T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Haklı olmak ve haklı çıkabilmek

Hukuk Fakültesi'nde hocalarımız "hukuk nosyonunu" anlatırken bir noktanın altını çizerlerdi: "Hukukta, haklı olmak kadar, haklı çıkmak da önemlidir."

Bu söz, hukukta olduğu kadar, politikada da önemlidir, hatta politika bir anlamda "haklı çıkabilme sanatıdır." Maalesef, politikacılarımız bu gerçeğin pek farkına varamamışlardır. Bu sebeple de, Türkiye haklı olduğu birçok davada haklı çıkamamıştır.

Kıbrıs davasında Türkiye, meşru haklarını kullanarak adadaki EOKA zorbalığına son vermiştir. Ancak, gerek Batı kamuoyunda, gerekse uluslararası platformlarda "işgalci bir ülke" görüntüsü vermekten kendisini kurtaramamıştır.

Almanya'da bir televizyon yorumu

Almanya'da WDR televizyon yapımcılarından Gadatch Bulgaristan'dan zorla sürgün edilen Türkler'in dramını ele alan "kendi kalesine atılan gol" isimli bir belgesel yapmıştır. Bu belgesel, Bulgaristan'daki sürgün faciasını anlatan, seyrederken göz- yaşlarınızı tutamayacağınız bir yapımdır.

Fakat burada, bu belgeselden bahsetmemin sebebi, içeriğinden çok ona verilen isme dikkat çekmek içindir. Yapımcı bu belgeselde, Türkiye'nin, bu facia karşısındaki tutumunun ne kadar haklı olduğunu, ancak, buna rağmen politikası ve davranışlarıyla, kendisini ne kadar haksız duruma düşürdüğünü anlatmak istemiştir. Bu sebepledir ki, onun fikrine göre, Türkiye kendi kalesine "gol" atmıştır.

Pekçok misal

Siyasi tarihimizde "kendi kalemize gol atmış" durumuna düştüğümüz pekçok olay vardır. Günümüzde de, bu durumun çarpıcı bir misâlini "Irak" konusunda yaşamaktayız. Irak konusunda Türkiye'nin tutumu nedir? Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye, Irak'ta çıkacak bir savaşa kendi çıkarlarına ters düşecek bir pozisyonla katılmak istememektedir. Böyle düşünmekte de haklıdır. Ancak, gerek iktidar partisi, gerek hükümet bu konudaki davranışlarını, kararlarını haklı gösterebilmiş midir? Öyle sanıyoruz ki, Türkiye, yine yüzde yüz haklı olduğu bu konuda dahi, haksız duruma düşmüştür.

Irak konusu

Irak konusunda, AKP'nin, hükümetin ve hatta Sayın Cumhurbaşkanımız'ın açıklamalarına bir göz atalım: Sayın Tayyip Erdoğan'ın basın toplantılarında ve grupta yaptığı konuşmalarda, şu nokta dikkat çekicidir; "Türkiye, komşusu ve Müslüman olan bir ülkeye savaş açarsa, Müslüman bir ülkenin, bir başka Müslüman ülkeye savaşmış olma durumundan ötürü, yarın Irak halkına karşı savunamayacağı bir ithamla karşılaşabilir."

Bu açıklamalar, aklımıza iki suali getirmektedir: Birincisi, Irak'ın yerinde bir Hristiyan ülke olsaydı, savaş kararını daha mı rahat alırdık?.. İkinci sual, Irak'a karşı savaşa girmek Irak halkı arasında prestijimizi azaltacak mıdır? O halde, İncirlik'ten her gün kalkıp, Irak'ı bombalayan "Çekiç Güç"'ün sortileri de aynı sonucu doğurmuyor mu?

Meşruiyet konusu

Gerek hükümet, gerekse Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 92. maddesine atıf yaparak, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi veya ülkede yabancı askerlerin konuşlandırılmasına karar verebilmemiz için, "BM Güvenlik Konseyi"nin yeni bir karar almasının gerekmekte olduğu ve böyle bir karar alınmazsa, TBMM'nin bu konuda alacağı kararın "meşru" sayılamayacağı anlamında açıklamalarda bulunmuşlardır.

Kararların meşruiyetinin sadece BM Güvenlik Konseyi'nin alacağı kararlara dayandırılması yanlıştır. TBMM'nin savaş konusunda alacağı kararların meşruiyeti, meşru savunma hakkının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Güvenlik Konseyi, Irak konusunda yeni bir karar almazsa, Amerika tek başına Irak'a karşı savaş açarsa, TBMM asker gönderme veya konuşlandırma hususunda bir karar alamayacak mıdır? Güvenlik Konseyi kararı olmadan, TBMM böyle bir karar alırsa, Cumhurbaşkanımız "Bu karar uluslararası hukuka göre meşru değildir" diyerek, kararı veto mu edecektir?

Üslup hatası

Diğer taraftan, AKP Sayın Başkanı'nın konuşmaları, medya tarafından yanlış anlamalara sebep olmuştur. Sayın Tayyip Erdoğan'ın AKP grubunda yaptığı konuşmadan bahseden bir gazete, haberi "Erdoğan meydan okudu" gibi bir manşetle duyurmuştur. Başka gazeteler ise, bu konuşmayı "Amerika'ya karşı rest çekme" olarak değerlendirmişlerdir. Bu konuşmanın kamuoyunda algılanması, "Amerika bize istediğimiz parayı verirse taleplerini kabul ederiz, yoksa reddederiz" şeklinde olmuştur.

Türkiye, Irak'a karşı yapılacak bir müdahalede, Amerika'ya bazı kolaylıklar gösterecekse, elbette bu sebeple uğrayacağı zararların telâfisi için gereken taleplerde bulunacaktır. Ancak, bunun bir usûlü ve üslûbu vardır ve bu konuda da üslûp hatası yapılmıştır. Konu o hale gelmiştir ki, kamuoyunda şu kanaat oluşmuştur: Amerika istediğimiz parayı verirse, biz de onun isteklerini kabul ederiz.

Gerçek bu değildir ama bu imaj yaratılmıştır. Bunu istismar etmek isteyenlerin yarın, "Mehmetçiğin kanını para ile satıyorsunuz" şeklindeki suçlamalarına, ne cevap verilecektir? Hangi siyasi parti, hangi kurum, böyle bir iddianın altından kalkabilir?

* * *

Türkiye, Irak harekâtına katılıp katılmama kararını kendisi verecektir. Bu karar verilirken, ülkenin uğrayacağı ekonomik ve siyasi zararlar elbette gözönüne alınacaktır. Bu, Türkiye'nin en tabii hakkıdır. Ancak, Türkiye bu denli haklı olduğu bir konuda acaba haklı çıkabilmekte midir?

Shakespeare'in bir eserinde kullandığı meşhur bir cümle vardır: "Olmak veya olmamak…işte bütün mesele…" Biz de buna benzeterek diyoruz ki, "Haklı olmak yetmiyor…Haklı çıkabilmek…İşte bütün mesele…"


24 Şubat 2003
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED