AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Rusya'nın İKÖ aşkı: Petrol, silah ve Riyad-Moskova yakınlaşması

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah Bin Abdülaziz'nin 2 Eylül'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yaptığı görüşme, Rusya'nın İslam Konferansı Teşkilatı'na (İKÖ) gözlemci üyelik başvurusu, Malezya ve Suudi Arabistan nezdinde girişimleri, "Alman-Fransız ekseni"nin İslam dünyasına yönelik girişimleri ile Merkez Avrupa, Rusya, İran, Çin ve Müslüman ülkelerin çoğunluğu arasındaki yakınlaşma süreci iki yıldır yaşanan eksen kaymalarının ilk işaretleri. Siyasi, askeri ve ekonomik alanlarında gözlemlenen bu hareketlilik, Türkiye'yi ne kadar ilgilendiriyor?

Irak'a asker gönderme tartışmalarına sıkışıp kalan Türkiye, Avrupa-Ortadoğu-Rusya ve Güney/Güneydoğu Asya'daki radikal değişiklikleri ne kadar izleyebiliyor? Türkiye, küresel krizi, sadece güneyindeki güvenlik tehdidi olarak mı görüyor? "Anglo-Amerikan cephe"nin küresel patronluğunu alternatifsiz görüp sadece ona mı yatırım yapıyor? Eğer öyle değilse, 1990'dan bu yana Türkiye'ye ağır bedeller ödeten diş politika bağımlılığı neden sorgulanmıyor? Ankara'nın Kafkaslar ve Orta Asya'da fiyaskoyla yüzleşmesinin en temel nedeni, bütün hesaplarını ABD-İngiliz-İsrail çıkarlarına endekslemesi oldu. Bugün ise, Soğuk Savaş'ın sona ermesinin bıraktığı boşluktan çok daha derin bir küresel bunalım yaşanıyor.

Türkiye, 1990 sonrası kayıplarının nedenlerini sorgulamayıp yine bütün hesaplarını Washington üzerinden mi yürütecek yoksa dış politika çizgisini ABD-İngiliz-İsrail cephesinin ambargosundan kurtarıp, kendi çıkarlarını önceleyen bir vizyon mu geliştirecek? Ankara, Irak konusunda, Merkez Avrupa'nın çıkışı konusunda, geniş İslam dünyasındaki arayışlar konusunda kendi bakış açısını geliştiremiyor. Doğusu ve güneyi ile diyalog kuramıyor. Bu yönde attığı bütün girişimler ABD tarafından sabote ediliyor.

Önceki gün bir araya gelen Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, Orta Asya'dan Güneydoğu Asya'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya kadar, ABD'nin temsil ettiği dünya düzenine karşı muhalif cepheyi organize etme yarışına girdi. Irak üzerinde yaşanan diplomatik savaş aslında küresel güç dengelerinin oluşumu yönünde sürdürülen ölümcül kavganın uzantısı. Irak'ta izlediğimiz kavga, Güney Asya'dan Kuzey Afrika'ya, Pasifik'ten Atlantik'e kadar geniş bir alanda kendini hissettiriyor.

Riyad yüzünü Moskova'ya döndü

Rusya'nın İKÖ'ye gözlemci üyelik girişimi ve Müslüman ülkelerden destek istemesi bu savaşın bir uzantısı. Yine Fransa'nın ve Almanya'nın İslam dünyasıyla yakınlaşmak için yoğun diplomasi girişimleri, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği konusunda Almanya'nın kapıları ardına kadar açması ve Türkiye'ye her fırsatta övgüler yağdırması 11 Eylül sonrası şiddetlenen güç mücadelesinin dünya genelinde ortaya çıkardığı depremin göstergeleri. Riyad ile Moskova arasındaki şaşırtıcı temaslar bu çerçevede şekilleniyor.

Yıllardır ABD'nin yakın müttefiki olan ancak şimdi Ortadoğu'da hedef alınacak ülkeler kategorisine konulan S. Arabistan, 1926'yılından bu yana ilk kez Rusya ile böylesine yakınlaşıyor. Ziyaret, Ortadoğu'da taşların yerinden oynadığı, Rusya'nın bölgedeki en önemli petrol üreten müttefiki Irak'ı kaybettiği, ABD'nin OPEC'i devre dışı bırakmak ve Rusya ile Suudi Arabistan arasında rekabete yol açarak dünya petrol piyasasını kontrol etmek için Irak'ı elinde tutmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleşti.

Rusya ve S. Arabistan gibi dünyanın en büyük petrol üreticisi iki ülke, petrol ve doğalgaz fiyatlarının belirlenmesi amacıyla 5 yıllık anlaşma imzaladı. İki ülke, savunma anlaşmalarının da kapılarını açtı. Afganistan'da Amerika ile birlikte Rusya'ya karşı savaşan ve Sovyetler'in yıkılmasından ciddi etkisi olan Riyad, güvenlik ve silahlanması için de ABD-İngiltere dışında seçenekleri devreye soktu. ABD'nin Ortadoğu'ya yerleşmesinin S. Arabistan'ı tehdit etmesi, petrol bölgeleri olan doğu eyaletlerinin risk altına girmesi, Soğuk Savaş döneminin iki düşman ülkesini şaşırtıcı bir işbirliğine yöneltti.

İngiliz The Guardian gazetesi, Suudi Arabistan'ın nükleer silahlanma yolunda adımlar attığını, bu amaçla Rusya ve Pakistan'la pazarlık yaptığını iddia etti. İsrail tehdidinin arttığı, Ortadoğu'nun ABD-İngiliz saldırganlığı ile yüz yüze bulunduğu bu dönemde Riyad, özellikle füze savunma sistemlerine ihtiyaç duyuyor. Tabii bu süreçte, başta Çeçenistan olmak üzere, birçok alanda S. Arabistan'ın geleneksel politikalarında ciddi değişikliklerin olması da öngörülüyor.

Küresel kapışmanın ön cepheleri

ABD'nin işgal manevrası, Avrupa'da "Yeni Avrupa" projesi, Ortadoğu'da "Türk-İsrail ekseni"nin geliştirilmesi, Güney Asya'da "İsrail-Hindistan ittifakı" ve genel olarak İslam coğrafyasında "Türkiye-İsrail-Hindistan ekseni" formülleri üzerinde yoğunlaşıyor. ABD-İngiliz cephesi NATO'nin zayıflamasına yol açacak Avrupa Gücü'nün oluşumuna savaş açarken Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya'nın öncülük edeceği "Asya NATO'su" projesi için de çaba harcıyor.

Buna karşı, Avrupa, Rusya, Çin ve İslam dünyası arasındaki yakınlaşma süreci ise güç kazanıyor. Eğer 'ABD-İngiliz-İsrail cephesi'nin bağımlılığından kurtulamazsak çevremizde oluşan bu muhalif hareketlerin tamamen dışında kalacağız ve giderek kendi coğrafyamıza yabancılaşacağız. Türkiye için en büyük tehdit, bulunduğu bölgede Amerikan-İngiliz işgalinin temsilcisi olarak görünmesidir. Irak'a asker gönderme tartışmalarının ötesine bakıp yeni bir dünyanın şekillenmesine müdahale etmeliyiz.


20 Eylül 2003
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED