|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şu sıralar AKP örgütlerini mahalli seçim heyecanı sarmış durumda. Heyecanın ateşini körükleyen ise adaylık meselesi. İtibar grafiği yükselen bir iktidar partisinin yoğun adaylık başvurusuna muhatab olması ve bunun da yoğun kulis oyunlarını, tartışmaları, hatta çelmelemeleri getirmesi kaçınılmaz. Onun için AKP'de mahalli seçim öncesi demek, yurt sathında sancı demek, dense yanlış olmaz. Sancının, il-ilçe yönetimlerini, AKP'ye yakın kamuoyunu, sivil toplum kuruluşlarını kapsayacak bir yaygınlık gösterdiği gözleniyor. Aday çok, il-ilçe başkanları aday olamıyor, ama aday belirlemede ciddi etkinliğe sahip, belediye başkanlığı, hele Kamu Yönetimi Reform Tasarısı'nın çıkmasından sonra çok daha etkin-önemli bir statü haline gelecek, ayrıca gene bu reform tasarısı, yerel yöneticilerde ciddi bir birikim bulunmasını zaruri kılıyor.... İşte bütün bunlar, sancıyı alevlendiren yakıtlar durumunda... Böyle ortamlarda adaylara ilişkin ithamlar, iddialar sağnak gibi savrulur. Her adayın taraftarları oluşur. Böyle zamanlarda hele iktidar partisi iseniz ve itibar grafiğiniz yükseliyorsa, parti çizgisi ile bütünleşsin bütünleşmesin her türden insan yönetime eklemlenmeye, sirayet etmeye çalışır. Akrabalık bağları, eş-dost, ahbap çavuş ilişkileri hatırlanır, devreye girer, etkinlik kazanır ve kullanılır. Bu da çoğu zaman, öteden beri partinin ideal çizgisinden gelen insanların dışlanmasına, yaralanmasına, küstürülmesine yol açar. AKP'de mahalli seçim öncesi sancısı dediğimizde bütün bunları akla getirmek gerekiyor. Mesela kimi yöneticilerde "Bu seçimlerde AKP listelerine odunu koysak kazanır" gibi bir kanaat oluştuysa, bunun zihinlerde ve ilişkilerde yol açacağı tahribatı tasavvur zor değildir. Böyle bir anlayış, her türlü zaafla malül insanlara değişik ilişki kanallarından girerek adaylık yolu açabileceği gibi, parti kadrolarını atalete sevkedip, gayretten alıkoyma sonucunu doğurabilir. Daha da önemlisi bir ara rahmetli Özal'ı da etkileyen bu gurur virüsü, halkın duygularını yaralamak gibi bir sonuç doğurur. Bu yaklaşımın diğer tehlikeli sonucu ise her adayın üzerine "odun" kuruluğunun gölgesini düşürme riskidir. Anadolu gezilerimde edindiğim izlenim, bu yaklaşımın bir sonucunu daha ortaya çıkarıyor ki o da, partinin yerel yöneticilerini kendilerine en yakın insanlarla veya sivil toplum kuruluşlarıyla istişareden alıkoymak, bazan onları çiğneyip geçmek vs..gibi davranış bozukluklarıdır. Belki kendini "müstağni" hissetmenin en az yakıştığı kişiler, siyasetçiler olmak gerekir. Ki, mahalli seçimlerde başarı AKP için çok hayati bir değer taşımaktadır. Tayyip Erdoğan'ın "Yüzde 50'yi yakalama" hedefi, bütün dünyada Türkiye'nin istikrarlı yürüyüşünün mührü gibi algılanacaktır. Onun için AKP'nin lüksünün bulunmadığını söylemek abartma sayılmamalıdır. AKP için makul olan, herhalde, ana bakışlarda elbet muarızlıklar olmamak kaydıyla "kazanacak aday" ilkesinden hareket etmektir. Bunun için gerçekten objektif değerlendirmeler yapabilmek, bu ortamın en zor işidir. Bu ortamlarda "biçicilik" hırsları bütün makuliyetlerin üzerinden geçebilir. Partinin misyon duyarlılığını da, tüm toplumu kuşatma hassasiyetini de dengeli biçimde kullanmak gerekir. Çünkü bu her iki yönelişin aşırı kullanımı, bir kesimin biçilmesi sonucunu doğurabiliyor. "İyi aday"ı bulmak, hatta adaylık başvurusunda bulunmamışsa bulunmasını temin etmek, iktidarda olan ve önünde hizmet yılları bulunan bir partinin olmazsa olmaz hassasiyet alanıdır, diye düşünüyorum. Ben, AKP'nin en çok zorlanacağı hususun, en küçük başkanlıklar için bile bir hayli yekun tutacağı görülen aday adayları içinden doğru ismi seçmek olacağını sanıyorum. Burada lider karizması bile yeterli olmayabilir ve her tercih ortaya küskünler çıkarabilir. Gezilerde edindiğim izlenime göre, AKP'nin aday belirlemede yararlandığı "anket yöntemi" muhtemel ki en sağlıklı bir yol olarak görülüyor. Bu yöntemin ortaya çıkaracağı sonuçlara karşı en az müdahale ilkesi benimsendiği takdirde, tartışmalar da en aza inecektir. Bu noktada Anadolu'da genel merkezin tercihlerinin de notlandırıldığını kaydetmek gerekiyor. Bu mahalli seçimlerde en zor iş, AKP'lilere düşüyor. Başta da Kaptan'a... GÜRÜZ:
Gürüz gitti. YÖK Başkanlığı kisvesini üzerinden çıkardığında konuşmalarının kıymet-i harbiyesi, bundan sonra daha net görülecek. Şimdiden, artık sözlerinin Vural Savaş'ınkiler, Yekta Güngör'ünkiler, Nusret Demiral'ınkiler, 28 Şubat aktörlerininkiler gibi gazetecilik jargoniyle ifade edersek, "tek haberler" kategerosine gireceği, daha önemlisi gelince atılacaklar arasında yer alacağını tahmin etmek mümkün. Gürüz, siyasi söylemini bir partide yürütmeli ki, çizgisinin halktaki yankısı ne kadardır görebilsin... Malum saçların ak mı kara mı olduğu sandıklarda belli oluyor. Şimdi Gürüz'ün yerine yeni YÖK Başkanı atanacak. Ben, Oktay Ekşi'nin dünkü Hürriyet'te Gürüz' e yaptığı güzellemenin toplumun çok çok büyük kesimi nezdinde ciddi bir anlam taşımadığı kanaatindeyim. Üniversiteleri bilim kuruluşları olmaktan çıkarıp siyasi kavga anaforu içine itecek bir Başkan tipinin Türkiye'yi yıllarca daha yerinde saydıracağında, hatta gerilere götüreceğinde kuşku duyulamaz. Türkiye'nin ciddi ilim adamı ve ciddi bilim kuruluşu yöneticiliği tecrübesi bulunan ve ülke gencini bilimle buluşturma aşkına sahip bir YÖK başkanına ihtiyacı var. Onu bulmak da ülkeye hizmet noktasında bir sınavdır. Dilerim iyi, sağlıklı, insanımıza güven veren bir tercihte bulunulur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |