T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ateşle oyun

İngiltere Dışişleri Bakanı Straw "Irak'a müdahalenin amacı ne petroldür, ne de İsrail'in güvenliği, diyordu, amaç Irak halkının özgür bir yönetime kavuşmasıdır."

Göz yaşartıcı bir Batı duyarlılığıydı bu. Herhalde İngiliz yönetimi, Çanakkale önüne savaş gemilerini gönderdiğinde de bir istila peşinde olmadıklarını, Osmanlı topraklarına uygarlık getirdiklerini düşünüyordu.

Bu kamuflaja diyecek yok. Batı sömürgeciliği hep böyle ilerledi.

Irak'a gerçekte ne gelecek? Amerika-İngiltere koalisyonunun elinde sihirli değnek var da, dokununca Irak'ta her şey süt liman mı olacak?

Bir ateşle oyun gerçekte Irak'ta oynanan...

Nerede duracağını kimsenin kestiremeyeceği bir belirsizlik.

Belki de şu: Petrolün kontrolünü ve İsrail'in güvenliğini elde bir olarak sağlayan, buna karşılık bölgeye derin bir istikrarsızlık ateşi veren bir süreç...

Bir diktatoryanın ardından gelen düzen arayışı...

Bu, başlıbaşına bir hercümerç zemini...

Araplar, Kürtler, Türkmenler, Süryaniler...

Bu, bir kavmi parçalanış halkası...

Barzaniler, Talabaniler, "İslamcı" Kürt grupları...

İdeolojik veya kavmi mikro parçalanışlar...

Sünniler, Şiiler, Hristiyanlar...

Bu, kavmi parçalanışla içiçe geçmiş bir dini – mezhebi parçalanış halkası...

Türkiye, İran, Arap ülkeleri...

Kavmi ve dini-mezhebi parçalanışla içiçe geçmiş bir akraba ilişkiler yumağı...

Türkiye-Kuzey Irak arasında özel bir "Kürt meselesi" hassasiyeti...

Amerika ve İsrail ekseninde ötedenberi oluşan bir başka "Kürt meselesi" hassasiyeti... Üretilen ve silahla donatılan umutlar ve reel politike çarpıp daha da bilenen öfkeler...

Çoğunluklar, azınlıklar...

Nasıl bir denklem kurulacak da tüm bekleyişler tatmin edilecek?

Bir kere daha hatırlayalım Başbakan Gül'ün "Pandora'nın Kutusu" uyarısını...

Türkiye gelecekten kaygı duyuyor ve ve en azından kendi güvenliği açısından mümkün olan tedbirleri almaya çalışıyor. Kuzey Irak'a ilişkin en ince detayları gözeten bir düzenleme çabası, bu kaygıların ürünü... Buna rağmen Amerika ile uzlaşılacak çerçevenin her şeyi çözebileceğine gerçekten inanılıyor mu?

İnanıldığından emin değilim.

Çünkü Türkiye bir tecrübeyi yaşayarak geliyor.

Lozan'da çözüldüğü düşünülen azınlıklar meselesi 80 yıldır gerçekten çözülmüş durumda mıdır?

Batı ile ilişkilerde hâlâ "azınlık" tarifi tartışmalı değil midir? Batı hâlâ "gayrı müslim azınlık" tanımını aşıp, Kürtleri de azınlık statasüne sokma arayışında değil midir ve bu çaba, Ankara'nın da yanlışları yüzünden 80 yıldır bir "Kürt meselesi" oluşumunda etkili olmamış mıdır? "Kürt meselesi", dağlarda ve Kuzey Irak'ta bulunduğu resmi makamlarca ifade edilen PKK-KADEK'li militanların varlığı (5 binli rakamlar) ve Körfez Harekatı'ndan bu yana geçen 12 yıl içinde Amerikan-İngiliz-İsrail marifetiyle potansiyel devlet halinde tanzim edilen Kuzey Irak Kürtleri'nin nihai hedefleri açısından Türkiye'nin hâlâ çözemedeği bir sorun iken girilen bir savaş ortamı... Silahlandırılan ve eğitilen 60 bin Kürt askeri...

Türkiye, PKK ile mücadele sırasında yararlandığı silahlı korucuları bile, normal ortama dönüldüğünde ne yapacağını tam çözebilmiş değil... Silahlı milisten düzenli orduya geçiş her zaman her ülkede sorun olmuş... Ne olacak Kuzey Irak'ın kimilerine göre milis, kimilerine göre düzenli ordusu?

Bir de "savaş patronları"nın "Irak Karzaisi", yani merkezi yönetimi ile tüm parçacıkların ilişkisinde ortaya çıkacak sorunları hesaba katmak gerekiyor...

Amerika ve İngiltere, kaç zamandır "Iraklı muhalifler" ile toplantılar düzenliyor, ancak muhalif simalarca yapılan açıklamalar, ortaya henüz herkesi tatmin edecek bir formülün çıkmadığını gösteriyor.

Türkiye açısından baktığımızda alınan bütün taahhütlere rağmen, uzun bir kargaşa dönemine girildiğini görmek ve güvenlik alanındaki tehlikeyi büyütecek sürprizlere hazır olmak lazım.

Bölge açısından da sırf Irak çerçevesinde bakıldığında bile derin bir kargaşa dönemi başladığı muhakkaktır. Bölge ülkeleri, Türkiye'nin sergilediği aktif barış çabalarına karşı soğuk ve mesafeli davranmakla ne kadar basiretsiz hareket ettiklerini göreceklerdir.

İngiltere Dışişleri Bakanı ne derse desin, bu savaşın ilk ürünü petrole hakimiyet ve İsrail'in bir düşmanının daha yere serilmesidir. Bölgeye sunulan istikrarsızlık ise, geri kalan ülkelerin (Türkiye, İran, Pakistan) müzmin başağrısı olacaktır.

Peki ya Amerika ve İngiltere'nin durumu...

Onların ödeyeceği bedeli de zaman gösterecek.

Bizde rüzgar eken fırtına biçer diye çok bilinen bir söz var....

Amerika-İngiltere ve İsrail'in bir süredir dünyaya haddinden fazla rüzgar ektiği açık...


24 Şubat 2003
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED