AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yargıcına güvenmeyen hukuk devleti olur mu?

Ali Bayramoğlu dikkatimizi çekmese ("Yolsuzluklar ve devlet sırrı", 4 Aralık 2004) hiçbirimizin (hadi abartmayayım, hiç değilse benim) haberi olmayacaktı. Bayramoğlu iş gereği "müdavimi" olduğu siteler arasında dolaşırken Adalet Bakanlığı'nın sitesinde yeni "Devlet Sırları Kanun Tasarısı" ile karşılaşmış ve haklı olarak çok enemli gördüğü bu tasarıyı köşesine taşımıştı. Yazısı şu satırlarla bitiyordu: "Bu kanun tasarısı AKP'nin tasarısı... İktidarda olup, bu denetimsizliği pekiştirenlerin daha sonra sistemden şikayet etmeye ne kadar hakları olur? Türkiye'nin en önemli sorunu hâlâ devlet-siyaset ve devlet-toplum ilişkisidir. Bunu kimse unutmamalı."

Doğru söze ne denir?

Bayramoğlu'nu izleyerek söz konusu "site"ye ben de girdim. Evet söz konusu tasarı, "Görüşe Gönderilen Kanun Tasarıları" başlığı altında öylece karşımızdaydı. Söz konusu tasarıyı (ve gerekçesini) ben de dikkatle okudum. Ve şöyle bir sonuca vardım: Aslına bakacak olursanız, Tasarı'nın gerekçesinde durum çok özlü bir biçimde özetlenmişti: "Devlet sırrı ve gizliliği kavramları kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için...."(!)

Gerekçe yerden göğe kadar haklı; gerçekten de bu iş haddinden fazla zordur....

Önümüzdeki metni okuduğumuzda açıkça anlaşılıyor ki bu konuda Tasarı da çok zorlanmış. İsterseniz atlayarak da olsa madde madde gidelim: Tasarı'nın "Devlet sırrı" tarifi şöyle: "Devlet sırrı, yetkili bulunmayan kişilerce hakkında bilgi sahibi olunması hâlinde, Devletin güvenliği, milli varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni ve dış ilişkilerini tehlikeye düşürebilecek her türlü bilgi ve belgelerdir."

İsterseniz burada bir ara verip, bu tanımı "analitik" sözgeçten geçirmeye çalışalım: Önümüzdeki tanım devletin "güvenliği", "bütünlüğü" ve "dış ilişkileri" çerçevesinde kalındığı müddetçe doğru olsun. İyi ama tanımda yer alan "milli varlık" ve de özellikle "anayasal düzen"e ilişkin tehlike yaratacak "her türlü bilgi ve belge" ne demek oluyor?

Hepiniz bildiği gibi "milli varlık"tan anlamamız gereken şey haddinden fazla "soyut" bir şeydir ve bunun "bilgi ve belgesi" olmaz. Dolayısıyla bu bahsi geçelim...

Ama sıra devletin "anayasal düzeni"ni tehlikeye düşürebilicek her türlü bilgi ve belgeye gelince, bu konuda "devlet sırrı" diye bir engelden söz edebilmek mümkün müdür? Tabii ki değildir; çünkü "anayasal düzen" dediğimiz yapı, herşeyden önce anayasanın ve yasaların açıklığını ("aleni"liğini) yani "sır perdesi arkasında olmaması"nı gerektiren bir yapı değil midir? Eğer bir demokraside, bir hukuk devletinde "anayasal düzen"i tehlikeye düşürebilecek her türlü bilgi ve belge de "devlet sırrı" kalkanı arkasına gizlenebilecekse, geriye ne kalır?

Sizi bilmem ama bu türe giren bir "devlet sırrı"na en iyi örnek olarak benim aklıma şu "bilgi ve belgeler" geliyor: Diyelim ki, ülkede birileri "anayasal düzeni" tehlikeye düşerebilecek bir girişim içindeler ve bu girişim gerekli ve yeterli "bilgi ve belgeler" ile sabit hale gelmiş. Bu durumda ne olacak? "Bu bir 'devlet sırrı'dır" diyerekten öylece beklenilecek mi yani?

Şaka bir yana, bir ülkede devletin "anayasal düzeni"ni tehlikeye düşürebilecek her türlü bilgi ve belgenin "devlet sırrı" faslına sokulmasıyla herhalde (hukuk devleti sıfatını taşıyanlardan söz ediyorum) ilk kez karşılaşılıyor. Mutlaka öyle olmalı, çünkü Tasarı'yı kaleme alanların sandığının aksine, demokrasilerde "anayasal düzen" sırlar arkasındaki devletten önce toplumun göz kulak olduğu bir yapıdır.

Tasarı'nın "Madde Gerekçeleri" başlığı altında yer alan bölümünde bu devlet sırlarına ilişkin şöyle bir açıklama da yer alıyor: "Maddede sözü edilen bilgi ve belgelerin kapsamı konusunda bir kuşku bulunmayıp bunlar, Devletin sahip olduğu her türlü veri ile yazılı, basılı veya çoğaltılmış dosya, evrak, kitap, dergi, broşür, etüt, mektup, program, talimat, kroki, plan, film fotoğraf, teyp ve video kaseti (...) gibi taşıyıcılar ve donanımlardır."

Tamam, mektup, kroki, plan, talimat ve benzerlerini anladık ama şu "kitap" ve "dergi"ler ne oluyor?

Demek ki "Devletin sahip olduğu" bazı "kitap ve dergiler" de sırasında "devlet sırrı" kapsamına girebilecek!

Ali Bayramoğlu yazdığı için Tasarı'nın "Devlet sırrını belirleme yetkisi"ni teslim ettiği makamlardan ve bu bilgi ve belgelerin Yargı organlarınca istendiğinde nasıl bir süreç izleneceğinden uzun uzadıya söz etmeyeceğim. Ancak yine de işin Yargı faslına yönelik olarak: birkaç söz etmek gerekiyor: Tasarı'nın 10. maddesi, "çok gizli" gizlilik dereceli bilgi ve belgelerin Yargı organları tarafından talep edilmesi durumunda son sözü "Devlet sırrını belirleme yetkisi"ni elinde bulunduran "ilgili merciler"e bırakıyor.: "Yargı organı tarafından bu gerekçe yeterli görülmediği takdirde, ilgili mercilerin en üst amirine müracaat olunabilir. İlgili mercilerin en üst makam ve kurulunun söz konusu bilgi ve belgeleri vermeme hususundaki kararı kesindir."

Yani lafın Türkçesi, "devlet sırrı"nı belirleme yetkisini elinde bulunduran "üst amirler" Yargı'dan, dolayısıyla yargıçtan mal kaçırabilecekler! Bir hukuk devletinde böyle bir uygulama olabilir mi? Yargı'sına ve dolayısıyla Yargıcı'na güvenmeyen bir hukuk devleti görülmüş bir şey midir?


29 Aralık 2004
Çarşamba
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED