T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
7.4 yetmedi mi?

Bir çoğunuz gibi ben de Mehmet Ali Erbil'le Prof. Aykut Barka'yı televizyonlardan tanıyorum. Erbil'i tanıtmama gerek yok. Prof. Barka ise Gölcük depremi münasebetiyle hepimizin yakından tanıdığı bir isim haline geldi. O konuşmaya başlayınca hepimiz kulak kesiliyor, yeni deprem ihtimalleri konusunda Barka hoca ne diyor, anlamaya çalışıyoruz. Demem o ki depremci profesörümüz de az tanınan bir isim değil. Şu anda Barka'nınki daha ciddi olmak üzere ikisi de sağlık problemleriyle meşguller. Allah'tan her ikisine de acil şifalar diliyorum.

Türkiye'de bilimin ne ölçüde popülaritesi olduğunu ve ona ne kadar değer verdiğimizi göstermesi bakımından bu iki olay çok belirleyici oldu. Mehmet Ali Erbil'in hastalığına medyanın gösterdiği alakanın onda biri sayın Barka'nın hastalığına gösterilmedi. Şöyle yasak savma kabilinden kimi televizyonlarda bir iki dakikalık bir yer aldı. Gazetelerde ise kenarda köşede tek sütuna üç beş santimlik bir yer buldu.

Beni rahatsız eden nokta M. Ali Erbil'in hastalığının medyada bu kadar geniş yer alması değil. Beni rahatsız eden hayatımızı bu kadar yakından ilgilendiren deprem konusu gibi önemli bir konuda bile yetişmiş ve tanınmış bir ilim adamının hayati tehlikesine karşı bu kadar az duyarlı oluşumuz.

Bence kendimize şu soruyu sormalıyız: Nasıl bir Türkiye'nin özlemi içindeyiz? Günün yorgunluğunu, stresini, problemlerini unutmak için akşamları "Çarkıfelek" veya benzeri programların karşısına geçip kendini unutan insanların Türkiyesi mi, yoksa gittikçe problemleri azalmış, insanların mutlu ve huzurlu yaşadıkları bir Türkiye mi? Eğer birinci Türkiye'yi istiyorsak o hedefi zaten yakalamış durumdayız. Deliye her gün bayram misali bir çok televizyon kanalımızın 8.00-11.00 kuşağında sadece sulu eğlence programları var. Milleti eğlendiriyor mu uyutup uyuşturuyor mu düşünmemiz gereken programlar. Ciddi konuları bile sulu ve seviyesiz bir üslupla tartışmayı keşfetme becerisini gösterdik. Yok eğer ikinci Türkiye'yi hedefliyorsak bilime ve onunla uğraşanlara bugünkünden farklı bir konum tanımak mecburiyetindeyiz.

Bilim adamı olmayı o kadar istenmez bir meslek haline getirdik ki bundan böyle neredeyse başka hiç bir işte başarılı olamayacağını düşünenler, "Bari ilim adamı olayım" diyecek. Hani Kayserilinin "Bu çocuğun kafası çalışmıyor tüccar olamaz, bari okutayım da memur olsun" demesi gibi. Bilim adamı olanlara kendilerini geliştirmeleri için hiç bir imkan tanımaz olduk. Renkli kaldırım taşlarından lojman ve makam otomobili saltanatına varıncaya kadar her türlü hortum ve çarçura para bulan bu ülke bir tek ilmi araştırmalara para bulamıyor. Yetişmiş olanların da ya düşünce ve ifade hürriyetine getirdiğimiz sınırlarla seslerini kesiyoruz ya da seslerine, uyarılarına kulak vermiyoruz.

Allahaşkına biz Gölcük depreminden önce Kuzey Anadolu fay hattının muhtemel tehlikeleri hakkında bilim adamlarının söylediklerine hiç kulak verdik mi? Barka ve meslektaşlarının sesleri üniversitenin kalın duvarlarını aşabidi mi? Aşabildiği için mi deprem riskinin en yüksek olduğu Adapazarı gibi bölgelere yüksek ve dayanıksız binaları diktik? Pekala şimdilerde yeteri kadar duyuyor muyuz? Marmara'ya araştıracak teknik imkanları, insan potansiyelini biz neden devreye sokamadık, sokamıyoruz diye soruyor muyuz? Bilime ve bilim adamına gösterdiğimiz bu duyarsızlığı ne zamana kadar sürdüreceğiz?

Şimdi sormakta haksız mıyım: "7.4 yetmedi mi?" diye...


25 Ocak 2002
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED