T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Herkes biraz İstanbulludur

Herkes biraz İstanbulludur. İstanbul en azından bir sıcak görme duygusu, bir sıcak sevgi halinde yüreğimizde vardır. Çocuğumuz orada okuyordur. Kızımız oraya gelin gitmiştir. "Taşı toprağı altındır" diye oraya iş aramaya koşmuştur yeğenimiz. Gecekondu yapmışızdır dağlarında... Babamızın malı gibi yerini, göğünü, suyunu talan ettiğimiz yerdir en azından... Derdimize derman aramaya gelmişizdir. Ramazan'larda turlar düzenlemişizdir büyük camilerine, türbelerine... Orada Sevgili Peygamberimizin mihmandarı Ebu Eyyub'el- Ensari vardır. Sahabi mezarları vardır. Fethi ile bir şeref levhasıdır hepimizi onurlandıran... "Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır" denilmiştir. Orası bizim olunca bizim olmuştur bu Anadolu toprağı sanki.

İstanbulsuzluğu düşünün bir, Allah korusun, daha iyi anlarsınız İstanbul'un ne kadar bizim bir parçamız olduğunu...

Cuma akşamı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, medya mensupları ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan bir dost topluluğuna, İstanbul'un çığlığını aktardı... Bir tür alarmdı söyledikleri...

Hükümetin son düzenlemesiyle 600 trilyonluk bir gelir kaybına uğramıştı şehir.

Şehir yönetimini rakip kadroların elinden almayı amaçlayan bir siyaset oyunu, en sonunda şehrin hayat damarlarına bıçak vurmayı bile göze alacak bir noktaya gelmişti.

-Yürüyen yatırımlarımız var, diyordu Başkan.

-Bütçeyi mevcut gelir kaynaklarımıza göre yapmıştık...

-İstanbul'un çok daha geniş hizmete ihtiyacı var...

-Cendere Deresini 4 yıldan bu yana ıslah edemeyen Ankara, bizim gelirlerimizin yüzde 60'ına el koyarak ne yapacak, diyordu...

-İstanbul Ali Müfit Gürtuna'nın değil hepimizin, diyordu. Türkiye'nin dışa yansıyan yüzü İstanbul. Buraya ne kadar emek versek az. Şu metro ağını bitirelim istiyoruz, diyordu.

Öğrenciye neden burs veriyorsunuz? Ekmeği neden ucuza satıyorsunuz?

Bunlar soru mu Allah aşkına? Bunlar, bir şehrin parasını kesmek için yeterli bahane mi?

Bir belediye, şehrindeki öğrencinin nasıl geçindiğini düşünmeyecek de ne yapacak? Aç insanlarla yanyana yaşayacak Belediye Başkanı ve yüreği sızlamayacak, bu olabilir mi?

Kes gelirini, haddini bilsin Belediye Başkanı, böyle Ankara'nın doyuramadığını doyurmaya kalkmasın... Ailesini geçindiremeyen simitçi kendini asacaksa gitsin assın Başbakanlığın önünde...

Hükümet, kamu araçlarında parasız seyahat edenlerin elinden aldı bu imkanı. Yaşlılar, özürlüler, polisler binemiyor artık kamu araçlarına paraları olmadan...

Ankara'nın önündeki soru şu olmalı:

-Bir Belediye Başkanının işi mi onların nasıl seyahat edeceğini düşünmek?

Akif diyor ki:

-Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi...

Yani ya içinizde yardım duygusu olmayacak, fakirin fukaranın acısına duyarsız kalacaksınız, ya da paranız olacak... Şimdi İstanbul, Ankara ve İzmit Belediye Başkanlarına "hamiyyet" duygularını törpülemek düşüyor.

"Herkes biraz İstanbulludur", dedim, yazının başında. Öyle okuyun şu sözlerini Başkan Gürtuna'nın. Bunlar, paranın ötesindeki S.O. S.'ler:

-İstanbul tehdit altında.

-Uluslar arası hesaplar var İstanbul'a karşı.

-İstanbul'un vizyonu ile ilgili bir problem var.

Nedir bunlar diye merak etmez misiniz eğer kendinizi biraz İstanbullu hissediyorsanız?

-Fatih Camii çökmek üzere, diyor Başkan. Bayazıd Camii çökmek üzere...

Kim ilgilenecek Fatih Camii ile?

İstanbul'un silüeti zaten değiştiriliyor, Fatih Camii çöktüğünde düşünün bir nasıl tahrip olacak o tepenin silüeti...

Hele "Fatih Camii'nin altında bir kilise kalıntısı varmış. Onun için çökmesi isteniyormuş" gibi bir iddia varsa... "Küçük Ayasofya, Ayasofyalaştırılıyordu, bir Rum Vakfının eline düşüyordu, son anda kurtuldu... İnternette "Byzantium" isimli bir site var, girin o siteye İstanbul'la ilgili hesapları görün. Minaresiz Ayasofya'yı görün orada." Bunlar dile getirildi o gece toplantıya katılanlar tarafından Başkan'a ilave olarak...

Gelin de ilgilenmeyin İstanbul'un akıbeti ile...

Başkan Gürtuna, "Sayın Cumhurbaşkanı görmeli yaptıklarımızı, dedi. Haliç'i, Marmara'nın kıyılarını, su havzalarını kollektörlerle donattık. Bir damla kirli su akmıyor denizlere ve göllere. 40 merte derinlikte kollektör inşa ediyoruz. Bunlar bu ülke çocuklarının başarısı. Gelip görmesini istiyoruz sayın Cumhurbaşkanının." Doğrusu ben de diyorum: Sayın Cumhurbaşkanı en azından bu ülkenin her insanı gibi "Biraz İstanbullu" olmanın gereği olarak gelip görmeli İstanbul hizmetlerini ve tabii dinlemeli dertlerini... Hükümete sormalı. "Neden kestiniz bu şehirlerin parasını?" diye...

İstanbul, Ankara ve İzmit'in gelirlerine el koyma işinin propaganda direktörlüğünü iktidar adına kimi belediye başkanları yaptı. Doğrusu ayıp ettiler. Bir yerel yönetimin imkanını biçmek, bir başkasına görev olmamalıydı, kendi çıkarlarına bile olsa... O yüzden onların "Biraz İstanbullu"luğunu silmek lazım, diye düşünüyorum.

Ve ey İstanbullular.... Yurdun hangi köşesinde olursa olsun, kendilerini "Biraz İstanbullu" hissedenler, bu şehrin çığlığına kulak verin. Fatih Camii çökerse tüm memleketin üstüne çöker. Ayasofya'nın minareleri sökülürse, bu müzeleşmekten sonra, ikinci felaketi olur ülkenin. İstanbul'un vizyonunu başkaları belirlemeye kalkarsa, Anadolu'nun vizyonu da elden kaybedilir.

İstanbul meselesi, küçük çıkar hesaplarıyla ele alınacak bir mesele değil vesselam...


4 Şubat 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED