AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Birinci gün: 'Jandarma halka ateş açtı...' İkinci gün: 'Halk jandarmaya ateş açtı...'

10 Ağustos 2001 Cuma gecesi Konya'nın Ahırlı ilçesinin Akkise beldesindeki "askere uğurlama" töreninde halkla jandarma arasında olaylar çıktı, bir kişi öldü. Türkiye'nin üç büyük gazetesinin muhabirleri Akkise'de bir gün boyunca çalıştılar ve bu haberler 12 Ağustos'ta yayımlandı. Üç gazete de olaylardan jandarmayı sorumlu tutuyordu. Fakat 13 Ağustos'ta "yaklaşım" tümüyle değişti.... Nedenini tahmin ediyorsunuzdur...

Hürriyet (12 Ağustos 2001), "DEHŞET GECESİ" başlığını uygun görmüştü habere... Gazeteye göre, 10 Ağustos gecesi Akkise'de meydana gelen olay, asker uğurlama eğlencesi düzenleyen gençlerden kimlik isteyen jandarmanın sert tutumundan kaynaklanmıştı: "Jandarmalar, 'Herkes kimliğini çıkarsın' deyince, eğlencelerinin kesilmesinden rahatsız olan gençlerden bir bölümü, 'Bu da nereden çıktı?' diyerek kimlik göstermek istemedi. Asker adayı gençlerden bazıları da 'biz de askeriz' diyerek sevk belgesini göstermek istedi. Asker adayı gençlere, jandarma erlerinden biri 'başlarım sizin gibi askere' deyince, gerginlik tırmandı. Jandarmalar, üzerinde kimlik bulunmayan iki genci götürmek isteyince, önce kahvede bulunan gençler ve daha sonra da meydanda toplanan kalabalık karşı çıktı."

Milliyet'in de bu şekilde aktardığı tartışmanın ardından kısa bir itiş kakış yaşandı ve jandarmaların başındaki Astsubay Üstçavuş Recep Karabacak'ın emriyle, köyde bulunan 20 asker köyden ayrıldı.

Saat 22.00 sıralarında yaşanan bu olaylardan bir saat kadar sonra bu kez Ahırlı Jandarma Bölük Komutanı Kıdemli Üstçavuş Ali Çalışkan komutasındaki 100 kadar jandarma, 8 araçlık bir konvoyla beldeye geldi, köy meydanı kuşatıldı ve Çalışkan elinde Kalaşnikof tüfekle bir masanın üstüne çıkarak "Nedir sizden bu çektiğim" diyerek konuşmaya başladı. Ve sonra (gene Hürriyet'ten):

"Meydanda toplananlarla jandarma arasında itiş-kakış başlayınca Üstçavuş Çalışkan, havaya üç el ateş etti, ardından jandarmaların da havaya ateşi başladı. Meydandaki kalabalık panik içinde kaçarken; jandarmanın kurşunlarına hedef olan Hasan Gültekin yere düştü…"

Milliyet ve Sabah da ilk gün bu çerçevede sundular haberi... Türkiye'nin üç büyük gazetesinin, bir haberi her yönüyle ele alabilmek için yeterli bir süre olan 24 saat boyunca çalıştıktan sonra okurlarına duyurdukları haberler işte böyleydi...

… VE ERTESİ GÜN: 'HALK ATEŞ AÇTI'

Ertesi gün, başvurulan kaynakla birlikte haberler de değişiverdi… Hürriyet'in başlığı (13 Ağustos) "KÖYLÜLER ATEŞ AÇTI" şeklinde tasarlanmıştı... Tırnaksız yayımlanan bu söz, Jandarma Bölük Komutanı Ali Çalışkan'a aitti.

Hürriyet gibi Sabah ve Milliyet de bambaşka bir "resim" sunuyordu okurlarına: Bir gün önceki "paniğe kapılarak kaçışan halk ve rastgele ateş açan jandarma" görüntüsünün yerini "Paniğe kapılarak kaçışan jandarmalar ve taş ve sopalarla onlara saldıran halk" görüntüsü almıştı.

Askeri yetkililer bu sözleriyle gazetecilere bir anlamda "dün yazdıklarınız yalan" demiş oluyordu ama gazeteciler, sorulması gereken bir sürü soru olmasına rağmen, bu açıklamaları olduğu gibi aktarmakla yetinmişlerdi. O günlerde Medyakronik'te şöyle yazmışız:

"Durum şöyle: Türkiye'nin üç büyük gazetesi, çok önemli, çok kritik bir gelişme üzerinde en az 24 saat çalıştıktan sonra olayı haberleştiriyorlar… 12 Ağustos pazar günü verdikleri haberlerden, jandarma kurşunlarına hedef olan köylülerden birinin öldüğünü, beşinin de yaralandığını öğreniyoruz… O kadar… Ortada ne 'köylülerin ateş açtığı' var, ne 'yaralı askerler' ve ne de 'hasarlı araçlar…' Bu nasıl gazetecilik ki, gözönünde meydana gelen bir olayda yaralanan (üstelik ikisi ağır şekilde) 20'den fazla asker saptanamıyor? Ve bu nasıl gazetecilik ki, ertesi gün, 'askeri yetkililer'in bu yeni bilgileri içeren açıklamalarını, derhal akla getirdiği soruları sormadan olduğu gibi yayımlıyor…"

GAZETECİ SORULARI...

Onların sormadığı soruları Mazlumder, yörede gerçekleştirdiği araştırmanın ardından sormuş... O soruları da, belki meslektaşlarımızın işine yarar diye yayımlamışız:

"Yaralandığı iddia edilen askerlerin kimlik bilgileri neden verilmemiştir? Gerçekten olay sırasında mı yaralanmışlardır?.. Yaralandığı iddia edilen askerleri kimler yaralamıştır, bu olayla ilgili gözaltına alınanlar var mıdır?.. Tahrip edildiği iddia edilen araçlar nerededir, eğer tahrip edildiyse neden basına ve resmi yetkililere gösterilmemiştir?.. Yaralanan askerler ve tahrip edilen araçlar neden iki gün sonra açıklanmıştır, deliller mi karartılmak istenmektedir, yaralanan askerler ve tahrip edilen araçlar var ise niçin olaydan hemen sonra açıklanmamıştır."

Nasıl, güzel sorular değil mi?

14 Ağustos'ta konuya ilişkin yeni bir gelişme oldu, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporu açıklandı… Tıpkı "askerî yetkililer"in açıklamaları gibi, bu da adı konulmamış bir tekzipti gazeteler için ama, tıpkı ilk açıklamada olduğu gibi büyük basın bu açıklamayı da hiç sorgulamaksızın, olduğu gibi duyurdu okurlarına: Hürriyet: "İçişleri, Akkise'de jandarmayı haklı buldu…", Sabah: "Akkise raporu: Jandarmaya karşı mukavemet edildi…"

Milliyet, artık bilmiyoruz neden, İçişleri Bakanlığı'nın raporunu haberleştirmemişti...

'YAZIKLAR OLSUN' TONUNDA...

Akkise Belediye Başkanı ve mahalle muhtarlarının bu rapora ilişkin açıklamaları "yazıklar olsun" tonundaydı ve hiç kuşkusuz bu sitemin bir kısmı da basına yönelikti:

"Şimdi soralım: 10 Ağustos Cuma akşamı ve 11 Ağustos Cumartesi günü Bozkır Devlet Hastanesi'ne, Yalıhüyük Ahırlı sağlık ocaklarına, Seydişehir Devlet Hastanesi ve SSK hastanelerine, başhekim ve doktorlarına sorup hastane kayıtlarına bakalım.

Bir er, erbaş veya astsubay yaralı olarak veya bir çizik için hastaneye gelmişler midir? (...) Sözkonusu ön raporu, Belediye Başkanı olarak ben, muhtarlarım ve Akkise halkı olarak kabul etmiyoruz. Bizim için gerçeklerle uzaktan ve yakından alakası olmayan, son derece hissi ve önyargılı olarak hazırlanan bir rapordur."

Üç günlük dizimiz burada bitiyor. İsterseniz ana fikri bir kez daha tekrarlayalım: Bugünlerde gazeteleri dolduran "askeri yolsuzluk", askerlerin adlarının karıştığı "toplu mezarlar" vb. haberlerini iyi bir gelişme olurak görün ama ihtiyatı da elden bırakmayın; tornistan her an mümkündür. (A.G.)


'Kadınların bağırsaklarını izlerken iyi de...'

Milliyet yazarı Ece Temelkuran'ın "Kadınların birbirine girdiği" televizyon programlarını ele aldığı "Kontrolsüz güç, güç değildir-1"ini o kadar istememize rağmen değerlendirememiştik... Buna üzülürken, aynı temadan ikinci yazı geldi. Bu kez konu, merakla beklenen "kadın erkekler" programı... Temelkuran, basındaki "bu kadar da olmaz ki canım"ın tam tersi bir zaviyeden bakıyor meseleye. Bize haklı göründü, bakalım siz ne diyeceksiniz (kısa bir bölüm tabii):

Birkaç yıldır, dozu hızla artarak, kadınların bağırsaklarını izliyoruz televizyonda. Hep kadınların düşkünlüğü... Kadınlar kavga etmeye başlayınca rating yükseliyor; reklam verenler parayı didişen kadınlara kaydırıyor, reklam payı büyüdükçe kadınlar daha da şirretleşiyor. Derken televizyon asabi ve oynak kadınlar hamamına dönüşüyor: Semra'anımlar, Kuşum Aydın ve "ekran teyzeleri", Seda Sayan ve "ablaları", Serap Ezgü ve "kurbanları" göbek taşında keseleniyor da keseleniyor.

(...)

RTÜK Başkanı Fatih Karaca geçen hafta bir açıklama yaptı. Dedi ki: "Eğer erkeklerin kadın kılığına girdiği program yayımlanırsa kurulu olağanüstü toplantıya çağırırım. Zaten rating hesabı da sağlıklı değil." Günaydın güneş! Yeşil ovalar! Kadınların bağırsaklarını deşen kontrolsüz ekran tekeri iyi, ama sıra erkeklere gelince bi' dak'kaaa! Orada duracaksın! Orada devlet işe el koyar, orada bütün "zinde kuvvetler" ayağa kalkar.

Ben de diyorum ki şimdi: Madem bir işe başlandı, tamamlansın. Madem kadınların ipliği pazara çıktı, para için kaç erkeğin topuklu ayakkabı giyip, ağda yaptıracağı da görülsün. Bu memleket bu yüzü de görsün; lunapark aynasında buraları da eğilsin, bükülsün bu ülkenin. Erkekler niye "temiz" kalacak ki?! Para kadınları şirretleştiriyorsa, erkekleri de en büyük korkularıyla yüzleştirsin!


29 Aralık 2004
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED