AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Yola çıkan ikinci tezkere ve Kıbrıs blöfünde AKP

Perşembe günkü yazımda Kuzey Irak meselesinin yeterince tartışılmadığını söylemiştim. Nitekim tezkerenin reddinden sonra Kuzey Irak'taki gelişmelerin üzerinde de fazlaca durulmadı.

Oradan gelen haberler, Kürt grupların Türk askerlerinin bölgeye girmesine karşı olduğu ve Kürt yöneticilerin bu konuda daha önceden bilinen görüşleri biraz daha yüksek sesle tekrarladıkları doğrultusundaydı.

Hemen arkasından Türkiye karşıtı gösterilere ve bayrak yakma olaylarına tanık olduk.

Bu olaylar TV ekranlarına yansıdı.

Türkiye'de bazı yetkililer, Kuzey Irak'taki gelişmelerin Türkiye'nin güvenliğini tehdit eder boyutlara ulaştığını söylemeye başladılar. Kürtler'in niyetleri bu olaylarla daha bir açığa çıkmıştı. "Kürtler, ABD'ye dayanarak bağımsızlık, olmazsa federasyon ilan ederek Türkiye'yi bir olup bittiyle karşı karşıya getirmek" istiyorlardı...

Tam bu sırada Genelkurmay Başkanı'nın demeci bütün dikkatleri yeniden Silahlı Kuvvetler'in üzerine çevirdi. Genelkurmay Başkanı Özkök, Meclis'in tezkere oylamasından önce MGK'nın bir tavır almamasını şöyle açıklıyordu:

"Daha önce açıklama yaparak Meclis'i etkilemekten kaçındık. Meclis'e karşı saygılı olduk."

Özkök, birinci tezkere konusunda hükümetle aynı görüşte olduğunu söylerken, ikinci tezkerenin de gerekli olduğu inancını taşıdığını belirtiyordu.

Birçok gazete yazarının ve politikacının alkışladığı ve demokrasi dersi olarak nitelediği bu konuşma aslında bizim daha önce belirttiğimiz bir gerçeği doğruluyordu. MGK, politik bir kurum gibi davranarak, yıpranma ihtimaline karşı kendini korumuş ve topu hükümete ve Meclis'e atmıştı.

"Daha önce her konuda hükümetleri yönlendiren kararlar alan MGK daha önce Meclis'e saygılı değil miydi?" Şimdi de Özkök, askerlerin ikinci tezkereyi gerekli gördüğünü diplomatik bir ifade ile anlatmaktaydı. Meclis'in böyle bir karar almasını beklediklerini söylemekteydi. Bu gereklilik durumunun arkasında ise Kuzey Irak'taki gelişmelerin olduğu biliniyor.

Şimdi Tayyip Erdoğan başkanlığında kurulacak yeni hükümet, yeni gerekçelerle yeni bir tezkere hazırlayabilir. Çünkü şartlar değişmiş ve Kuzey Irak'ta durum daha da vahim bir hal almıştır. Meclis'in daha önce birinci tezkereyi reddetmiş olması fazla bir çelişki ve AKP grubu içinde sorun yaratmayabilir. Kamuoyu da, yoğun bir 'bayrak yakma haberleri' furyası ve 'Hain Kürtler' edebiyatının yarattığı gürültüyle ve askerlerin de ikinci tezkereyi istiyor olmaları ile ikna edilebilir. Kuzey Irak, bilindiği gibi her türlü provokasyona açık bir bölge.

Şu anda başta CIA olmak üzere MİT, MOSSAD ve daha birçok ülkenin istihbarat örgütü ve birçok gizli örgütün cirit attığı bir coğrafyada birkaç yüz Kürt'ü Türkiye aleyhine kışkırtıp, Türk bayraklarının yakılması senaryosunu sahneye koymak zor olmamış olmalı...

İkinci tezkere geçer. Bu arada zaten fiilen Türkiye topraklarına yerleşmiş olan ABD askerlerinin durumu hukuken de meşrulaşmış olacaktır.

Zaman kaybının da önüne geçilecektir.

Arkasından gelsin olağanüstü hal... Silahlı Kuvvetler Türkiye'nin savaşa katılmasıyla birlikte bölgede üç ay önce kaldırılan olağanüstü halin yeniden konulması gerektiğini daha önce hükümete bildirmiş bulunuyor.

Böylece AKP iktidarı, hem savaş kararı alan, hem de savaş kararı gerekçesiyle olağanüstü hali yeniden yürürlüğe sokan bir iktidar olarak tarihe geçmiş olacaktır.

Dediğimiz gibi, Kuzey Irak meselesi öyle ezbere konuşulmayacak kadar karmaşık bir olay.

Ve yine dediğimiz gibi Türkiye'de derin devlet, Kuzey Irak kartını içte ve dışta kullanmaya devam ediyor.

AKP ise durumu seyrediyor.

Buradan Kıbrıs meselesine geçersek...

Kıbrıs meselesinde de bildiğimiz gibi AKP işin başında çözüme ilişkin sinyaller verdi. Kıbrıs politikasının artık değişmesi gerektiğini söyledi. Özellikle Tayyip Erdoğan Kıbrıs meselesinde Kofi Annan'ın hazırladığı planın kabul edilmesinden yana bir tavır sergiledi.

Buna karşılık Denktaş askerleri ve devletin çözüme karşı 'derin' kanatlarını arkasına alarak AKP hükümetine karşı bayrak açtı.

Hükümeti, bu milli mesele konusunda cahillikle suçlamaya kadar vardırdı.

Arkasından generallerin Kıbrıs'ta çözüme karşı olan açıklamalarını dinledik.

Bu arada Kıbrıs'ta çözüm için sokaklara çıkan onbinlerce Kıbrıslı'yı dinleyen olmadı.

Denktaş çözümsüzlük politikasını sürdürdü ve nihayet devleti ve hatta AKP hükümetini de arkasından sürükleyerek planın resmen reddedilmesini sağladı.

AKP, Kıbrıs blöfünün altında kalmış oldu.

Denktaş'ın ve derin devletin dayatması, AKP'yi Meclis'e taşıyan iradeyi de, Kıbrıs'ta çözüm isteyen büyük çoğunluğunun iradesini de ayaklar altına almış oldu.

Savaş tartışmaları belki Kıbrıs meselesinde ortaya çıkan vahim durumun yeterince ele alınmasına engel oluyor ama, Türkiye bunun ne gibi sonuçlar doğuracağını yakında görmeye başlayacak.

Kıbrıs meselesinde böylesine tarihî bir geri adımdan sonra şimdi ikinci tezkereye sıra geldi.

Bakalım AKP hükümeti, ikinci tezkereyi Meclis'ten geçirmek için ne gibi gerekçeler ileri sürüp Meclis çoğunluğunu nasıl ikna edebilecek?

Geri adımlar onu nereye kadar götürecek?


10 Mart 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED