AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Benim yazarım...

Yaşımız elvermediği için, Mike Hammer'lara, 007'lere, F. M. İkinci müstearıyla yazan rahmetli Kemal Tahir'in "gâvur işi" romanlarına yetişemedik ama paso Christie okuduk; o birbirinin benzeri ve tekrarı olan romanlar...

Ümit Deniz diye biri vardı bir zamanlar...

Hasan Kazankaya da yazmıştı yanlış hatırlamıyorsam.

Eskilerden, Server Bedii müstearıyla yazan Peyami Safa'yı biliyoruz.

Bir de aşk ve tarihî romanlar yazarı Oğuz Özdeş... O da denemişti bir aralar, ancak muvaffak olamadı. Çünkü, polisiye öncelikle matematik işidir; ayrıca kötü edebiyattan iyi polisiye çıkmıyor.

Benim favori yazarım "Yağmur Hüznü"yle farklı bir yazar olduğunu kanıtlayan Ahmet Karcılılar.

Karcılılar, hem edebiyatın parodisini yapıyor ve ince ince dalgasını geçiyor, hem de yazarlarımıza fazla cazip gelmeyen bir alanda (kriminal alanda) kalem oynatıyor.

İlk romanı (Yağmur Hüznü) sessizlikle karşılanmıştı. İkinci romanı (Gülden Kale Düştü) "özel hayatlara" ilişkin olduğu için tepki toplar gibi olmuştu ama, edebiyatı magazin boyutuyla kavramak isteyenlere cazip geldiği ve bu arada gazetelerin dedikodu sayfalarına bolca malzeme temin ettiği için ilgi odağı olmuştu. Yazar da çok şikayetçi değildi bu durumdan. Yeteneğiyle katedemediği yolu (yeteneğinden kuşku yok), hakkındaki kimi spekülatif yorum ve değerlendirmeler sayesinde katetmiş, aranan bir yazar olmayı başarmıştı sonunda.

Üçüncü romanı ("Fotoğraf Hikayeleri") hiç gündeme gelmedi. Yazar farklı zaman dilimlerine ait fotoğrafları okuyarak (yorumlayarak) elde ettiği bütünü romanlaştırıyordu. Oldukça faklı bir romandı "Fotoğraf Hikayeleri"; çünkü yazarın konu edindiği "bütün" Türkiye'ydi ve dilin imkanlarını zorlayarak (tabii polisiye kurguyu ve siyasal gerilim unsurlarını ihmal etmeden) Türkiye'nin siyasal portresini çiziyordu.

Dördüncü romanı "Akrep ve Semender" ise, mütekamil bir polisiyeydi.

Kitap iki yıldır piyasada, ama hiçbir eleştirmenin, hiçbir yayın organının dikkatini çekmedi. Öyle ya, Orhan Pamuk'tan sıra gelmiyor.

Haa, bu arada Orhan Pamuk'un "Benim Adım Kırmızı"sı da polisiye tadlar barındıran bir roman. Buna, İskender Pala'nın "Babil'de Ölüm, İstanbul'da Aşk" ve Emre Kongar'ın "Hocaefendi'nin Sandukası"nı da ekleyebiliriz. Ama Kongar hocam kötü kurgulamış, kötü anlatmış ve ortaya (dolayısıyla) kötü bir roman çıkmış.

Ahmet Ümit ve Osman Aysu'nun yazdıkları daha çok "siyasal gerilim" türüne giriyor. (Ahmet Ümit'in "Beyoğlu Rapsodisi" kocaman bir hayal kırıklığı oldu bu satırların yazarı açısından; sanki polisiye yazmazsa, daha başarılı olacak gibi.) Celil Oker ve Esmahan Aykol ise, adlı adınca polisiye yazıyorlar. Oker'in daha başarılı olduğunu teslim etmek lazım.

Tabii bir de Ferhat Ünlü var.

Zaten bu kadar açıklama, sözü Ferhat Ünlü'nün romanına ("Bir Gölgenin İntikamı" Everest yayınları) getirmek içindi...

Ünlü genç bir yazar. Polisiye yazıyor.

Ama bu alanda, yaşını başını almış ve belli bir ustalık düzeyinden bakan yazarlardan daha başarılı işler çıkarıyor.

Bir kere, polisiyenin öncelikle "matematik işi" olduğunu biliyor. Kriminal bilgiyi ıskalamadığı gibi, edebiyata da büsbütün sırt çevirmiyor ("Gölge" ve "ayna" metaforlarının kullanımı örneğin). Hem kriminal bilginin polisiye için ne kadar gerekli olduğunu kanıtlıyor, hem de o bildiğimiz "Türkiye'de polisiye yazılmaz" yargısını boşa çıkarıyor. Polisiye tutkunları için, fırsat...

Karcılılar'dan sonra ikinci yazarım Ferhat Ünlü.

İnanıyorum ki, bundan sonra daha iyi işler çıkaracak.


29 Aralık 2003
Pazartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED