiğini yazıyor Orhan Karaveli. "Keşke alıp bana verseydiniz" takılmasını unutmamış, daha sonra Karaveli'ye kocaman bir Havana purosu hediye etmiş Menderes...

Bülent Ecevit ABD'de çeşitli kuruluşları ziyaret edip konuşmalar yapacak; yıllar önce Adnan Menderes de aynı yoldan geçmişti. Vatan adına geziyi izleyen gazeteci Menderes'in performansından bayağı etkilenmiş: "Konuştuğu Dallas/Teksas'ta 250, Washington'da 1200 ve Pittsburg'da 400 seçkin dâvetlinin –üstelik yüksek ücretler ödeyerek– katıldığı yemekli toplantılar ve radyo konuşmaları küçümsenmeyecek bir ilgi uyandırarak Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunmuş ve Türkiye üzerine Amerikan kamuoyundaki olumsuz düşüncelerin bir ölçüde dağılmasına yol açmıştı." Böyle yazmış Orhan Karaveli. Menderes'in başarısını da üç sıfatla açıklamış: "Kişisel çekicilik, rahatlık ve İngilizce'ye hâkimiyet..."

Her gidilen yerde binlerce dolar bahşiş bırakılan başbakan gezileri izlediğim için, Menderes'in ABD gezisinde 420 dolarlık bir ödeme için bırakılacak bahşişin başbakan düzeyinde ele alındığını okumam beni çok şaşırttı. Menderes, "Fazla bahşiş bırakırsan Arap şeyhi gibi para saçıyor derler; az bırakırsan cimri herifler derler, kendi aranızda çözün" demiş... 500 dolar verip üzerini almadıklarını duyunca, "Çok, ama ne yapalım" tepkisini vermiş...

Darbeciler devlet kaynaklarını çarçur ettiğini de ileri sürmüşlerdi Menderes'in; sonradan, iktidarı döneminde ailesinden kalma çiftliğin çok önemli bir bölümünü satarak şahsi harcamalarını karşıladığı ortaya çıkmıştı. Amerika gezisindeki tavırları, gördünüz, bir muhalif gazeteciyi bile hayran bırakmış...

Ecevit'in gezisi de umarım iyi geçer...


15 Ocak 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED