|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerikan askerî tesislerinde de benzer uyarılar var mıdır, bilinmez; ancak bizim askerler, hemen hergün, görünür bir yere asılmış o uyarıyı okumak zorundadırlar: "Hiçbir mâzeret başarının yerini tutamaz..." Türkçemizde aynı durumu bir başka açıdan sergileyen güzel bir deyiş de var: "Kabahat samur kürk olmuş, kimse üstüne almamış..." Washington'daki savaşı başlatan lobinin üyeleri, şu sıralarda, kabahati birbirlerinin üstüne atma çabasındalar. Bazıları ne derse desin, Irak'a savaş açılmadan önce, işbirlikçileri aracılığıyla, Washington'dan dünyaya yayılan öngörülerin hemen hiçbiri doğru çıkmadı. Sınır geçilince Amerikan askerlerine "Hoşgeldiniz kurtarıcılarımız" diyeceği beklenen Şiiler, gelenleri kurşunla karşıladı. "Saddam Hüseyin'i kendi ordusu devirecek" beklentisi de yanlış çıktı. "Türkiye kolaylık sağlamasa da olur, bizim 'B Planımız' var" diyorlardı; 'B Planı' denilenin güney cephesiyle yetinmek olduğu anlaşıldı. Plana göre, Amerikan-İngiliz ortak kara ordusu bir hafta içerisinde Bağdat'a ulaşacaktı; bir haftadır çakıldıkları yerden füze ateşiyle yetinmek zorundalar. Bu çelişkiler bizim tespitlerimiz değil; dünya basını günlerdir Amerikan yönetimi içerisindeki tartışmaları sayfalarına taşıyor. Öğrenildiğine göre, Amerikan genelkurmayı, sivil karar merciine, "Türkiye'nin desteğini alıp kuzey cephesini kurmadan savaşı başlatmayalım" ısrarındaymış; siviller ise, "Biz bu işi tek cepheyle de başarırız, hem de kısa sürede" demişler. Savaşın tarihi üzerinde de tartışma çıktığı anlaşılıyor; sivil yönetim askerlerin endişelerini paylaşmamış... Sonuç, kendisini bir 'savaş makinası' haline dönüştüren ABD ve İngiltere cephesi açısından hiç parlak değil; kabahat bir ateştopu olmuş, Tommy Franks ve Richard B. Myers gibi askerler ile sivil yönetimi oluşturan George W. Bush ve Donald Rumsfeld arasında gidip geliyor... Böyle durumlarda hep olduğu gibi, ilk zâyiâtı verdi bile savaş cephesi: "Savaş birkaç günden fazla sürmez" deyip duran 'Karanlıklar Prensi' lâkaplı Richard Perle, hakkındaki suçlamalar karşısında, 'savunma bakanlığı danışmanlar kurulu' başkanlığı görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Perle'ün ayrılışı elbette çok önemli; ancak ABD'nin düştüğü kötü durum, can kaybı, imaj zedelenmesi gibi ciddi darbeler yüzünden, Bush-Blair cephesinin Perle'ün gidişiyle rahat nefes alması beklenmemeli. Savaş bugüne kadar olduğundan farklı bir seyir içine girmezse –ki, uzmanlar, iklim şartları yüzünden, cepheyi daha kötü günlerin beklediğini söylüyorlar– eleştiriler daha da artacaktır. Mâzeretler sorumluluğu ortadan kaldıramaz. Amerikan siyasî sistemine göre, 'başkomutan' unvanını da taşıyan Başkan George W. Bush son kararı veren kişi; dolayısıyla, savaştaki kötü gidiş nihâî sorumluyu arama raddesine vardığında, işaret parmakları elbette Beyaz Saray'ı gösterecektir. Ancak, ilk sırada, savunma bakanlığı koltuğunda oturan kişi var: Donald Rumsfeld... Bizim aylardan beri kendilerinden 'savaş lobisi' diye söz ettiğimiz kişilerin başında Rumsfeld geliyor ve diğerlerini biraraya getiren de o... Rumsfeld'in Bush üzerinde olağanüstü bir etkisi olduğu, samimiyetini etrafta bulunanları şaşırtacak boyutlarda sergilemekten çekinmediği de biliniyor. Savaşı planlama toplantılarından birinde yaşananları anlatırlarken, New York Times gazetesi muhabirleri bile şaşkınlıklarını gizleyememişler. NYT'ın aktardığına göre, Başkan Bush'un, "Irak'la savaş ne kadar sürer?" mâsum sorusunu yönelttiği genelkurmay başkanı Richard Myers'e, savunma bakanı Rumsfeld'in "Dick, bu soruya cevap vermeyi düşünmüyorsun ya?" sözleriyle müdahale ettiği görülmüş. Bu müdahaleye tanık olanların, Irak'a savaş konusunda kimin 'patron' olduğuna dair -herhalde- hiçbir kuşkuları kalmamıştır. Perle'ün istifası savaşın hatalarını ortadan kaldırmadı; onun gidişi, tersine, zihinleri esas suçluya doğru hazırlamaya yaradı. Görünen o ki, şu aşamada, ABD savunma bakanı Donald Rumsfeld'in de, danışmak üzere oluşturduğu kurulun başkanının davranışını izleyerek istifa etmesi gerekiyor. Biraz 'erken' bulsanız bile yazmadan edemeyeceğim: Eğer ABD'deki askerî tesislerde henüz yoksa, Pentagon dahil her karargâha, şu gerçeğin herkesin göreceği bir levha haline getirilip asılmasında yarar var: "Hiçbir mâzeret başarının yerini tutamaz..."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |