AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kofi Annan neyin peşinde?

GENEL SEKRETER'İN MİSYONU
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs konusunun halli için taraflara bir plân sunmuş bulunuyor. Türk kamuoyu Irak ve TBMM'nde oylanan tezkere konusuna kilitlendiği için bu mesele medyamızda yeteri kadar tartışılmamıştır.

Oysa Kofi Annan bu teşebbüsüyle, Birleşmiş Milletler tarafından kendisine verilen yetkileri aşmıştır. Ayrıca, onun bu davranışı bu güne kadar uyguladığı politikaya da ters düşmektedir.

Birleşmiş Milletler'in, Genel Sekreter'e verdiği misyon, Kıbrıs'ta Türk ve Rum toplumu liderlerini müzakere masasına oturtmaktan ibaret, bir iyi niyet görevidir. Ona, hiçbir zaman, yazılı bir plân hazırlaması ve bunu taraflara resmen sunması hususunda yetki verilmemiştir. Ancak, Kofi Annan taraflara bir anlaşma taslağı sunmaktan da öteye giderek, sunmuş olduğu taslağın kabulü için baskı uygulamaya kalkmıştır.

BİR NEVİ ŞANTAJ TEŞEBBÜSÜ
Kofi Annan'ın bu hareketi en hafif tabiriyle "çizmeyi aşmak"tır. Hatta daha geniş yorumuyla, bu harekete bir şantaj dahi denilebilir. Kofi Annan, "Ya benim dediğimi kabul edersiniz veya akıbetiniz kötü olacaktır." tavrıyla, Kıbrıs'taki iki toplum liderine adeta bir ültimatom vermiştir.

Bu kadar sert üslûba muhatap olan bir kimse, buna evet diyemez. Bu davranışa boyun eğenler, haysiyetlerinden fedakârlık yapmış olacaklardır. Öyle sanıyoruz ki, ne Türk toplumu lideri, ne de Rum tarafı lideri böyle bir fedakârlığı yapmazlar veya yapamazlar.

Kofi Annan taraflardan neler istemiştir? "İki taraf Lahey'de bir araya geleceklerdir. Bu toplantıya garantör devlet sıfatıyla Türkiye, İngiltere ve Yunanistan da katılacaktır. Katılımcıların tamamı Annan'ın sunduğu plânı imzalayacaklar ve ondan sonra en geç 30 Mart'a kadar, iki taraf bu belgeyi referanduma sunacaktır."

GEREKÇESİZ BİR DAVRANIŞ
Daha ilk bakışta bir takım çelişkilerle dolu olan bu teklifin altında bizim sezemediğimiz bir gerekçe yoksa, sadece acemice oynanmak istenen bir oyun vardır. Evvelâ bu toplantıya garantör devletlerin katılması demek, Londra ve Zürih anlaşmalarıyla taraflara sağlanan hakların tamamının yerine getirilmesini istemek anlamını taşır.

Londra ve Zürih Anlaşmalarının garanti ettiği hususlardan bir tanesi, Kıbrıs devletinin Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadığı uluslararası bir kuruluşa katılamamasıdır. Toplantıya katılan beş ülke, Annan plânını imzalasa bile, Türkiye'nin üye olmadığı Avrupa Birliği'ne Kıbrıs üye olabilecek midir?

REFERANDUMUN DEMOKRASİDE YERİ
Toplantıya katılan beş üye de plânı kabul edip imzaladıkları takdirde, tarafların referanduma gidip gitmemeleri, kendi iç meseleleridir. Bu konuda kimsenin, tarafları referanduma zorlamaya hakkı var mıdır veya bunu yaptırmaya gücü yeter mi?

Ayrıca referandum tartışmalı bir mekanizmadır. Bazı hukukçuların, referandumu demokratik bir mekanizma olarak lanse etmelerine rağmen, uygulamalar bunun aksini göstermiştir. Öyle ki, zaman zaman referandum müessesesi, bazı diktatörlerin icraatlarına demokratik bir kılıf uydurmaya yarayan bir mekanizma olarak kullanılmıştır. Üstelik bu mekanizmaya başvurmanın bir takım geri dönülmez riskleri de vardır. Siyasi tarih bunun örnekleriyle doludur.

Avusturya Hükümeti Tuna nehri üzerinde modern bir nükleer enerji santralı yapmıştır. Muhalefet çevreleri, sadece muhalefet olsun diye, bu santralın çalıştırılmasına karşı çıkmışlardır. Kendisini kamuoyunda çok güçlü hisseden Sosyalist Parti, muhalefetin tekliflerine uyarak, bu santralin açılıp açılmaması konusunda referanduma başvurmuştur.

Avusturyalılar referandumda "hayır" kararı vermişlerdir. Bu sebeple milyarlarca dolara mal olan ve dünyanın en üstün teknolojisiyle inşa edilmiş bu santral açılamamıştır ve çürümektedir.

De Gaulle sonucundan çok emin olduğu bir referandumda yenildiği için politikadan çekilmek zorunda kalmıştır.

İrlanda'nın Avrupa Birliği'ne üye olması teklifi referandumda reddedilmiştir. Orada, aynı konuda ikinci referandumun yapılması sırasında Avrupa Birliği neredeyse dağılma noktasına gelmiştir.

Bizde yapılan referandumlara baktığımız zaman, durum aynıdır. 1982 Anayasası referanduma sunulduğu zaman, Kenan Evren, "Anayasa halk tarafından reddedilirse, halkın bizim idaremizden memnun olduğu sonucu çıkacaktır." demiştir. Bu referandumun demokratik olduğu iddia edilebilir mi?

1985 yılında, Süleyman Demirel ve sair siyasi yasaklıların siyasi haklarının iadesi için referanduma başvurulmuştur. Bu manâsız referandum sonunda siyasi yasaklar kalkmasaydı, sonuç demokrasiye uygun mu olacaktı? Turgut Özal'ın belediye seçimlerinin öne alınması için yaptığı referandum, adeta onun güven oylaması haline dönüşmemiş midir?

Nereden bakılırsa bakılsın, Kofi Annan'ın önerileri ne demokratik yönden ne de hukukî yönden tutarlı bir temele dayanmamaktadır. Durum bu kadar açık olduğu halde, Kofi Annan bu dayatmaları neden yapmaktadır?

BAZI TAHMİNLER
Bu konuda aklımıza bir takım ihtimâller gelmektedir. Bunlardan biri, Kofi Annan'a Türk ve Yunan yetkilileri tarafından teminat verilmiş olmasıdır. Bir diğeri, Amerika'nın bu plânı zorla kabul ettirmek konusundaki kararlılığıdır. Başka bir ihtimâl de, Rum ve Yunan lobisinin Kofi Annan'ı maddî veya manevi bir ödül karşılığı ikna etmiş olmasıdır. Yoksa Genel Sekreter'i mitingler, medyadaki ısmarlama yazılar mı bu kadar cüretlendirmiştir?

Bu ihtimâllerin hiçbirisine inanmak istemiyoruz. Diliyoruz ki, Kofi Annan'ın bu tutarsız tavırları, sadece onun izlediği yolun yanlışlığından kaynaklanmış olsun, görevi sûlhu korumak olan BM Genel Sekreteri barut fıçısını tutuşturmak rolüne bürünmesin..


10 Mart 2003
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED