AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Biri 'içeride' diğeri 'dışarıda' iki gelişme...

Biri ülke içinden, diğeri ülke dışından iki gelişmeyi gözden geçireceğiz bugün. "Dışarıda" olanla başlayalım: Hatırlayanlar vardır, birkaç gün önce (hem de iki kez), Hikmet Çetin'in Afganistan'a "NATO Genel Valisi" göreviyle atanmasının bazı gazetelere manşet attıracak (!) nitelikte bir gelişme olmadığını söylemiştim. Tam tersine, "sevinçten uçmak" yerine (onu da hatırlıyorsunuzdur: bazı gazeteler bu atamadan hareketle, "Bak sen kıymetini bilmeyip milletvekili bile yapmadın ama eloğlu Afganistan'a vali yaptı!" diye Deniz Baykal'a da yüklenmişti!!) "karalar bağlamak" daha yerinde bir davranıştı. Düşünsenize; İstanbul'da El Kaide markalı bombalar peşpeşe patlarken, "Hikmet Çetin, işlerin giderek rayından çıktığı Afganistan'a 'NATO Genel Valisi' olarak atandı!" diye neredeyse düğün dernek kuracağız! Yani sözün kısası bir "zamanlama" ancak bu derece başarılı olabilir...

Afganistan konusunu Tercüman'dan Gülay Göktürk de gözden geçirmiş. Göktürk, yazısına şu tespitle başlıyordu: "Önce bölük pörçük duyumlar, gayrı resmi açıklamalar olarak geldi haber. Kokusunun çıkması çok sürmedi. Şimdi öğreniyoruz ki ABD Türkiye'den Afganistan'la ilgili isteklerini yazılı bir liste halinde göndermiş. 'Irak olmadı, Afganistan verelim' gibi bir tutum ABD'ninki. Yeni bir sadakat testi!"

Çok haklı, yerinde bir tespit; Göktürk çok da güzel formüle etmiş doğrusu: "Irak olmadı, Afganistan verelim."

Gerçekten de, önce ABD Genelkurmay İkinci Başkanı'nın Türkiye ziyareti dolayısıyla basına yansıyan "PKK'yı ezin, Kabil'e askeri düşünürüz" şeklindeki tuhaf "pazarlık" dedikoduları, ardından Milli Savunma Bakanı'nın Türkiye'nin Afganistan'a yeni helikopterler göndermesi meselesine "müspet yaklaştıkları" yolundaki açıklaması, bu konuda ilginç gelişmeler olduğunun habercisiydi. Bütün bunlara bir de Hikmet Çetin'in yeni görevini eklerseniz, fotoğraf sanki daha belirginleşiyor...

Oysa, Göktürk'ün haklı olarak ısrarla belirttiği gibi, Afganistan'da olaylar sanki Irak'ı aratacak nitelikte gelişiyor. Taliban'ın hızla toparlandığı yolunda haberler, ülkede "haşhaş ekimi"nin son dönemde yaşadığı büyük patlama, bu ekime getirilmek istenen ama kimin koyacağı henüz belli olmayan yasak, ve tabii El Kaide'nin tekrar sahnede görülmesi "NATO Genel Valisi"nin işinin hiç de kolay olmayacağına şimdiden açıkça işaret etmiyor mu?

Dolayısıyla ben, İstanbul'da patlayan bombalardan sonra altını çizmeye çalıştığım bir hususu tekrar hatırlatmak istiyorum: Türkiye'nin dış politikada kendisine daha "mütevazı" amaçlar belirlemesi, ülkenin ve toplumun "güvenliği" açısından çok daha yerinde bir seçimdir.

"İçeride" karşılaşığımız gelişmeye gelince: Hemen söyleyeyim ki, bu gelişme hiç şüphe yok ki en âlâsından bir "mizah" örneği...

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "türban yasağı"nın kaldırılması yolunda açıklamalar yapan partili arkadaşlarını şöyle uyarmış: "Bu arkadaşlarımız yanlış yapıyorlar. (...) 5 yıl sonra, 10 yıl sonra ne olur? Kimse üniversiteye başı açık giremez hale gelir. Başı açık giren kızlara kötü gözle bakılmaya başlanır." (!)

Son günlerde (hele de "türban" konusunda) bundan daha "eğlendirici" bir açıklamayla karşılaştınız mı?

Dikkat ediyorsanız Baykal, bu yasağın yerinde durmasını, "Bu yasak kaldırılırsa bugünün mağdurları yarının yasakçıları haline gelir!" gibi tamamen yanlış olsa bile yine de kimilerine "makul" gelebilecek bir neden-sonuç ilişkisine, bir "korku" istismarına da dayandırmıyor... İleriye sürdüğü "argüman" bambaşka bir nitelikte.

Baykal'a göre yasak yerinde durmalıdır, çünkü eğer kaldırılırsa 5-10 yıl sonra üniversiteye "başı açık giren kızlara kötü gözle bakılmaya başlanır:"

Peki üniversitedeki başı açık kızlara "kötü gözle" bakacakları söylenenler kimler? Üniversitedeki "türbanlı" öğrenciler mi, yoksa üniversite avlusunun dışında kalan toplum mu? Eğer burada söz konusu olanlar ikinci kategoride yer alanlar ise (ki öyle anlaşılıyor) o zaman da şu soru cevapsız kalmıyor mu: Öyleyse bugün niçin "kötü gözle" bakmıyorlar; "kötü gözle bakmak" için yasağın kalkmasını mı bekliyorlar?!

Aslında dikkat ederseniz, CHP Genel Başkanı bu açıklamasıyla üniversiteyi filan çok aşan bir biçimde, siyaset yaptığı "toplum"a duyduğu güvensizliği ve hatta toplum karşısındaki "korkusunu" açığa vuruyor...

O zaman siz söyleyin: Bir siyasi parti içinde ve adına siyaset yaptığı toplum hakkında bu türden duygu ve düşünceler besliyorsa, o toplum kendisine sözcüsü olma görevini tanır mı, olacak iş mi bu?


8 Aralık 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED