|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İslamcılık tüm dünyada ciddi bir dönüşüm yaşıyor. Bu dönüşümün ne zamana kadar süreceği, nereye varacağı ve çerçevesinin ne olacağı bugün için belli değil. Büyük değişimler çoğunlukla büyük çalkantı ve çöküşlerle birlikte yaşanır. İslam dünyasında son dönemde ortaya konulan tecrübenin Afganistan, Cezayir ve Pakistan'da yeterince başarılı olamaması; İran, Sudan ve Malezya'da belirsiz ve tartışmalı bir hal alması, diğer ülkelerde ise zaten başından olumsuz bir tablonun yaşanması 21. yüzyılda daha canlı, daha diri, hayatın gerçeklerini kavramış ama temel hassasiyetlerini de yitirmemiş, kendi değer sisteminden kalkarak hayatın tüm alanlarına ortak olmaya çalışan yeni bir arayışa kapı açtı. Dünya genelinde İslamcılığın yaşadığı dönüşümde hem harici, hem de dahili faktörlerin etkisinden söz edilebilir. İslamcılığın kendi iç problemleri, yanlışları, eksiklikleri, konjonktürel tavırları kadar dış dünyanın ve harici güç merkezlerinin baskıları, yönlendirmeleri veya tavırları da yaşanan dönüşümde pay sahibi oldu. Dünyanın son yıllarda büyük değişimlerle çalkalanması da değişimde katalizör rolü oynuyor. Bu değişimin 11 Eylül olaylarına endekslenmesi ise gerçeği ifade etmiyor. İslamcılığın dönüşümünü okumaya çalışmak, sürece müdahil olmak ve doğru bir zemin üretmek açısından önemlidir. Çok boyutlu değişkenlerin varolduğu bir süreci kontrol altına almanın zorluğu düşünülürse, bu değişime referans çerçevesine dayanarak yön vermeye çalışmak, meşruiyet zeminini koruyabilmek açısından da önem taşır. Bugün yeni yeni kimi doneleri algılanmaya başlayan İslamcı dönüşümün öncelikle hem kendi içinde, hem de Batı'yla bir hesaplaşma içinde olduğu, bu hesaplaşmanın reddiye temeline değil, anlama ve sorun çözme temeline oturduğu görülmektedir. Sermaye ve bilginin küreselleştiği, evrensel olduğu belirtilen değerlerin yaygınlaştığı, üst birliklerin ve karşılıklı bağımlılıkların arttığı, demokrasinin geçer akçe olduğu modern bir dönemde İslamcılığın nasıl bir sürece evrileceği, öncelikle tüm bu gelişme ve kavramlarla İslamcı söylem ve pratiklerin nasıl bir etkileşime gireceğiyle ilişkilidir. Bugün yapılabilecek tespitlerden birincisi bu dönüşüm sürecinin teorik zeminini henüz oluşturamadığıdır. Yaşanılan durum tamamen pratik etkileşimle ilgilidir. Bunun temelini de İslam dünyasında görülen ve yaşama ortak olma kaygısıyla şekillenen "pragmatizm"dir. Sadece pragmatizmin bir dönüşüme öncülük yapması sağlıksız bir değişimin ortaya çıkma ihtimalini arttırmaktadır. Her türlü değişimin kalıcı ve yapıcı olabilmesi öncelikle içselleştirilebilmesine, o ise iç bünyede meşrulaştırılabilmesine bağlıdır. Bu yüzden olması gereken teorinin pratiğin iktidarına ortak olmasıdır. Teorik zeminini yitiren bir değişimin köksüz ve kalıcı olmayan bir yapı üreteceği çok açıktır. Bugün tüm dünyada İslam orijinli anlayış ve oluşumlar, konjonktürel hatalarını aşarak dünyaya açılmak, birinci ligde mücadele etmek, uluslararası ilişkiler sisteminde muhatap kabul edilebilir bir yer tutmak istemektedir. Bugün sorun marjinalize olmak, militanlaşmak ve içe kapanmakla; tüm iddialarını yitirerek dünya sistemi içinde asimile olmak ve hatta başkalaşarak verili yapıya hizmet eder hale gelmek arasında sıkışmıştır. İslamcılığın geleceği iki uçtan da kaçınarak orta yolu bulabilmekten geçmektedir. İslamcılığın ortaya çıktığı zamanın şartları ve düşünce biçimleri arasında devleti, siyaseti ve toplum mühendisliğini önemsemesi bugünden bakıldığında eleştirilmektedir. Günün konjonktüründe gerekli görülerek geliştirilen bu yaklaşımın ulus-devlet modelinin tartışıldığı bir zaman diliminde sürdürülmesi zor görünmektedir. Yine geçmiş zaman diliminde siyasetin toplumsal ve ahlaki olanın çok önünde ve üstünde algılanarak önemsenmesi İslami anlayışın çok şekilci ve özden yoksun hale gelmesine de sebep olmuştur. Devlet ve siyaseti söyleminin çatısına yerleştiren İslamcılık, değişimin rüzgarını ilk bu noktadan hissetmiştir. Bugün İslam dünyasındaki dini oluşumların yaşadığı dönüşümün en önemli parametresini toplumun (ümmetin) devletten daha önemli hale gelmesi, özün şeklin, ruhun formun önüne geçmesidir. Devlete yüklenen misyon da yeni dönemin tartışma konularındandır. - Devlet mi toplumu Müslümanlaştırmalı, - Müslüman toplum mu devleti dinileştirmeli - Yoksa her ikisi de mi birbirini ideolojik bir dönüşüme tâbi tutmamalı seçenekleri tartışılmaktadır. Tüm bu tartışmalar, İslam dünyasının aktüel krizleri aşması açısından da, ortaya konulması gereken modellerin toplumsal kabul görerek yeni bir perspektif üretmesi açısından da önem taşımaktadır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |