T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Medya ve Meclis

Son zamanlarda üç konuda medyanın, demokrasiyi ve halkın çıkarlarını koruma noktasında Meclis'e fark attığını, öncelikle Meclis'in görmesi gerektiğini düşünüyorum.

1. Doğal gaz fiyatları
2. Emlak vergileri
3. Demokratikleşme paketi

Eğer medyanın duyarlılığı olmasaydı, gündeme ne doğal gaz fiyatlarının fahiş niteliği, ne emlak vergilerinin halkı boğacak yapısı ne de 312 ve 159'daki örtülü oyun ortaya çıkacaktı. Nitekim, Ankara, İstanbul ve İzmit'in gelirlerini budayan hükümet uygulaması karşısında medya da (Ankara ve İstanbul başkanlarının siyasi kimliği sebebiyle) milletvekilleri gibi sessiz kaldığı için, bu şehirler gadre uğradı. Bu şehirlerin milletvekillerinden tıs çıkmadı.

Milletvekillerinin (özellikle iktidar milletvekillerinin) doğal gaz, emlak vergileri ve 312-159 aldatmacasında etkin bir duyarlılığı söz konusu mudur? İktidar milletvekilleri böyle bir hassasiyet ortaya koymadığı, muhalefetin gücü de tasarı, teklif ve hükümet uygulamaları üzerinde değişiklik yapmaya yetmediği için, bütün olarak Meclis halkın sorunları ve beklentileri karşısında yeterli duyarlılığı ortaya koymamış bir görüntüye giriyor.

Türkiye gerçeği şöyle gözüküyor:

IMF hükümete buyurur.
Hükümet Meclis'e...

Ne hükümetin IMF'ye itiraz hakkı vardır, ne de Meclis'in hükümete...

IMF istediği ve takvim koyduğu takdirde hükümet ve Meclis seferber olur ve "Kabul edenler-Etmeyenler-Kabul edilmiştir" otomatikliği içinde paketleri arkası arkasına sıralar. Derviş'in ilk geldiği günlerde "!5 Ocak'a kadar..." takviminin nasıl bir otomatik düzen içinde devreye girdiğini hepimiz hatırlarız.

Burada en büyük yarayı Meclis'in aldığını ifade etmeliyiz.

Bakınız, hükümet üç konuda geri adım attı. Hem doğal gaz fiyatları yeniden belirlendi, hem emlak vergisi uygulamalarının Başbakan'ın ifadesine göre "gözden geçirilme gereği" ortaya çıktı hem de 312 ve 159 paketleri üzerinde yeniden görüşmeler başladı.

Meclis'in bu alanlardaki dahli çok sınırlıdır. Doğal gazda neredeyse yoktur. Emlak Vergilerinin kahredici hüviyeti ne yazık ki Meclis'in onayından geçmiştir. Ve 312-159 aldatmacasında özellikle Meclis'in hükümet kanadında garip bir uyum vardır. Bir-iki ANAP'lının çıkışı da, "hükümet uyumu" raddesine gelindiğinde sönüp gitmekten öte bin anlam taşımamaktadır.

Medyanın -ki farklı görüşteki medya organları bu üç alanda da aşağı yukarı ortak tavır sergilediler- duyarlılığı sayesinde bu üç konuda halkın ve demokratikleşme sürecinin lehine gelişmelerin yolu açılabilmiştir. Burada medyanın, daha önce içine düştüğü "312-159 düzenlemesi Tayyip Erdoğan'ın işine mi yarar?" yollu bir kafa karışıklığını bu defa yaşamaması da altı çizilecek bir gelişme olmuştur.

Biz burada asıl, demokratik hayatımız için Meclis'in üstlenmesi gereken rolün yaralandığına vurgu yapmak istiyoruz. Halkın nabzını tutma noktasında bu dönem Meclis'inde hissedilir bir tutukluk gözlendiğinin bilinmesi gerekir. Halk eğer "Medya olmasaydı yanmıştık" gibi bir hisse kapılmışsa bu, kuşkusuz medya için bir onurdur, ama demokratik murakabe mekanizmaları için de bir nakisadır. Millet Meclisi'nin iki görevinden birisi kanun yapmak ise, diğeri de denetlemedir. Halk can havliyle bağırıyor ve bu çığlık aynı biçimde Meclis sıralarına yansımıyorsa, hükümetin kapısını çalmıyorsa, hükümet Meclis'teki mutlak çoğunluğunu tasarıları otomatiğe bağlama noktasında bir garanti gibi görüyorsa, orada Meclis misyonunda yaralanma var demektir. Bunun da sorumlusu hiç şüphesiz bu dönem Meclis bünyesini oluşturan milletvekilleridir.

Eğer hükümet doğal gaz kazıklarını, emlak vergisi salmasını ve 312-159 oyununu sonuna kadar savunsa ve hükümet ortağı partilerin Meclis grupları da, kararlı biçimde tasarıların arkasında yer alsa idi, "Eh, derdik, demek ki bunlar yoğurdu böyle yemeyi seviyor, o zaman iş sadece medya ile birlikte örgütlü halk muhalefetine ve tabiatıyla seçimlere kalırdı. (Mesela 312-159 konusunda bir Maginot hattı oluşturan MHP'nin tavrının hesabının seçimlere kalması gibi.) Ama durum öyle değil. Medyanın bir-iki salvosu ile hükümetin aklı karışıyor ve "Acaba nerede yanlış yaptık?" demeye başlıyor. Hükümet üzerindeki farklı odakların baskıları medya baskısıyla dengeleniyor ve bu defa hükümet kararlarında restorasyona gidiliyor. Peki bu denetlemeyi önceden neden Meclis grupları (özellikle hükümet ortağı partilerin) yapmazlar?

"Yürütmenin kontrolünde bir yasama düzeninin ortaya çıktığı" yolundaki tesbitlerde önemli bir haklılık payı var. DSP'den, MHP'den atılan milletvekillerine, görevden alınan bakanlara bakmak yeterli parti içi muhalefetin nasıl terbiye edildiğini görmek için. Ama risk üstlenmeden de halk nezdinde milletvekili itibarını korumak kolay olmuyor.

Buna mukabil, "otomatiğe bağlanmış" bir onaylama mekanizması yerine, denetleme görevini bi hakkın yapabilen bir Meclis'in aslında hükümet için de önemli bir savunma seddi olduğunun da hükümet tarafından bilinmesi gerekir. "Ben bunu Meclis'e götüremem, kabul ettiremem, bu TBMM'nin hassasiyet boyutu ile çelişir" demek, her zaman iktidarlar için bir müzakere yöntemi olmalıdır. Hiçbir hükümet dışarıya kendi yasama organı için "Kolay bir Meclis" intibaı taşımamalıdır.

Türkiye'de demokratikleşme sürecinde belki de en önemli adımın, TBMM'nin sistem içindeki belirleyiciliğinin bizzat o müessesenin içinde yer alanlarca tahkim edilmesidir. Ben, şu an Meclis'te bulunan sayın parlamenterlere, şu üç olayı bir özeleştiri malzemesi olarak değerlendirmelerini öneririm.


25 Ocak 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED