AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
PSİKOLOJİK SAVAŞ

Yıllardır Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusunda süren, binlerce hayata malolan dağ terörünün son dönemde şehirlere de sıçramış olması ve en son 20 Kasım 2003 Istanbul saldırısı, her nasılsa bahse konu 5. madde kapsamına alınıp değerlendirilmemiştir.

Yirmibirinci yüzyıl sürecinde, dünyadaki güç dengelerinin değişimi ve uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmaların sonucu olarak; sıcak savaşlar yerlerini soğuk savaş metodlarına bırakmıştır. Soğuk savaş metodu gereği olarak, ortaya çıkan bu psikolojik savaş çağı vesilesiyle, soğuk savaşın vazgeçilmez unsuru olan düşük yoğunluktaki çatışmalar (low intensity conflict) terörizm kavramını da ortaya cıkarmıştır. Psikolojik savaşın bir unsuru olan terörizm, genel olarak; zaten varolan ya da suni olarak oluşması sağlanan ihtilalci fikir ve hareketlerin, belirli bir amaç için harekete geçirilmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, iki kutuplu dönem sonrasında, devlet destekli uluslararası terör, NATO'nun yeni stratejik konseptinde de en önemli tehdit unsurlarından biri olarak değerlendirilmiştir.

Terörizmin, tüm dünya ülkeleri tarafından ya da en azından etkili olduğu kabul edilebilecek çoğunluğu tarafından ortak olarak kabul edilmiş bir tanımı olmamakla birlikte, her ülke kendine göre (hatta zaman içerisinde birden fazla) bir tanım yapmıştır. Bu tanımlamalarda genel olarak; bir grup ülkeler, hukuki fiilin niteliğini tesbit belirlerken hukuki sebebini (saik) nazarı dikkate almakta, diğerleri ise almamaktadır.

TERÖRiZMiN KARAKTERiSTiKLERi

Terörizm, siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör kullanmayı yöntem olarak benimseyen bir strateji anlayışı olarak tanımlanabilir. Paul Wilkinson, siyasal terorizmi; ihtilalci, yarı-ihtilalci ve bastırıcı terörizm olarak üçe ayırmaktadır.

  • İhtilalci ve yarı-ihtilalci terorizm; mevcut siyasal sistemde bazı değisiklikler yapmak ve hükümetlerin politikalarını etkilemekle sınırlı olabilir.

  • Bastırıcı terörizm ise; mevcut otoritenin ayaklananlara karşı uyguladığı terörizmdir.

  • Uluslararası terörizm, ihtilalci terörizmin bir alt-grubu olup, değiştirilecek siyasal sistem uluslararası hukukun temsil ettiği sistemdir. Bu nedenle, uluslararası terörizm; sistem dışında sisteme karşı mücadele olarak da tanımlanabilir.

    Kriminoloji bilimine göre; herhangi bir kişi hukuki fiili işlerken, bunu hiç kimsenin görmemesini arzu ederken; terörist bunun tam tersine mümkün olduğu kadar fazla kişinin haberdar olacağı şekilde işlemeyi tercih edecektir. T.P. Thornton'a göre 'fiil sembolik'tir. Fiilin sembolik olması, terörizmi gerilla ve diğer savaşlardan ayırıcı bir niteliktir. Terörizm gelişen ve değişen dünya koşulları ile birlikte, değişiklik göstermekte, gelişen teknolojiye bağlı olarak elde ettiği yeni imkan ve kabiliyetleri ile etkisini ve gücünü her geçen gün arttırmaktadır. Ülkelerin sosyo-ekonomik şartlarından ve mevcut yapının eksikliğinden kaynaklanan terör faaliyetleri, bir süre sonra bazı güçlerin kontrolüne girmekte veya birtakım devletlerce suni bir şekilde, istismara açık sorunlar üzerine bina edilmektedir. Terör hareketleri, günümüzde periyodik olarak ve dalgalar halinde ortaya çıkmakta, zamanla önemini yitirmekte ve bilahare yeniden hız kazanmaktadır. 11 Eylül 2001 ve 20 Kasım 2003 olayları, terörün hız kazandığı bu dönemler ile uluslararası siyasal ilişkiler, siyasi ve ekonomik stratejiler; bölgesel ve ülke düzeyindeki ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlar arasında yakın ilişki gözlenmektedir.

    Sağlıklı bir değerlendirme yapıldığında, terör örgütleri ileri sürdükleri şekilde hedeflerine ulaşamayacakları gibi zamanla marjinalleşmeye de mahkumdurlar. Buna rağmen, ülkelerdeki siyasi veya ekonomik dengesizlik ve aksaklıkların, hoşnutsuz kişilerin ortaya çıkmasına yol açtığı, birtakım güçlerin ve devletlerin terörü hedeflerine ulaşmada bir araç ve baskı unsuru olarak gördükleri müddetçe terörizm varlığını devam ettirebilecektir. Teröre başvuran grupların, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak; hedef seçimi ve eylem zamanı konusundaki insiyatiflerini kullanmada sınırsız davranabilmeleri, onları avantajlı hale getirmektedir.

    ULUSLARARASI ANTLAŞMALAR

    1. Birleşmiş Milletler Açısından: 1945 tarihli BM Antlaşması'nın 1.md /1.bendine göre- BM'nin amaçları; 'uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla, barış tehditlerini önlemek, ve kaldırmak ve saldırganlık ve öteki barış bozucu eylemleri bastırmak üzere etkin toplu önlemler almak ve barışçı yollarla ve adalet ve uluslararasi hukuk ilkelerine uygun çözümü sağlamak' olarak belirtilmektedir. BM Antlaşması'nın 2.md/4.bendi gereğince: 'Tüm üye ülkelerin, uluslararası ilişkilerde, birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına saygı gösterecekleri' öngörülmüştür. BM Antlaşması'nın 51. md: 'Bu antlaşmanın hiçbir hükmü, bir BM üyesinin silahı' bir saldırıya uğrama durumunda, Güvenlik Konseyi'nin uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri almasına kadar, doğal bir hak olan tek başına ya da topluca savunma hakkını zedelemez. BM'lerin ilgili maddelerine aykırı olarak; bir devletin, bir başka devletin egemenliğini, ülke bütünlüğünü, siyasal bağımsızlığını hedef alan silahlı terör örgütlerine doğrudan veya dolaylı olarak destek vermesi, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler açısından, o devlete yapılmış bir saldırı sayılmaktadır.

    Günümüzde, hedef devletin yaşamsal çıkarları açısından ağır sonuçlar doğurabilecek silahlı bir saldırı ihtimali karşısında bile, bir devletin kendini savunma amacıyla kuvvet kullanabileceği kabul edilmektedir. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 30. md. ve Avrupa Konseyi Temel İnsan Hakları ve Özgürlüklerine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 17. md.'si gereğince: 'BM kapsamındaki Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 5.maddesinde belirtilen 'özgürlükleri yok etme özgürlüğünün tanınmayacağı' şeklinde yorumlanması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

    2. NATO Açısından: İki kutuplu dönem sonrasında, özellikle etnik temel üzerine kurulup işletilen, devlet destekli uluslararası silahlı terör faaliyetleri, en önemli güvenlik riski olarak kabul edilmekle birlikte, AGİT, BAB, NATO resmi kararlarına, bu hususların yansıdıgı da görülmektedir.

    NATO'nun 1991 tarihli Yeni Stratejik Konsepti'nden sonra, terörle mücadeleyi de içeren ve NATO kapsamında yapılan Kuzey Atlantik Konseyi Bakanlar Toplantıları sonrasında yayınlanan ortak bildirilerin hemen hepsinde terör konusunda hükümlere yer verilmiştir. Şöyle ki;

  • Kaynakları, nedenleri ve amaçları ne olursa olsun, uluslararası terörizmin eylem, yöntem ve uygulamaları kınanmakta;

  • Ülkelerin toprak bütünlüklerini tehdit edebilecek olan bu suçların barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu;

  • Uluslararası terörist suçların hiçbir koşulda haklı gösterilemeyeceği;

  • Bu hareketlerin, hem insan onurunu ve haklarını pervasızca ihlal ettiği, hem de uluslararası ilişkilerin normal seyrini tehdit ettiği;

  • Bu musibetin önlenmesi ve bastırılması için mümkün olan en etkili işbirliğinin gerekliliği,

    ABD'ye yapılan 11 Eylül 2001 tarihli saldırı ile, Yeni Dünya Düzeni'nin, bu tarihten itibaren kurulmaya başlanılacağı belirginlik kazanmıştır. Tek kutuplu bir uluslararası sistem, eğer bir dünya savaşına girecekse, bunun karşı tarafı olmalıdır. Burada karşı taraf, dünya çapında ilan edilmiş olan; 'Uluslararası Terörizm'dir. NATO tarihinde ilk kez, antlaşmanın 5. maddesiini işletme kararı almak suretiyle; 11 Eylül tarihli New-York ve Washington saldırılarını, her NATO ülkesinin topraklarına yapılmış bir saldırı olarak kabul etmiştir. Böylelikle, ABD'nin uluslararası yönetici (jandarma) rolü pekişirken; NATO'nun, ABD dış politikasinin en etkili kolu haline dönüştüğü açıkça gözlemlenmektedir.

    Yıllardır Türkiye'nin doğusunda ve güney-doğusunda süren, binlerce hayata malolan dağ terörünün son dönemde şehirlerede sıçramış olması ve en son 20 Kasım 2003 İstanbul saldırısı; her nasılsa bahse konu 5. madde kapsamına alınıp değerlendirilmemiştir. Her iki durumda da uyarıyoruz: 'bilmemekse bildiriyoruz; ihmal ise, uyarıyoruz.' 'Bu, sadece hakkımızın başladığı yerdir.' Çünkü, en son olaylar toplam olarak yaklaşık 67.000 cana ve yüzlerce yaralıya malolmuştur. Bu konuda üzerinde pek titizlikle durulduğunu gözlemlediğimiz uluslararası ve Avrupa faaliyetleri; şu sıralarda İstanbul'a ve Türkiye'ye mecbur kalmadıkça gitmeyin gibi, 'ulusal denge ve itibarımıza leke düşürecek ibareler' olmuştur.

    Sonuç olarak, uluslararası terörizm, çağdaş teknolojinin imkanlarını kullanan ve hem bireyselleşmiş şiddete, hem de bunun uluslararası ölçekte uygulanabilmesine dayanmaktadır. Bu yeni küresel düşmanın özelliği ise, kendisine karşı yürütülecek savaşın cephesini küresel zemin olarak belirlemiş olmasıdır.

    3. OSCE (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Açısından: 9 Ekim 2001 tarihli Sintra-Portekiz toplantısında, ABD'ye yapılan saldırı kınanmış ve terörizme karşı, 1999 tarihli OSCE İstanbul Zirve Şartı'nın 4. md.(ve diğer deklerasyonlar) hatırlatılmıştır: "Uluslararası terörizm, vahşi saldırı, organize suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığı, güvenliği tehdit etmektedir. Sebebi ne olursa olsun, hiçbir terörist eylem ve gösteri kabul edilemez. Topraklarımızdaki terörist faaliyetlerin hazırlanmasını ve mali olarak desteklenmesini önleyebilmek için, çabalarımızı artırmalıyız ve teröristler kendilerini cehennemde hissetmeli."

    4. Avrupa Birliği (AB) Açısından: AB Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları'na paralel olarak, 21 Eylül 2001 AB Olağanüstü Brüksel Zirvesi'nde; 11 Eylül tarihinde ABD'ye yapılan saldırıyla ilgili olarak; terörizmin, dünya ve Avrupa için çok ciddi bir tehlike oluşturduğu ve buna karşı mücadelenin AB'nin öncelikli hedefi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, AB fanatik terörist gruplar ile Arap ve Müslüman dünya arasında kurulan denklemi, kategorik olarak reddettiğini bildirmiştir. AB, şu kararları almıştır:

    ULUSLARARASI HUKUKi YAKLAŞIMLAR

    Uluslararası terörizm, gerek demokratik ülkelerde gerekse demokratik olmayan ülkelerdeki 'direnişler' olsun, terör fiilleri değişmemektedir. Uluslararası hukukta terör fiili sadece 'masum sivillerin öldürülmesi' olarak olarak tanımlanabilir. Bu nedenle her koşul altında, terörizm suç sayılmalı ve terörist eylem ve şiddet cezalandırılmalı ve yasaklanmalıdır.

    GLOBAL TERÖRiZM STRATEJiLERi

    Uluslararası platformda sorun oluşturan veya sorun olmaya uygun konu ve kavramlar ele alınmak suretiyle, bu kavramlara farklı anlamlar yüklemeye çalışıp, ülkeleri mevcut sorunları çözebilmek için bir araya getirmekten alıkoyacak bir zeminin oluşturulması, uluslararasi terör ortamına katkıda bulunmaktadır. Ülkeleri gruplaşmalara iten sorunların çözülebilmesi için, öncelikle sorun olan kavramlara netlik kazandırılması gerekmektedir. Kavram üzerinde bile anlaşılamayacak bir ortamın varlığı, her ülke veya ülkeler grubunun kendi ideolojik yapısı içerisinde çözümler aramasına, dolayısıyla birbiriyle çelişen yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Uluslararası barışın sağlanması ve demokratik kurallar içerisinde, hür düşüncenin ifade bulabilmesi açısından, kavram karmaşasının ortadan kaldırılması zorunludur.

    SONUÇ: 'EVRENSEL MÜCADELE'

    'Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktır.' Dünya genelinde, dengelerin, stratejilerin, tariflerin değiştiği ve yeniden yazıldığı bir dönem 11 Eylül 2001 ile başladı 20 Kasım 2003 ile belirginleşti. ABD-AB ve Çin ilişkileri, AB-NATO-Rusya işbirliği, Ortadoğu ve Avrasya dengeleri açısından; uluslararası terör sözleşmelerinde ve tariflerinde ciddi değişimler olmaktadır.

    ABD'nin teröre karşı başlattığı bu mücadele, uluslararası terorizmi, sadece ABD dış politikasını etkilemeyi amaçlayan terörizmi hedef almamalı, aynı zamanda nerede ve hangi nedenle olursa olsun 'masum sivillerin oldürülmesi olarak' uluslararasi hukukta tanımlanan 'terörizmle evrensel bir mücadele' şeklinde yapılmalıdır.

  • HAKAN HANLI / HUKUKÇU


  • Kalıcı izler bırakmak
    Öğrencilerin davranışlarında kalıcı izler bırakmak, öyle ayak üstü yapılacak bir iş değil, bilakis oldukça meşakkatli bir iştir.

    Öğretmenler, eğitim- öğretim vermeye çalıştıkları ya da eğitim ve öğretim vermekle yükümlü oldukları çocukların hayatlarında kalıcı, faydalı izler bırakmalıdırlar. Öğretmenliğin gerçek misyonu bunu gerektirir. Öğrencilerin davranışlarında kalıcı izler bırakmak, öyle ayak üstü yapılacak bir iş değil, bilakis oldukça meşakkatli bir iştir.

    Öğrencide kalıcı davranış değişikliği yapabilmenin yolu, onların gönüllerine girmekten geçer. Öğrenci ile duygusal bağ kuramayan öğretmenlerin, öğrenciler üzerindeki tesiri ancak korkuya dayalı olabilir ki, o da kesinlikle olumlu izler bırakmaz. Tam tersine, çocukların kaypak bir kişiliğe bürünmesini sağlar. İnsanlar, genellikle, yaşadıkları olaylardan içerisinde duygu yükü ağır basanları hatırlar ve onları unutmaz. Yani, hatırlamak ile duygusallığın çok yakın bir ilişkisi vardır. Hatta ve hatta öğrenmek de tamamen duygusallıkla ilgilidir, denilebilir.

    Hatıra ya da anı denilen, geçmişe ait yaşantılar birikimi, tamamen duygulardan ibarettir. O olayları yaşarken neler hissettiğimizle ilgilidir.

    Yaşanılan olaylar, insanda birtakım iyi ya da kötü hisler uyandırmış ise, o olay kalıcı hale gelir. O yüzden insanlar, sevinçli, neşeli, mutlu, heyecanlı, anları ya da kızgın, öfkeli, telaşlı, korkulu anları hatırlar. İşte o yüzdendir ki öğretmenler, öğrencilerin hayatlarında, onların davranışlarında kalıcı ve faydalı izler, bilgiler bırakmak istiyorlarsa eğitim- öğretimde duygusal yaşantılar zenginleştirilmelidir. İçerisinde heyecan, merak olmayan bilgiler, kuru ezberden öte geçemez. Ezberlenir ve unutulur. Öğrenciler, insanlığın fıtratından getirdiği bir özelliktendir ki merak etmediği, sevmediği, heyecan duymadığı bir konuyu asla öğrenmez. Öğretmezsiniz de... Emekleriniz boşa gider. Bu yüzden öncelikle öğrencilerde merak, heyecan, istek uyandıracak faaliyetler yapılmalı, öğrenciler duygu bakımından hazırlanmalı ve öğrenme moduna alındıktan sonra birtakım bilgiler verilmelidir. Aksi takdirde eskilerin tabiri ile: 'konuş konuş menfaat vermez' hükmünü vermekten başka çaremiz kalmaz. Peki ne yapılmalıdır, neler yapılırsa öğrencilerin hayatında kalıcı izler bırakılabilir?

    Bu sorunun cevabı oldukça zor... Çünkü, eğitim ve öğretimin o kadar çok boyutu var ki... İşe birisinden başlamak yeterli olmaz. O yüzden topyekün bir hareket olmalı, eğitim- öğretimin bütün yönler aynı anda ele alınmalı ki, sağlıklı bir sonuç alınabilsin.

    Ama yine de oturup başkalarının işe el atmasını beklemektense, öğretmenler birtakım faaliyetlerde bulunabilirler. Çünkü, sonuçta öğrenciye faydalı olacak olan, öğrenciyle muhatap olan öğretmendir. Mesela, öğretmenler dersleri ilginç, sıradışı hale getirebilir. Eski klasik yöntem ve metotlarla değil de öğrenciyi aktif kılan yöntemlerle dersleri işleyebilirler. Öğretmenin görevi sadece öğrenciye öğrenme ortamı hazırlamak olmalıdır. Öğrenme işini öğrenciye bırakmalıdır. Öğretmenler,öğretme rolünü, öğrenme ortamı hazırlayıcılığı ve sürdürücülüğü rolüne çevirmelidirler. Öğrenci için ideal öğrenme ortamı sadece sınıflar değildir. Hatta ve hatta günümüz okullarındaki sınıfların fiziki durumları öğrenmenin önündeki en büyük engeldir denilebilir. Sınıflar insan ruhunu sıkan, zevksiz birer mekandır. Özellikle İstanbul gibi tarihi zenginliklerle dolu olan bir şehirde yaşayanlar ve okuyanlar için öyle büyük imkanlar var ki... Yeter ki değerlendirilebilsin. Her ders farklı bir mekanda yapılabilir. Buna müfredat da mani değildir. Gerekli olan tek şey, öğretmenlerin biraz fedakarlık yapmalardır. Eğitim- öğretim faaliyeti, öyle hemen meyvesini veren bir faaliyet değildir. Uzun yıllar sabırla beklemek gerekir. 'Sabırla koruk helva olur.'

  • ADEM KEVEN / EĞİTİMCİ




  • 8 Aralık 2003
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED