AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Parayla saadet olmuyor

Bir kez daha tekrarlıyorum: Yerinde olmayı hiç arzu etmediğim kişilerin başında Aydın Doğan geliyor. Yakınlarının gözünde 'imparator' olabilir o, ama onunla kendimi karşılaştırdığımda, sütunumu onun bütün varlığıyla değiştirmek istemem…

Dünyanın her tarafında zenginler az sevilir, çok zenginler daha da az sevilir; bizim ülkemizde ise çok büyük zenginler hiç sevilmiyor. Zenginin akıllısı bunu ilân etmiyor, bilineni de kendisini medyadan saklıyor. Ama medya patronu 'büyük zengin' ne yapsın?

Seçimden önceydi. Bindiğim taksinin şoförü, "Aydın Doğan bizden ne istiyor abi?" diye soruverdi. Millet kötü iktidarları, uyguladıkları politikaları suçluyor elbette, ancak faturayı onlardan fazla Aydın Doğan'a çıkarıyor. İster inanın ister inanmayın, temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlardan bile Aydın Doğan'ın sorumlu tutulduğunu kulağımla duydum...

Düşünün: Etrafınız size 'imparator' muamelesi yapıyor, ama siz hesap vermek için muhabirlerin önünde dil dökmek zorunda kalıyorsunuz… Medyanın yarıdan fazlası üzerinde doğrudan veya dolaylı hâkimiyet kurmuşsunuz, yani önünde dil döktüklerinizin çoğunun maaşını siz ödüyorsunuz… Sorularla sizi o hale getiriyorlar ki, bir ara, yaşınızı (67) hatırlatmak zorunda kalıyorsunuz…

"Azıcık aşım, kaygusuz başım" anlayışına sahip bir dostum, "Zengin insanlar neden bir yerde durmasını bilmezler?" diye sorar durur. Çok kişinin zihnini kurcalayan temel sorulardan biridir bu. Az parası olan, "Viran olası hânede evlâd-ü iyal var" düşüncesiyle daha fazlasını isteyebilir… Fakat yüzmilyonlarca doları olan biri neden milyarlarca dolar peşinde koşar?

Geçmişte ülkemizin en zengini kimse onun için bir roman yazılmıştı Erol Toy tarafından… Şimdi "Artık ülkenin en zengini Aydın Doğan mı?" sorusunu hak edecek bir gelişme yaşanıyor; çünkü onun hakkında da bir roman yazıldı. Yakınlarına tavsiyem romanı Aydın Bey'den uzak tutsunlar, okuduğunda midesi kaldırmayabilir çünkü…

Acaba, çok zenginler bir yerden sonra duramaz mı oluyorlar? Bisiklet nasıl durduğunuzda sizi üzerinden atıyorsa, zengin olunca durmak da öyle bir şey belki. Belki 'çok zengin' durmak istiyordur da ondan geçinen yanındakiler, "Bunu da alalım efendim" diyerek iştahını kabartıyordur. Aydın Doğan, sadece Milliyet'in sahibi olarak kalsaydı başı daha dinç olurdu. Hürriyet, Posta, Radikal derken, onlara Kanal D eklendi, sonra CNN-Türk geldi; duyduğum yanlış değilse yeni kanallar da ekleniyormuş portföye… Bunlara ek olarak, katkıda bulunarak denetimi altında tuttuğu 'uydu' gazeteleri de unutmamak gerekiyor…

Oysa, dışarıda büyük itibar görüyor Aydın Doğan… Yalnız kendisi değil, aile fertleriyle yanında çalışanlar da… Büyük ihtimalle, bu yüzden, sık sık yurtdışına gidiyor… Kendisi ülkemizi bazı uluslararası platformlarda temsil ettiği gibi, gazete ve televizyonlarında çalışanlar da önemli konumlara sahip oluyorlar…

En son, Milliyet ve CNN-Türk'ten tanıdığınız Yavuz Baydar Dünya Ombudsmanlar Birliği genel başkanı seçildi. 50 küsur yıldır gazetecilik yaparak herhalde bir dünya rekorunu elinde tutan Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi yalnız ülkemizdeki Basın Konseyi'nin başkanı değil, aynı zamanda Dünya Basın Konseyleri Birliği başkanı da…

Bu tür uluslararası kuruluşlarda görev almak fedakârlık gerektirir. Ama Aydın Doğan'ın kendisi ve ailesi bu yolda her türlü fedakârlığa katlanıyor. Kendisi Dünya Gazeteciler Birliği (WAN) yönetim kurulunda üye. Hürriyet'in başındaki kızı Vuslat Doğan Sabancı, yönetici olduğu halde, faal gazetecileri üye yazan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) yönetim kurulunda hizmet veriyor. Damadı M. Ali Yalçındağ da Uluslararası Reklamcılar Derneği'nde (IIA) başkanlık koltuğunda oturuyor.

Hep sormayı aklımdan geçirmişimdir: Acaba, bu kuruluşlarda, derneklerde birlikte oldukları gazete sahipleri, çalışanları, yabancı dostlar, "Sizin ülkenizde Doğan Grubu dışında gazetecilik yapılmaz mı?" diye merak etmezler mi?

Epey kıdemli bir meslektaşa, Aydın Doğan'ın basın toplantısı düzenlediği günün akşamı, "Nasıl buldunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Aydın Bey'in durumu, boğulmak üzere olan birini denize atılarak kurtardıktan sonra, karaya çıkınca, 'Beni denize kim itti?' diye soran adama benziyor…" Belki, Aydın Bey de, performansını videodan seyrettikten sonra, "Ben bu basın toplantısını neden yaptım?" diye düşünmeye başlamıştır…

Kendini savunma zorunda bırakılan ülkemizin en zengini… Akşam televizyonu başında onu izleyenler, başlarını sallayarak, "Neden bu adamın üzerine gidiliyor?" sorusunu mu sormuşlardır, yoksa "Hayrola, hangi dağda kurt öldü?" sorusunu mu? Taksisine bindiğim "Abi, Aydın Doğan bizden ne istiyor?" sorusunu soran şoförün ne dediğini işitir gibi oluyorum…

Siyasette böylesine bir önyargıya muhatap olanlar seçimde tasfiye oluyorlar; kendi yerlerine kurban edebilecekleri kişiler de var yanlarında… Aydın Doğan'ı tasfiye etmek isteyen rakipleri var elbette; bazen ülke ekonomisi de o işi üstlenecekmiş gibi görünüyor… O ise, vefasından, sorumluluğu birinin üstüne yıkarak elini temizlemeyi düşünmüyor bile… Oysa geçmişi birinin sırtına yüklese öyle rahatlar ki…

Aydın Doğan'ın yerinde olmak mı? Borçları kadar para verseler istemem…


26 Ekim 2003
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED