T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
MHP'nin ortaklarını "esir" aldığı bir Türkiye

Bu sütunlarda da yazdım, Medyakronik'teki köşemde de; "büyük basın"da 159 ve 312. madde tasarılarına ilişkin hüküm süren "büyük sessizlik", temel gıdası "ifade özgürlüğü" olan basının temel rol ve işlevine ihanetin en alâsından işaretidir. "Büyük basın", günlerdir, etrafında "kıyamet kopan" bir tartışmayı çok ustası olduğu "Cambaza bak!" yayıncılığıyla gözlerden uzak tutmayı başarmıştır. Tasarılar "komisyon"dan geçtiğine göre, olağanüstü bir gelişme olmazsa 10 güne kalmaz bu dava da kazanılmış olacaktır. Size belki şaka gibi gelecek ama Sabah'ın dünkü sayısı "komisyon"da olup biteni "Demokrasi direkten döndü" başlığıyla veriyordu. Size belki şaka gibi gelecek ama Hürriyet'in dünkü sayısı bu önemli tartışmayı tek sütunluk bir haberle geçiştiriyordu. Gazetenin genel yayın yönetmeninin Başbakan'ı göklere çıkaran yazısının ("Ecevit, Türkiye'yi yöneten ve geliştiren gerçekleri çok iyi öğrendi") eşliğinde... Ben, Milliyet'ten Hasan Cemal'in yazısında iyi bir örneğini gördüğümüz, 159 ve 312'ye ilişkin olarak Başbakan'a yönelik "rica" mektuplarından da bıktım. Cemal'in yazısının anafikrinin 159 ve 312. maddelerin yeni halini eleştirmek olduğu muhakkak; ama Başbakan'a hitaben yazılmış bu "açık mektup"da yer alan şu cümleler de canımı sıkıyor: "Sayın Ecevit; Türkiye, basın özgürlüğüyle demokrasiye aykırı çizgiler taşıyan bir tasarıyla karşı karşıya. Koalisyon ortaklarınızla bunu yeniden ele alın lütfen. Daha vakit var."

Ne "lütfen"i, ne "rica"sı? Karşımızda olup bitenin bütün sorumluluğunu taşıyan bir Başbakan var; ama biz, ifade özgürlüğümüzü tanıması için hâlâ Başbakan'ı "lütfen" diyerek göreve çağırıyoruz... "Şairdir, gazetecidir" dedikse de bu kadar uzun boylu değil herhalde!

Medyayı bırakıp şimdi de "siyaset"e bakalım: Karşımızda, ikinci büyük ortak tarafından "esir alınmış" bir koalisyon var. Küçük ortak "bir ileri iki geri" taktiğiyle özgürlükler bahsine hassas olan kamuoyundan puan toplama peşinde. Büyük ortak zaten, "demokratik" ve de "sol" hiçbir birikimi ve niyeti olmayan birkaç "komisyon" üyesi ve Türk siyasetinin "büyük arabulucusu" Özkan'dan ibaret... Peki ya muhalefet cephesi? DYP'yi hiç sormayın, çünkü o şu sıralar aklını yine "Kürtçe" ile bozmuş durumda. Aslında "esaret" çemberine o zaten gönüllü olarak çoktan girmiş. Saadet Partisi ve AK Parti'nin bu tasarılar karşısında ortaya koyduğu tavırdan uzun uzun söz etmeyeceğim, çünkü olup biten herşey ortada. Açın bakın "komisyon" tutanaklarını. "Muhalefetin söyleyemediğini söyleyeceğim, burada devlete ve Türk Milleti'ne hakarete ceza konuldu, buna mı karşı çıkıyorlar?" (Erol Dal, DSP) gibi "Hep o şarkı!"yı seslendiren üyelerin karşısında Fethullaş Erbaş ve Bülent Arınç'ın, Mehmet Bekaroğlu ve Bülent Arınç'ın (tekrar oldu ama, neyse oldu bir kere!) yaptığı açıklamaları okuyun...

MHP'li Devlet Bakanı Faruk Bal, hükümet ortaklarının muhalefetle birlikte hareket etmesi halinde hükümette ciddi sıkıntılar yaşanacağını hatırlattıktan sonra şöyle demiş: "Böyle bir davranışa girerlerse bunun ciddi siyasi sonuçlarına katlanırlar. Siyasi risk alamazlar." Ülkenin, ülke siyasetinin geldiği noktaya bakın. 159 ve 312. maddeyi daha bir baskıcı hale getirirken, ortaklarınıza "ciddi siyasi sonuçlar" sopasını gösterecek ve bunun adına da "siyaset" diyeceksiniz! Yenilenmiş 159 ve 312 ile esir alınmış bir toplumda "siyaset"ten söz etmek hâlâ mümkün olabilir mi?

Hadi diyelim ki hükümet ortaklarını "esir" aldınız. Peki ya toplum? Peki ya toplumun "siyaset" arzusu? "312'deki değişikliği eleştirenler, kendi konumlarını gözden geçirsinler" gibi bir "otoriter demagoji" ile Türkiye'yi "esir" alabilmek mümkün mü? Radikal'den Murat Yetkin, Başbakan'a soruyor: "Tasarının amaçlanandan daha kısıtlı çıkmasında MHP'nin frenleyici etkisinden söz ediliyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?" Başbakan'ın cevabı: "Yorum yapmak istemiyorum." Yine Yetkin: "Tasarının bu şekli amaçlanana uyuyor mu?" Yine Başbakan: "-Şu aşamada fazla konuşmak istemiyorum."

MHP'nin DSP'yi ve ANAP'ı "esir" aldığı besbelli. Siz şu işe bakın ki, "2000'li yıllar"dı, "AB yolundayız"dı, "Hak"tı "Hukuk"tu derken, MHP'nin "otoriter demokrasi" anlayışı ülke siyasetine damgasını vurur hale geldi... Ama unutmamak lazım ki, gelinen nokta herşeyin sonu değildir ve "Denizler durulmaz dalgalanmadan!"


26 Ocak 2002
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED