T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Daha açık konuşamıyorum...

Mukadderat... Türk yarı resmi aydını, Türk bürokratı, daha doğrusu Türk devleti, tarih ve kültürü, "siyah-beyaz" görengesinden anlamaya, hatta onu bu esas çerçevesinde kurgulamaya meyyal...

Bu, aynı zamanda, bir "ruh haleti"ne işaret ediyor.

Bunda resmî kabulün önceliği, moda ifadesiyle "dayatması" yok mu?

Olmaz mı?

Çünkü, "kendi içine kapanan" devlet, tarih ve gelenekten (o devasa imparatorluk tecrübesinden) farklılığını vurgulamak için, sürekli tarihte kopuş noktaları oluşturuyor.

Güncel siyaseti de buradan türetiyor.

Kültürü kabul ve red mantığı içinde algılayan anlayış, Türk toplumunun tarihine karşı özgürleşmesini engelledi ve "geçmiş", hatta "gelecek" ancak yeniden kurgulanarak kavranabilir hale geldi.

Neden?

"Çünkü" diyordu yazar, "Geçmişi bir felaketler silsilesi olarak gösteren en resmî tez, bugünü bu nedenle 'kötünün iyisi' olarak sunarken, bugünden memnun olmayan kesimlere karşı da geçmişi yüceltmekte, idealleştirmekte, böylece durumu daha da içinden çıkılmaz hale sokmaktadır. Türk toplumu 'cehennem geçmiş'le 'cennet geçmiş' arasında sıkıştırılmıştır. Bunlardan birinin veya ikisinin birden doğru olmadığını söylemek 'katli vaciptir' hükmüne uğramayı göze almakla eşdeğerdedir."

Geçmişi felaketler silsilesi olarak değerlendiren anlayış, tarihteki zımni bölünmeyi güncelleştirdi:

Artık yeni bir tarih var.
Yeni bir din.
Yeni bir kültür.
Yeni bir estetik.

28 Şubat, bana kalırsa, bu ihtiyaçtan ("yenilenme ihtiyacı"ndan) doğdu.

Hem "tahkim", hem "restorasyon" süreciydi bu...

"Cehennem geçmiş"ten farklılığını vurgularken, bir taraftan da bugünü "kötünün iyisi" ve "cennet geçmiş"in devamı olarak sundu.

Ve tuhaftır, bunda başarılı da oldu.

Buradan yola çıkarak "postmodern darbe" olarak nitelenen 28 Şubat sürecini ve istibdat koşullarını yeniden tesis edecek "Mini Demokrasi Paketi"ni anlayabiliriz.

Ve, "cennet geçmiş" fikriyatından beslenirken, bir taraftan da tarihte kopuş noktaları oluşturan MHP'nin mevcut totaliterleşme sürecindeki rolünü...

Daha açık konuşamıyorum, gördüğünüz gibi...

Kendi içinde "çelişkili" cümleler kuruyorum...

Birbirini nakzeden ifadeler...

"Mini Demokrasi Paketi" genel kuruldan "kabul" görürse (ki mutlaka görecek), artık bu türden "karnından konuşan" yazılar okuyacaksınız.

Ali Bayramoğlu'nun da altını çizdiği gibi, 28 Şubat'ın doğurduğu "kalıcı ve sürekli otoriterleşme eğilimi" sürüyor ve rejimin "yarı askeri otoriter yüzü" gitgide belirginleşiyor; "11 Eylül"ün oluşturduğu psikolojik ortam ise bu gelişmelerde "yeni meşruiyet kaynağı" ve "yeni bir fırsat" olarak kullanılıyor.

Peki, ne yapmak lazım?

Özetle, "kendi içine kapalı devlet"i ideolojik kokuşmuşluktan ve "resmî siyaset"in tasallutundan kurtarıp yeniden "vatandaşın devleti" kılmak...

Bunun kolay olmadığı ortada.


26 Ocak 2002
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED