T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
11 Eylül Derviş'in imdadına yetişti

Bir şerden hayır doğdu ve 11 Eylül Türkiye'nin çok işine yaradı. Derviş programının hedefleri tutmamıştı ve IMF de sırt çevirmeye başlamıştı. 11 Eylül oldu, itibarımız artı. Yoksa Arjantin'e benzer bir krize girebilirdik.

11 Eylül sonrası gelişmeler, sadece siyasal alanda değil küresel ekonomik fırsatların niteliğinde de önemli değişiklik yaptı. Biz bu olaydan nasıl etkilendik?

Bir kere 11 Eylül'ün Türkiye'nin şansını çok önemli bir şekilde etkilediğini kabul etmek lazım. 10 Eylül'de Türkiye'nin dünya piyasalarındaki durumu iyi değildi. Derviş programının hedefleri tutmamıştı. Türkiye, programdaki hedeflerin çok gerisinde kalmıştı. Güya Eylül başında ekonomik krizi atlatır hale gelecektik, kalkınma hızı yükselmeye başlayacak, döviz istikrar kazanmaya başlayacaktı. 11 Eylül'e kadar bunlar olmadı. Olmadığı gibi IMF beklentilerimizin dışında bir şey yaparak 3,5 milyarlık son dilimi de ödemedi. Yeni IMF Başkanı Türkiye konusunda olumlu ışık vermedi. Amerika Maliye Bakanı da olumlu ışık vermedi. Hatta, "bizim vergi mükelleflerimiz sizin delik bütçenizi finanse etmek zorunda değildir" dedi. Derken 11 Eylül oldu. Ve bizim itibarımız artı. Derviş gitti, Başkan Yardımcısı Dick Chenney'le görüştü. Chenney, Türkiye'nin önemini anlattı. 11 Eylül'den sonra siyasi kimlik ekonomik durumun önüne geçtiği için Türkiye, yeniden yardım yapılabilir hale geldi. Bunun üzerine birden yeni bir 10 milyarlık yardım gündeme geldi. Kaldı ki programın başındaki vaadlere bakarsanız biz güya başka bir yardım almadan bu işi sürdürecektik. Hatta Sayın Derviş, "yardım alabilecek olsak bile çocuklarımızı daha fazla borçlandırmak istemeyiz" diyordu. Bu tutmadığı için, 11 Eylül olmasaydı Türkiye Arjantin'e benzer bir krizin içine düşerdi yaklaşımına yakın duruyorum. 11 Eylül, Türkiye için dışarıdan fonların yaratılmasına ve içerde de nisbeten dövizin gerilemesi gibi istikrar oluşmasına yolaçtı.

Yani, stratejik önemimiz para etti...

Tabiî, ekonomik ve siyasi karşılık buldu. Terörizmle mücadele konusunda da Türkiye'nin tezleri dikkate alınır oldu. Maalesef bir şerden hayır doğdu.

Her zaman böyle onarım fırsatları doğması beklenemeyeceğine göre, programın geleceği ne olacak?

Bu durum elbette ekonomik programın tuttuğunu göstermez. Üretimi geri plana atan, finans sektörüne ağırlık veren bir programın başarılı olması da güçtür. Türkiye'nin son on yıllık sorununun üretmeden para kazanmak olduğunu biliyorum. TÜSİAD üyeleri dahil birçok kuruluşun üretmeden para kazanmasını veyahut sanayi kuruluşlarının üretim dışı kârlarının üretim kârlarından çok yüksek olduğunu eleştirerek geliyoruz. Üretimi hiç dikkate almayarak, finansla ayakta durmaya çalışarak, bütçe açıklarını kapatarak ve bunun için de halkın üzerinde fevkalade baskı yaratma yolu izlenerek başarı sağlamak zordur. Yalnız, Türkiye'nin şu anda ciddi bir şekilde yapısal değişime girdiğini de görmek gerekiyor. Şu anda olup biteni özümseyemiyoruz. Bu akşam Meclis'ten geçen kanunun yarın sabah neleri değiştireceğini kestiremiyoruz. Ama, şurası muhakkak ki çok ciddi bir yapısal güçlendirme var. Derviş'in programı da bu yapısal desteklerle ayakta durabilir. Ama yine programa eleştirim var. "Para yok ki nasıl üretim yapalım" diyorlar. Ben de diyorum ki, düzgün bir yönetim altında parasız da üretim yapılabilir. Güven vermiyorsanız iyi bir yönetimden de söz edemezsiniz.

Programa etkilerinden başka, 11 Eylül Türkiye'ye sınır ötesi fırsatlar da sunuyor mu?

Türkiye'ye yeni bir coğrafya açıldı ve sadece Afganistan ve Pakistan için söylemiyorum bunu. Pakistan'ın üzerinde atom bombası meselesinden dolayı büyük bir ambargo vardı, yabancı finans kuruluşları destek vermiyordu ve döviz sıkıntısı vardı. 11 Eylül'den sonra Pakistan rahatladı, hatta 1 milyar dolarlık borcu tasfiye edildi ve ambargo kalktı. Üstüne de birkaç milyar dolar civarında para geldi ve yenileri için vaadlerde bulunuldu. Bu ülkede 5-10 sene içinde 10 milyar dolara yakın yatırım potansiyeli doğabilir ve biz de bundan pay alabiliriz. Muhtemel yatırımlar Türk müteahhitlerinin göreceli avantajlı olduğu alanlarda yani yol, kanal, su, konut ve elektrik hattı gibi alanlarda yapılacak. Türk müteahhitlerinin civar ülkelerde yaklaşık 50 milyon dolarlık makine parkı var. Afganistan için de öyle. 21 Ocak'ta Japonya'da yapılan yeniden yapılandırma toplantısında 1, 5 ve 10 yıllık yardım programı tesbit edildi. Bu ülkede de 5 yıl içinde 12-13 milyar dolarlık yatırım alanı var. Tabiî hepsi altyapı değil, gıda,sağlık ve eğitim yardımı gibi kalemler de var. İlk dilim olan 5 milyar dolar donör ülkeler tarafından taahhütlerle bağlandı. Gelelim Tacikistan,Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'a.. Bu ülkelerde de son yıllarda hızlı kalkınma ve yabancı sermaye konusunda da bir durgunluk var. Yeni dönem o ülkeler için de hareketlilik getirecek. Türkiye, Orta Asya cumhuriyetlerinde 4,2 milyar dolarlık yatırımla ortalama üçüncü sırada bulunuyor.

Buraya kadar güzel. Ancak, sadece biz değil bütün dünyanın gözü şimdi o bölgede. Herkes bu dev yatırım pastasından pay kapmak isteyecek. Bunların arasında, Afganistan için fona büyük paralarla katılan ülkeler de var. Yani, parayı başkaları verecek işi biz kapacağız. Böyle olabilir mi?

Hayır tabiî ki olmaz. Donör ülke olmak çok önemli. İlla da koyduğunuz kadar iş almanız gerekmez ama sizin orada manalı bir miktarda katkı sağlamanız lazım. Nitekim biz, Bosna Hersek'te donör olamadık buna mukabil Yunanistan 500 milyon dolar koydu ve yatırımları aldı, bize de Yunanlılar'dan kalan taşeron işleri yapmak düştü. Bizim donör ülke olmamız lazım. Ben Avrasya İş Konseyi Başkanı'yım. Daha yeni Türk-Afgan İş Konseyi kurduk. Buradaki amacımız Türkiye'yi işin içine sokabilmek. Ama maalesef Türkiye Japonya'daki toplantıda 5 milyon dolar vaadetti. İran ve ABD 500-550 milyon dolar koydu, Pakistan 100 milyon dolar koyarken Türkiye nakit olarak sadece 500 bin dolar koydu. Çok tuhaf... 5 milyon dolar yardım vaadi de eğitim için öğretmen göndermek vs. Türkiye'nin oraya makul bir rakamla donör olarak girmesi lazım. Bir de burada üç tane banka var ve biz bu bankaların projelerinden de yararlanabiliriz ama onlar da şartlı olabilir. Mesela, ABD de bizim oradaki yatırımlardan pay almamızı istiyor...

Temennilerden arındırırsak, bizim oradaki durumumuz nasıl bir gelecek vaadediyor?

İyi senaryom şu. Afganistan'da yönetim istikrarı olursa ve biz de iyi bir takip yaparsak, Cem'in oraya gitmesi, büyükelçiliğimizi hemen açmamız gibi ağırlığımızı koyarsak iki senelik dönemde birkaç milyar dolarlık ve uzun vadede de 5-6 milyar dolarlık iş alabiliriz.

Bütün bunları 500 bin dolarla yaparsak bravo yani....

Eh işte bir koyup bin almak gibi birşey.

Afganistan ABD için neden bu kadar önemli?

Bir kere, dünyadaki bütün huzursuzluk noktaları kaldırılıyor. Küresel dünya bunu zorunlu kılıyor. Ayrıca Taliban yönetimi Afganistan'ı halkına zorla ve baskı kurarak yönetiyordu, bunun giderilmesi gerekiyordu. Üçüncüsü ve asıl önemlisi Afganistan enerji yollarının üzerinde bulunuyor ve burasının stabil hale gelmesi lazım. Petrol ve gazın, Hint Okyanusu'na inmesi için Afganistan en önemli coğrafyada bulunuyor. ABD için bu konu çok önemli. Ortadoğu'dan sonra yeni bir merkez kuruyorlar.


 
Tuğrul Erkin
Kriz en büyük darbeyi inşaat sektörüne vurdu
Hem kamuda hem de özel sektörde uzun yıllar görev yapan Tuğrul Erkin halen birkaç önemli şapka taşıyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu üyesi. 15 iş konseyine ulaşan Türk Avrasya İş Konseyleri Başkanı ve Pakistan'da büyük altyapı inşaatları yapan TEKSER İnşaat'ın Yönetim Kurulu üyesi. Erkin, Enerji Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulundu. Erkin, Nurettin Sözen'in başkanlığı döneminde 3 yıl da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği yaptı. YDH'nın kurucuları arasında yer alan Erkin aynı zamanda TÜSİAD üyesi. Erkin'e göre ekonomik kriz en büyük darbeyi inşaat sektörüne vurdu: "Kriz inşaat sektörünü yüzde 15 küçülttü. Yurt içinde iş kalmadı. Kamu yatırımları kalmadı, kredili işler durdu, hükümetin daha önce yapmayı planladığı yap-işlet- devret işleri durduruldu."

Rus firmaları işi öğrendi artık orada konut yapamayız
Türk müteahhitlerinin gelişmiş pazarlara girebilmesi mümkün olamıyor. Çünkü ancak risk olan yerler bize kalıyor. İki nedenle... Gelişmiş ülkelerde bizim yapabileceğimiz işkollarında iş kalmadı. Almanya'da kanal yol yapamazsınız çünkü hepsi yapılmış bitmiş. Yapılacak ileri teknoloji gerektiren işlerde de bizim tecrübemiz yok. Bir de bizim oralarda göreceli avantajımız olan işgücü götürme imkanımız yok. Kendi işçimizle gidemediğimiz zaman avantajımızı kaybediyoruz. Bunun yanısıra iş yaptığımız gelişmemiş ülkelerde ancak yüksek teknolojiye ayak uydurarak ayakta kalabiliriz. Çünkü, gittiğiniz yerde belli bir süre sonra oradaki insanlar da sizin yaptığınız işi öğreniyor. Mesela bugün Rusya'da artık Türk müteahhitleri konut yapamaz çünkü Ruslar işi öğrendi.
4 Şubat 2002
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED