T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tehlike suçu cehenneminde "Onlar ve Biz"...

Şüphe duyulanlar izlenecek, mahkeme kararı olmadan ev ve işyerlerinde arama yapılabilecektir...

Gözaltı ile ilgili yasal süreler bu zanlılara uygulanmayacak, süresiz olarak hücrelerde tutulabileceklerdir...

Özel yetkili askeri mahkemeler, yargılamaları askeri üs ve gemilerde yapacaktır. Sanıkların avukatlarıyla görüşmeleri izlenebilecektir...

Mahkeme kararlarında idam cezası için oy birliği koşulu aranmayacaktır, oy çokluğuyla idam cezası verilebilecektir...

Askeri mahkeme kararları temyiz edilemeyecektir...

Tüm bunlar demokrasinin beşiği kabul edilen, 11 Eylül sonrası büyük bir demokrasi atağı başlattığı söylenen ABD'de, 11 Eylül sonrası ve 11 Eylül gerekçesiyle oluyor ve olacak...

Bu ülkede bu çerçevede Ortadoğu kökenli ve yaşları 16-45 arasında olan 5.000 erkek sorguya alınmış, 1.200 yabancı tutuklanmış durumda. Neredeyse bütün Ortadoğu kökenlilerin izlenmesi devam ediyor... "Guantanamo üssü"ndeki "El Kaide militanları"nın durumuyla ilgili görüntüler ortada; ABD Savunma Bakanı'nın bu "görüntülerin kendisinden çok, basına dağıtılmasından hayıflanması" da keza...

Ve tüm bunların ardında Bush'un 13 Kasım tarihli talimatı var. Bu talimat, yargılamaların "askeri komisyonlar" önünde "savunma, ispat ve temyiz hakkının ve kişi dokunulmazlığının kaldırılmasıyla" yapılmasını ve bu yargılama sürecenin tümünün "devlet sırrı" sayılmasını düzenliyor.

Teröre karşı açılan "demokrasi bayrağı"nın bir yüzü de ne yazık ki budur...

Terörle mücadelenin biçiminin, 'insanlığa karşı suç' oluşturma niteliğine dönüşmesi ya da dönüşmeye yüz tutmasına kayıtsız kalınabilir mi?

Aslında pek de kalınmıyor...

Daha bir kaç gün önce, 21 Ocak tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı, bu uygulamalarıyla ilgili olarak, "Terörle mücadele hakkı, insan haklarının gözardı edilmesi anlamına gelmez..." diyordu.

Elbette ABD ile AB'nin bu konudaki farklı tutumları son derece önemli; AB'nin tutum ve eleştirileri ABD'nin hareket alanını an azından tam olarak meşrulaştırmıyor.

Ne var ki bu yeterli değil...

Görülen o ki, uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk ve uluslararası kurumlar alanında güç ilişkileri, iç hukuk düzenlerine de yansıyan ve yansıyacak bir biçimde "askerileşmiş ve hakları askıya alan bir güvenlik anlayışı hattı"nda ilerliyor. ABD "eşkiya devletler"i devre dışı bırakacak bir dünya düzeni konusunda Birleşmiş Milletler'in işlevini neredeyse tümüyle ve fiilen devralmış durumda. Daha da öte, Birleşmiş Milletler'in aldığı kararlar, yaptığı tanımlar ya da diğer uluslararası kurumların karar alma biçimleri ABD'nin fiili gücünü, bakış açısını ve tutumunu pekiştiriyor.

Evet, 11 Eylül sonrası madalyonunun bu yüzünde sonuç aslında ortadadır:

Terör ve terörü ürettiği varsayılan "sosyal bünye" (ABD için Arap ve Müslümanlar, Türkiye için Kürtler, İslamcılar ve solcular) arasındaki "resmi ve keyfi özdeşleştirme" niyetlerin ve tavırların yargılanmasına, kültürel kimliklerin tehlike ve potansiyel suçlu ilan edilmesine, hukuk ve insan hakları uygulamalarında çifte standartların doğmasına zemin hazırlıyor. Ve kim ne derse desin demokrasinin ve insan hakları temel taşlarını etkileyen bir manzara ortaya çıkıyor.

Bilmek gerekir ki, ilkelerin yerini çıkarların aldığı ya da çıkarlardan hareketle kuralların yeniden tanımladığı, iç siyasi düzenlemelerin uluslararası dengelerden güç bulduğu, hukuk eliyle demokrasi, hatta siyaseti alanının daraltılmasını barındıran bir tarih sayfası açıldı.

Bunu görmeden ne dünyayı ne de Türkiye'deki son büyük anti-demokratik taaruzu anlamak mümkündür.

Nitekim bugün Türkiye'de "derin devlet"in mevcut siyasi yapıyı pekiştirme; 28 Şubat sürecini kalıcı kılma; siyaseti devletle, demokrasiyi güvenlikle ikame etme çabalarının, AB ile arasına mesafe koyma ve ABD yakın durma adımlarının ipuçları burada yatıyor.

Kıvrıkoğlu'nun SAREM'i açış konuşmasında ABD'de terör suçunun temyiz hakkı olmadan askeri mahkemelerde yargılanmasına işaret etmesini gözardı etmemek gerekir. 312. ve 159. maddelerin Adalet Bakanlığı'nda devlet hassasiyetlerini dikkate alan bir biçim de hazırlanmasını ya da dün Adalet Komisyonunu "derin abluka" altına alan söz konusu maddelere ilişkin "resmi görüş"ü de öyle...

Evet, Türk devleti "11 Eylül'ü AB'ye yaklaşma ve AB'nin bir hıristiyan klübü olmadığını gösterme şeklinde" değil; "otoriterleşerek ABD'nin Ortadoğu'daki lojistik harekat birimi olmak yönünde" değerlendiriyor. Ve bu tercihle sonuçta olan yine bu ülkeye oluyor...

Yarın bizi ve başkalarını kuşatan, kuşattıkça meşrulaşan "tehlike suçu"nun vaadettiği düzeni bazı somut delilleriyle ele alacağız...



26 Ocak 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED