AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Son 50 yıllık siyasi tarihimizde
TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ

1950 yılından önceki siyasi tarihimiz, toplum mühendisliği açısından tam bir 'kaba dayatma'

dönemidir. Bu dönemde, halkın / toplumun (devlet tarafından) dayatılan projeye karşı itiraz etmelerinin mümkün olmadığı, bu projeye destek verenler tarafından dahi 'kabul' edilmektedir.

İktidar erkini elinde bulunduranlar, tarih boyunca, (çeşitli nedenlerle) toplumu istedikleri şekilde yönetebilmek ve yönlendirebilmek için sürekli çareler aramışlar ve çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu çalışmayı yürütenler, fizik kuralları gibi, toplum bilimin de belli kurallara tabi bulunduğunu, bu kurallara uyulduğu takdirde toplumun da istenildiği şekilde yönledirebileceği/ biçimlendirebileceği görüşündedirler. "Toplum mühendisliği", açısından, Dünyayı biçimlendirmeye yönelik uluslararası(1) nitelikte projelerden bahsedilebileceği gibi, bu üst projeye hizmet eden veya tamamen yerel nitelikte projelerden de söz etmek mümkündür.

Toplum mühendisliği projesinin en belirgin özelliği "güçlü bir nüfuz ağı"na sahip olmasıdır. Bu projenin en bilinen araçları, ulusal ve uluslararası organizasyonlar(2) "thinktank" kuruluşları, kamuoyu araştırma kuruluşlarıdır. Toplum mühendisleri, (önceden belirlenen) sonucu ulaşabilmek için bu çalışmalarından yararlanmak suretiyle, öngörüde bulunurlar. Olayın niteliğine göre, meyda, bürokrasi, bilimsel çevreler vs. gibi etkin araçların (vasıtaların) bir veya bir-kaçının desteğinden de yaralanırlar. Uygulanacak prejeden "çıkarı olanların"(3) "ne kadar başarılı olduğu?" sürekli merak edile gelmiştir. Bu proje,- niteliği gereği- aleni/açık bir poje olmadığı için, "sonuçlarına bakarak", tahminde bulunmak mümkündür.

Ülkemizde de, bu kavramdan son yıllarda (özellikle, 28 Şubat süreciyle birlikte), daha sık söz edilmeye başlanmakla birlikte, bu projenin, ülkemizde, uzun bir geçmişe, hatta ülkelerde, "toplum mühendisliği" ince hesaplara dayanırken, ülkemizde, bu proje, genellikle, "askeri darbeler" vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Her müdahale sonrasında, oyunun kuralları yeniden belirlenmiş, öngörülen gerçekleşmemesi, yeni darbelere ve müdahalelere zemin hazırlamıştır.

1950 yılından önceki siyasi tarihimiz, toplum mühendisliği açısından tam bir "kaba dayatma" dönemidir. Bu dönemde, halkın/toplumun (devlet tarafından) dayatılan projeye karşı itiraz etmelerinin mümkün olmadığı, bu projeye destek verenler tarafından dahi "kabul" edilmektedir. Bu nedenle biz, toplum mühendisliğinin ilgi odağının ortasında yer alması nedeniyle, "seçimler"i esas alan bir değerlendirme yapmaya çalışacağız. Bu değerlendirmeyi, toplum mühendisliği ve seçimler açısından "dönüm noktaları" olarak niteyebileceğimiz, üç bölümde (1960, 1980 ve 28 Şubat) ele alacağız.

I- 1960 dönemi

1960 darbesi, (geçen 10 yılllık tecrübenin ışığında), "çok partili yaşamın yeniden düzenlenmesi" amacıyla yapılmış bir müdahaledir. Demokrat Parti, 1950 yılında seçimlerin 5 galibi olmuş ise de tam bir kuşatılmışlık içerisinde görev yapmıştır. 10 yıllık DP iktidarı, toplum mühendisliğinin "beklentileriyle" örtüşmemiştir. 1961 Anayasası, yeni döneme ilişkin toplum mühendisliği projesinin "çerçevesini" oluşturmaktadır. Gerçekten, 1961 Anayasası, siyasi hayatamıza, "Anayasa Mahkemesi", "Devlet Güvenlik" "Milli Güvenlik Kurulu" vs. gibi "yeni kurumlar"6 getirmiş, siyasi partilerin faaliyet alanları, (çeşitli öterk alanlar yaratılmak suretiyle) daraltılmış ve kuşatılmıştır. 1960 ihtilalinden sonra (Demokrat Partinin yerine kurulan) A.P.nin, 1965'te 1969'da, büyük bir başarı kazanması, bu müdahalenin pek işe yaramadığını göstermektedir.

A.P.'nin 12 Ekim 1969 seçimlerinden büyük başarıyla çıkması, A.P. nin oylarını bölme projelerini gündeme getirmiş, bunun sonucunda, Milli Nizam Partisi kurulmuştur. Milli Nizam Partisi, seçim tecrübesini dahi yaşayamadan, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. "Aynı kadrolar" bu defa, Milli Selamet Partisi'ni kurmuştur. M.N.P.'nin yerine kurulan Milli Selamet Partisi, katıldığı ilk seçimde (1973), %11.8 oy oranı ve 47 milletvekili, Bir sonraki seçimde de, %8.6 oy oranı ve 24 milletvekili ile meclise girmiştir. Oy oranı ve milletvekili sayısının azlığına rağmen, M.S.P. "anahtar" konumu nedeniyle, iki kez "Milliyetçi Cephe Hükümeti" ve bir kez de "CHP-MSP koalisyonu" olmak üzere, tam üç kez iktidar ortağı olmuştur.

II-1980 Dönemi

12 Eylül 1980, oyunun kurallarına bir kez daha müdahale edildiği bir dönemi ifade etmektedir. MNP-MSP çizgisinin, düşük oy yüzdesine rağmen sürekli iktidarda olması, toplum mühendisliği projelerinin zayıf itkidarlar eliyle gerçekleştirilmesinin zorluğu ve güçlü siyasal iktidarların oluşması nedeniyle, seçimlerde "baraj uygulamasına" karar verilmiştir. Bu sistemin uygulandığı ülkelerde, baraj, %5, %7'yi geçmediği halde, bizde (MSP nin aşamayacağı sanılan) oldukça yüksek bir oran (%10) belirlenmiştir. Yeni anayasayla, 1980 öncesindeki siyasi partiler yasaklandığından, kitleler, MDP ye yönderilmiştir. Toplum mühendislerinin gönlü (MDP) Turgut Özal tarafından kurulan, ANAP, %45.15 oy ile seçimin galibi olmuştur.7 Bu sonuç (güçlü tek parti iktidar), siyasi yasakların tartışılmaya başlanması ve yasakların kaldırılmasıyla birlikte, oyların bir çok partiye dağılmıs ve ikili-üçlü koalisyonların başlaması, %10 barajının %10 barajı aşamayacağı" beklentisi de gerçekleşmemiştir. R.P., katıldığı ilk (yerel) seçimlerde8 %4.8 1987 genel seçimlerinde %7.2 oranında oy alarak %10 barajının altında kalmış ise de, 1989 yerel seçimlerinde %9.8 oy alarak "barajı aşma" sinyalleri vermiştir. Gerçekten, bir sonraki (1991) seçiminde MHP ile gerçekleştirdiği "seçim ittifakı"(9) sonucunda, %16.9 oranında oy alarak barajı aşmıştır. Bundan sonra yapılan seçimlerde, baraj endişesinin kalmadığını ortaya koymuştur. Hatta, 1994 mahalli seçimlerinde %19.1 oranında oy almış, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde ise, toplum mühendislerine nazire yaparcasına, en yüksek oyu (21.4 oy ve 158 milletvekili) alarak "birinci parti" olmuştur.

III-28 Şubat 1997

Bütün engellemelere rağmen, R.P'nin, 1994 yerel seçimlerindeki büyük başarısı, ardından, 4995 seçimlerindeki başarısı, DYP-RP koalisyonu döneminde, beklentilerin aksine,(10) ekonomik parametrelerdeki iyileşme, R.P.yi, gelecek bir-kaç seçimde (10-15 yıl) iktidarda tutacağı endişesiyle, 28 Şubatta, "fiilen müdaheleyi" zorunlu hale getirmiştir. Böyle bir müdahale, toplum mühendisliği projesinin barısızlığı anlamına gelmektedir.

Bu müdahale sonucunda, DYP nin içten parçalanarak DYP-RP hükümetinin yıkılması, milletvekili transfer pazarıyla (kısa sürede) ANAP'ın güçlendirilerek hükümeti kurma görevinin ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verilmesi ve hükümet kurulması, R.P.'nin, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması(11), ve bu partinin yerine kurulun Fazilet Partisi aleyhine kapatma davası açılması, 1999 seçimlerinin DSP lehine etkilenmeye yönelik girişimler (12), Seçim sonrasında bazı partilerin devre dışı bırakılması (13), Fazilet Partisini bölme girişimleri, Fazilet Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra "AK Parti" ve "Saadet Partisi" Genel başkanlarının, siyasetten "yasaklanmaya" çalışılması(14), 3 Kasım seçimlerinin erkene alınması15 CHP'yi birinci parti yapmaya yönelik girişimler16, vs. toplum mühendisliğiyle ilgili söylentilerin, "soyut kuşku"dan, ibaret olmadığını kanıtlamaktadır. Özellikle, Erbakan'ın başbakanlığında kurulun DYP-RP koalisyonu sırasında yaşananlar, büyük bir gizlilik içinde yürütülen "toplum mühendisliği uygulamalarının" veya "derin güçlerin" su yüzüne çıkmasına neden olmuştur. Bu süreci takip eden gelişmeler(17) 28 Şubattaki müdahalenin de (amaçlarına ulaşamadığını) "başarısız olduğunu" göstermektedir.

3 Kasım 2002 seçimleri de toplum mühendisliği açısından hayli ilginçtir. (Esas itibariyle) MSP çizgisini baraj altında bırakmak amacıyla getiren %10 barajı, tamamen tersine işlemiş, baraj altında bırakılmak istenen partinin oyları sürekli artmıştır. Avantaj sağlamak istedikleri partiler ise (%10) barajının altında kalmıştır.

SONUÇ

Son 50 yıllık siyasi tarihimiz, (varlığı kabul edilmese de) hemen her seçimde, toplumun tercihlerini yönlendirmeye yönelik çabaların varlığnı ortaya koymaktadır. Bu çabalar, "kısa vadeli başarılar" elde etmiş ise de, uzun dönemli bir başarıdan söz etmek mümkün değildir. Tam aksine, toplumu yönlendirmeye yönelik çabalar daima tepki görmüştür. CHP nin dayatmalarına karşı DP'nin doğuşu, DP'nin kapatılmasından sonra (1965 ve 1969 seçimlerinde) DP tabanının AP'de toplanması (1980 sonrasında) MDP ve yönlendirmeye çalışılan kitlelerin ANAP'a yönelmesi, son seçimlerde (3 Kasım 2003) AK partinin başarısı, yönlendirme ve dayatmalara karşı, halkın (dayatmanın şiddetine göre) "reaksiyon" gösterdiğini kanıtlamaktadır. Bu yönlendirmeler, seçmenleri, tercihlerinden vazgeçirememektedir. Toplum mühendisliği projesi, topluma karşı yürütülen bir proje olduğundan 18, halk desteğinden de yoksun bulunmaktadır. Halk desteğinde yoksun projeler, "ekonomik krizlere"(19) de neden olmakta, uluslararası yönlendirmelere de açık bulunmaktadır. -Olağanüstü imkanlarına- ve yarım asırlık tecrübenin ışığında, toplum mühendisliği projesinin bu gün ulaştığı nokta, tam bir "iflas" noktasıdır. Bu proje ülkemizde başarı sağlayamadığı gibi, (S.S.C.B. başta olmak üzere) başka ülkelerde de aynı akibete uğramışlardır. Toplum mühendisliği projesinden medet umanların, artık bundan sonra "toplumu değiştirmek" yerine, biraz "kendilerini değiştirme" yönünde çaba sarf etmeleri, hem kendileri, hem ülkemiz ve hem de gelecek nesiller için çok daha büyük faydalar sağlayacaktır.

Dipnotlar

1. Örneğin, A.B.D.'nin (bir ülkeye) askeri müdahelelerinden önce veya müdahale sırasında yürüttüğü, Dünya kamuoyunu yönlendirmeye yönelik çok yönlü "psikolojik harekatı", bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

2. Örneğin, gazeteci-yazar Fehmi Koru'nun, ısrarla dikkat çekmek isteği "Bilberberg toplantıları" bu nitelikte bir organizasyon olarak nitelendirilmektedir.

3. Özellikle seçimlerle ilgili bir konuda (siyasi kamplaşmalar nedeniyle) destek bulmak daha kolaydır.

4. Osmanlı devletinin son döneminde devletin öncülüğündeki batılaşma çabaları, toplumu yönlendirme çabalarının cumhuriyetin kuruluşundan önceye dayandığını göstermektedir.

5. 14 Mayıs 1950'de yapılan genel seçimlerde, DP 408, CHP 69 milletvekili kazanmıştır.

6. Toplum mühendisliği projesinde, büyük önem taşıyan, (meclis-üstü kurumlar olarak da nitelendirilen) ve sürekli tartışma konusu olan, Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri, ilk defa, 1961 anayasasıyla siyasi hayatımıza girmiştir.

7. MDP bu seçimlerde, ancak %7.1 oy alabilmiştir.

8. 25 Mart 1984 yerel seçimlerinde.

9. "Seçim İttifakı" aday sıralamasının, partilerin güçlü olduğu bölgelere görev ve- seçimden sonra kendi partilerine gitmek üzere- paylaşımını öngörüyordu.

10. Dış borçlar, ekonomik kriz ve toplumsal huzursuzlukların, hükümeti başarısız kılacağı ve kamuoyu (medya) desteğinden yoksun bu hükümetin yıkılacağı hesaplanmıştır.

11. Refah Partisi aleyhinde açılan kapatma davasının zamanlaması ve kapatma gerekçeleri, Anayasa Mahkemesinin, işlevini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

12. Abdullah Öcalan'ın yakalanması vs.

13. Farklı hükümet alternatifleri olmasına rağmen, DYP ve RP nine kenarda bekletilmesi.

14. Yargıtay başsavcısı Vural Savaş'ın (basına da yansıyan) "Tayyip Erdoğan'ı engelleme çabalarımız sonuçsuz kaldı" şeklindeki açıklamaları, böyle bir çabanın varlığını göstermektedir.

15. Seçimlerin öne (3 Kasıma) alınması, AK partinin Nisan 2004'te daha fazla oy alacağı endişesidir.

16. DSP'den kopmalara DSP'nin çökertilmesi, farklı çevrelerin oylarını CHP de toplanması amacıyla Yaşar Nuri Öztürk ve Kemal Derviş gibi isimlerin CHP ye katılımı.

17. Beklentilere uygun bir siyasi gelişme sağlayamaması, ekonomik krizleri ve yolsuzlukların kaynağını oluşturması vs.

18. 28 Şubat uygulamaları, buna en somut örnektir.

19. Bu krizlerin temelinde, halkın, hükümete güven duymaması yatmaktadır. Gerçekten, hükümetlerin-kendilerini destekleyenlere karşı- "diyet borcu" soygunların nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

  • CÜNEYT TORAMAN / HUKUKÇU
  • İnsan hakları kurullarında işleyiş ve yöntem sorunu

    İnsan hakları ile ilgili bir sorunun çözümünde oy çokluğu gibi bir yöntem kullanılması, birlikte çözüm üretme iradesini ortadan kaldırmaktadır.

    2 Kasım 2000 tarihinde kurulan İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarıínın işleyişi bugüne kadar farklı şekillerde eleştirildi.İnsan haklarının korunması ve ihlallerin önlenmesi için çalışmalar yürütmesi amacıyla kurulan İnsan Hakları Kurullarında en önemli sorunlardan biri işleyiş ve çalışma yöntemi sorunudur.

    Kurulların yapısal özelliklerine bakıldığında içeriğini daha çok kamu görevlilerinin doldurduğu görülür. Nitekim sürekli olarak Vali veya Vali Yardımcısının başkanlığında toplanması öngörülen kurulda yönetmeliğe göre; Belediye Bşk, Emniyet Md, Jandarma K, Sağlık, Rektörler, Milli Eğitim Müdürleri ile kamu kurumlarından bir hukukçu ve Ticaret ve Esnaf Odalarından birer temsilciden oluşan kadro içinde Baro ve Tabip Odası temsilcisi ile basın kuruluşlarından bir temsilci yer almaktadır. Dikkat edileceği gibi insan hakları alanında çalışan sivil kuruluşlar açık olarak yönetmelikte yer almamakta, bu konuda inisiyatif İllerde Valiliklere, İlçelerde Kaymakamlıklara bırakılmaktadır. Kısacası Vali veya Kaymakam'ın uygun gördüğü insan hakları kuruluşu toplantılara davet edilmektedir. Kurullarda sivil toplumdan ziyade kamu temsilcilerinin yer alması, pratikte yaşanan insan hakları sorunlarının doğrudan kurulun gündemine gelmesini engellemekte ve sağlıklı değerlendirme yapılmasını güçleştirmektedir. Üç yıllık süre içinde Kurulların kamuoyu ile paylaştıkları ve çözümüne öncülük ettikleri insan hakları sorunlarından sözetmek oldukça güçtür. MAZLUMDER ve İHD ülke çapında uzun yıllardır faaliyet gösteren iki önemli insan hakları kuruluşu olmasına rağmen her iki kuruluş sözkonusu kurullarda yer almamaktadır. Örneğin MAZLUMDER, ülke çapında 16 şubeye sahip olmasına rağmen sadece iki İlíde kurul toplantılarına davet edilmiştir.Bir süre sonra bu şubeler de yukarıda sözü edilen sorunlar nedeniyle kurullardan çekilmişlerdir. Bu sonuçlar, İnsan Hakları Kurullarının yapısal sorunlarını aşması gerektiğini göstermektedir.

    Yönetmelik, kurulların üye salt çoğunluğu ile toplanmasını ve kararların oy çokluğu ile alınmasını öngörmektedir. İnsan hakları gibi son derece teknik detayları olan bir alana ilişkin gündeme gelen konuları öncelikle çok iyi kavramak ve o konunun insan hakları alanı ile ilgisini iyi analiz etmek gerekir. Kurulların mevcut potansiyelinin bu bilgi birimine sahip olduğunu söylemek oldukça zordur. Örneğin, kooperatif borcunu ödeyemediği için veya komşusunun bacasından çıkan dumandan rahatsız olduğu için yapılan başvurular kurulun gündemine gelebilmekte, başörtüsü yasağı nedeniyle üniversiteden atılan öğrencinin başvurusu ìinsan hakları ile ilgisi bulunmadığıî gerekçesiyle reddedilebilmektedir. İnsan hakları ile ilgili bir sorunun çözümünde oy çokluğu gibi bir yöntem kullanılması, soruna birlikte çözüm üretme iradesini ortadan kaldırmaktadır. Uzlaşarak ve ortak konsensüs ortamı sağlanarak bir sonuç elde edilmesi hakkaniyete daha uygun görünmektedir.

    Yine yönetmelikte yer alan ve en az üç kamu görevlisinin çalıştığı İl İnsan Hakları Danışma Masası'nın görevleri arasında tüm başvuruların kaydedilmesi, dosyalanması ve her başvuruya bir kayıt numarası verilmesi, toplanan başvuruların masa başkanı aracılığı ile kurula iletilmesi gibi konular yer almaktadır. Bununla birlikte masa çalışanlarının insan hakları bilgi düzeyleri son derece yetersiz olup bazı başvuru sahiplerinin taleplerini ideolojik önyargılarını öne çıkarmak suretiyle ciddiye almamakta, kayda geçirmemekte ve sonuç olarak başvurucular mağdur olabilmektedir. Geçen yıllarda İzmir'de yaşanan bir örnekte; başörtüsü yasağı nedeniyle eğitim hakları ihlal edilen üniversite öğrencileri İl İnsan Hakları Masasına başvurmuş, ancak masa görevlileri bu sorunun insan hakları sorunu olmadığı iddiasıyla başvuruları reddetmiştir. Bu yüzden İnsan Hakları Masası'nda görevli olan kişilerin ciddi bir eğitimden geçirilmesi gerekmektedir.

  • SELVET ÇETİN / HUKUKÇU




  • 13 Ekim 2003
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED