AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Tek tip manşetlerin nedeni
'siyaset' miydi?

Sabah'tan Mehmet Tezkan:

"Dün fark ettim.. masamın üzereni konan 15 gazetenin de manşeti farklıydı..

Köşe yazılarını okumaya başladım.. Herkes farklı bir konu bulmuş.. Herkes farklı denizlere yelken açmış.. Herkesin gündemi farklı..

Büyük keyif aldım.."

İlginç bir tespit...

Ama bu tespitten "Büyük keyif aldım" sonucuna varmak ne derece haklı?

Tezkan, niçin bu sonuca vardığını da açıklıyor:

"Peki bunun anlamı ne?

Türkiye normalleşiyor mu? 15 gazetenin 15 ayrı manşette çıkması bunun ilk işareti mi?

Tek boyutlu, tek gündemli Türkiye'nin sonu mu?

Bir dönemi hatırlayın..

Anayasa kitapçığı fırlatıldı.. Bütün manşetler aynı.. Yazarların yüzde 60'ı, yüzde 70'i aynı konuyu ele aldı..

Ardından büyük ekonomik kriz.. Aylar, yıllar süren zıkıntılı günler..

Başbakan'ın hastalığı.."

Tezkan, o "tek manşetli günler"e dair "28 Şubat" gibi başka örnekler de veriyor.

"Bütün gazetelerin, bütün yazarların tek gündemi vardı.."

Peki bu niçin böyleydi? Tezkan'ın teşhisi şöyle:

"Siyaset toplumun önünde koşuyordu.. Siyasetle yatıp siyasetle kalkıyorduk.. Bu yüzden tek boyutlu düşünüyor, tek boyutlu yaşıyorduk..

Haberlerde, yazılarda, röportajlarda 'insan' yoktu..

Yaşamın rengi, yaşamın keyfi sayfalara pek yansımazdı.. Gazeteler de televizyonlar da günlük hayattan uzaktı.."

Tezkan'ın, eski ve yeniyi karşılaştırırken şöyle bir tespiti de dikkat çekici: "Bir dönem kapanıyor.. Ankara'da siyaset de (belli dönemler hariç) ikinci plana düştü.

Artık gazeteler de gazeteciler de yaratıcı olmak zorunda..."

Şimdi, toparlayacak olursak:

Önümüzdeki yazıya hakim olan akıl yürütme şöyle yürüyor: Eskiden "siyaset"in önde olmasından dolayı bütün gazeteler aynı konudan söz ederken, bugün siyaset gerilediği için sayfalar renklendi! Gündemde "siyaset" varsa tek tip manşet ve köşe yazısı, gündemde "yaşamın rengi ve keyfi" varsa gazetelerde açan bin çiçek!

Tezkan'ın buradan kalkarak değişen Türkiye'de artık her gazete manşetinin ve "televizyon gündemi"nin farklı olmasını selamlaması, gerçekten de -yazarın dediği gibi- "normalleşme"nin bir işareti olarak yorumlanabilir mi?

Açıkçası biz bu fikirde değiliz...

Tamam yalan değil, yakın zamanın neredeyse tamamen "Ankara" çıkışlı "haberler"le dolu olan gazeteleri basın açısından bir hastalık belirtisiydi. Ama bu yoldan çıkmış yayın politikaları "siyaset"in ülke gündeminin başına oturmasından kaynaklanmıyordu ki... Hatta tam tersine, bu "yoldan hepten çıkış", "siyaset"in neredeyse "buhar" olmasının bir sonucuydu.

Evet gerçekten de bugünlerde gazeteler "Eski Rejim"in birbirinin burnundan düşmüş manşetler ve köşeyazılarıyla donanmış halde değil. Ama durun bakalım; daha işin başındayız! "Siyaset" ülkenin gündemini hak ettiği ölçüde ve adına layık bir biçimde doldurmaya başladığında, ülkenin gazetelerinin manşetleri tabii ki yine benzer konulara yönelecek. Tabii ki her biri farklı açılardan; ama masada duran 15 gazete mutlaka ortak sorunları öne çıkaracak. Başka türlüsü mümkün mü zaten... Eğer ülkenin 15 gazetesinin her biri ayrı telden çalıyorsa, orada sözcüğün gerçek anlamıyla bir "gazetecilik"in olduğu söylenebilir mi?

Dolayısıyla, Tezkan'ın dediği gibi gerçekten de "Türkiye değiştikçe medya da değişiyor." Ama bu değişim yazarın dediği gibi "yaşamın sıcaklığı, yaşamın güzelliği, yaşamın çekiciliği"nin asıl "haber" olmasıyla değil, tam tersine, "yaşamın" sözü edilen hallerinin gazeteleri terkedip dergilere ve belli televizyon kanallarına sığınması sonucu yaşanacak...

Uzun lafın kısası, gerçek anlamda "siyaset", panzehiri bulunması gereken ve gazeteleri tek tip hale getiren bir "kötülük" değil. Gazeteleri ve diğerlerini yoldan çıkaran "kötülük"ü tam tersine, "siyaset"e panzehir olsun diye ortaya atılan ve bir dönem manşetleri süsleyen malzemede aramak icabetmez mi? (K.B.)


Demek 'piyasalar' da 'türban'a tepkili...

Vatan'dan (17 Eylül) Salih Neftçi, "Piyasalarda gördüğümüz şimdiki trendlerin devam etmesi olasılığı az değildir" dedikten sonra "Ancak..." diyerek büyük tehlikeye dikkat çekiyor:

"Ancak...

Bir yanlış adım vardır ki, eğer atılırsa her şey yine bir anda tersine döner. Piyasalar şimdi bulunduğu noktadan çok farklı bir konuma gelir.

Bu yanlış adım türban, imam hatipler, 'dinci' eğitim veya Orta Doğu yaşam tarzına olan özlem benzeri konuların yeniden gündeme getirilmesidir. Böyle olaylar yaşanır ve ortaya yeni bir gerginlik çıkarsa piyasalar bir anda tepki verecektir.

Hem de... Tahmin edilmediği kadar sert bir tepki.

(...)

İslamcı kesim artık türban, imam hatipler, Orta Doğu yaşam tarzı vs. ile piyasalarda büyük bir düşüş yaşanması arasında bir seçim yapma zorundadır. Bunun ne kadar anlaşıldığını önümüzdeki aylar gösterecektir."

Görüyorsunuz, Neftçi ne kadar kesin bir dille konuşuyor...

Vay canına.. Demek "piyasalar" da "türban", "imam hatipler" "dinci eğitim" ve "Orta Doğu yaşam tarzı" karşısında bu derece öfkeli ve tepkiliymiş de haberimiz yokmuş... Biz de sanıyorduk ki "ekonomi"nin kendine has kanunları vardır, başın açık ya da kapalı olmasıyla ilgilenmez... Meğerse mesele farklıymış...

"Piyasalar" da, aynen diğer bazı güçler gibi, "türban"la ve "imam hatip"le yatar kalkarlarmış...

Neftçi'nin yazısında bir husus özellikle dikkatimizi çekti: Tamam, "piyasalar"ın "türban" gibi asap bozucu işlere asabının fena halde bozulduğunu anladık da, yazarın bu asap bozucu işler arasında saydığı "Orta Doğu yaşam tarzı" nedir acaba? Nasıl bir "yaşam tarzı" yani...

Sizi bilmeyiz ama biz "piyasa düşmanı" bu yeni "tarz" ile ilk kez karşılaşıyoruz...

Gerçekten, samimi olarak soruyoruz: "Orta Doğu yaşam tarzı" ne demek? (K.B.)


Alman bakanı memnun eden sözler!

Akşam'dan bir fotoğraf ve bir resimaltı:

Fotoğrafta Almanya İçişleri Bakanı Schily ve İçişleri Bakanı Aksu, el sıkışıyor.

Alman bakan, "Karases" Metin Kaplan'ın Türkiye'ye iadesinin şartlarını konuşmak için Türkiye'de. Almanlar'ın güvence istedikleri husus, Kaplan'a "işkence" yapılmaması... (Görüyorsunuz değil mi, Türkiye için ne hazin bir pazarlık.)

Resimaltı şöyle:

"Almanya İçişleri Bakanı Schily, 'Karases' Metin Kaplan'ın iadesini görüşmek için geldi. İşkenceye karşı taahhüt isteyen bakan 'Bu eylem yasalarımızda zaten suç' cevabıyla memnun ayrıldı."(!)

Akşam'ın da "memnun" bir hali var...

Şu hale bakın: Sanırsınız ki Schily, Türkiye'ye gelmeden önce "İşkence Türkiye'de yasaldır" gibi bir kanaate sahipti! Öyle olsa gerek ki, Akşam müjdeyi veriyor:

"..bakan 'Bu eylem yasalarımızda zaten suç' cevabıyla memnun ayrıldı."(!)

Herhalde Schily, ülkesine döndükten sonra önüne gelen herkese şaşkınlıkla anlatıyordur: "Biliyor musunuz, işkence Türkiye'nin yasalarında zaten suçmuş!" (K.B.)


Üstelik Günaydın, Hürriyet'ten daha mazbut çıktı!

Hürriyet'in yayımlamaktan bir türlü vazgeçemediği "Arka Sayfa Güzeli" olarak adlandıralan öğretici köşesi malum... (Bu arada: Hürriyet'in bir türlü vazgeçemediği -ve vazgeçmeyeceğini ilan ettiği- ikinci demirbaşı, bildiğiniz gibi, logosunu süsleyen "Türkiye Türklerindir" şeklindeki buram buram ırkçılık kokan özdeyiştir!)

Gazetede bu "köşe"ye özel önem veriliyor; hata öyle ki, günün güzelinin seçimiyle gazetenin genel yayın yönetmeninin bizzat ilgilendiği söyleniyor. ("Söyleniyor" da ne demek, kendisi açıkça söylemişti!)

Neyse, onların seçimi de böyle, ne diyebiliriz...

Ancak 17 Eylül tarihli Hürriyet'te yer alan "Arka Sayfa Güzeli"nin Sabah ile birlikte dağıtılan Günaydın ekinde de yer aldığını görünce, bozulmadık desek yalan olur! Hem de Günaydın gibi bir "ek"in mânasız haberlerle dolu bir sayfasının bir köşesinde... Hürriyet'in yaptığına bakın; "Arka Kapak Güzeli"nin seçiminde sergilenen ne büyük bir özensizlik... Bu öğretici köşe bu derece mi ihmal edilecekti...

Ayrıca dikkat ettik, iki gazetede aynı gün karşımıza çıkan mankenin fotoğrafına eklenen "resimüstü"lerin Günaydın versiyonu Hürriyet'inkinden daha da mazbut! Oysa tam tersini beklerdiniz değil mi?

Günaydın, "Mankenler, özellikle erkek konukların nefesini kesti" diyerek meseleyi özetlerken, Hürriyet gazetesi önüne koyduğu fotoğrafı bakın nasıl yorumluyor:

"Podyumda pembe mini eteğiyle yürürken kendi poposuna şaplak atan mankense şovun en çarpıcı anıydı."(!)

Siz şu tasvire bakın... Ne malum? Fotoğraftaki mankenin "eli havada" diye, "kendi poposuna şaplak attığı" nereden malum?!

Olmadı doğrusu; madem ki "Türkiye Türklerindir", "Arka Kapak Güzeli"nin seçiminde biraz daha özen gösterilmesini istemek de Türk okurların hakkıdır... (K.B.)


19 Eylül 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED