AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Tarih 3 Ekim olmasaydı...

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde geçen 2 yıllık süre zarfında o kadar büyük bir sirkülasyon sağlandı ki, ortaya ilginç bir gündem alışkanlığı çıktı. Avrupa Birliği arada bir aktif hale gelen gündem olmaktan çıkıp tümüyle bir tartışma zemini halini aldı. Sürecin gerektirdiği yasalara, reformlar ve bunlara bağlı uygulamalar da zaten heyecan verici olduğu için ülke tümüyle bir hedefe yöneldi. O hedefin endikasyonlarını konuşur oldu...

Bunun üzerine şimdi 17 Aralık Türkiye'nin önüne yeni bir tarih, yeni bir randevu konulmuştur. Bütün gözler 3 Ekim 2005'e; yani, ülkenin AB kapısından içeriye ilk adımı atacağı zamana çevrilmiştir.

Aslında bu görüntü ve hedef netliği büyük ölçüde hükümetin işine yarayan ve icrayı kolaylaştıran bir faktördür. Sonuçta, sıklığı düşük olsa da dış politikayla ilgili olaylar her durumda içeride yapılacaklardan daha yüksek bir halkla ilişkiler imkanı sağlamaktadır. İktidarların işini kolaylaştırmaktadır. Kıbrıs gibi, problemli alanlar hariç kamuoyunu ile hükümet arasındaki bağı da dış politika aksiyonları zenginleştirmektedir. Bunu, futbol takımlarının Avrupa kupalarında başarı sağlamasına benzetmek mümkündür...

AK Parti hükümeti de geride kalan 2 yıllık süre içinde AB ile ilişkileri; hatta Başbakan Erdoğan'ın şahsında İsrail, Filistin ve bütün olarak Ortadoğu politikalarını yönetirken arkasındaki taraftar desteğini korumayı başardı. Toplumda, AB yanlılığının 17 Aralık sonrasında yüzde 80'lere çıkması da bunun bir göstergesidir.

Ne var ki zaman hızla ilerliyor ve herşeye rağmen yeni bir gündem ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu da yine doğrudan AB süreciyle ilişkili bir durumdur. Müzakere tarihi Ekim ayına verilmiştir ancak, eğer daha erken bir tarih alınsaydı hükümet de Avrupa Birliği gündemini değiştirmek niyetindeydi. Açıkça, artık Avrupa'yı daha az konuşma eğilimi bulunuyordu. Verilen tarih, böyle bir niyetin gerçekleşmesini imkansız kılmaktadır. AB'yi konuşmak ve tartışmak bir süre daha kaçınılmaz görünmektedir.

Şimdi, hükümet için öncelikli konu 3 Ekim'e kadar geçecek süre zarfında toplumdaki AB desteğini korumak ve bu desteği yöneterek tümüyle kendi damgasını taşıyan reformları devreye sokmaktır. Orman arazileriyle ilgili anayasal düzenlemeyi içeren 2B de, YÖK Yasası'nı değiştirmek de bu tanımın içine girmektedir.

Zira, yeni dönemin özelliği dış politikadaki atakların veya adımların eskisi kadar toplumsal destek garantisi içermeyeceğidir. AB çerçevesinde bulunmak eskisi kadar fayda sağlamayacaktır. Özellikle de içerinin gündemi ertelenemez noktaya gelmişken...

Kaldı ki, Türkiye sadece 3 Ekim'e değil, aynı zamanda Kıbrıs gibi görünüşte dış, gerçekte iç sorun olan bir paketi de çözümlemek zorundadır.

Özele yeni dönem, her açıdan Ak Parti için aynı zamanda yeni bir icraat tecrübesi anlamını taşımaktadır.

Böyle değerlendirilirse, Avrupa Birliği sürecindeki tecrübeyi içeride model olarak kullanmak da anlamlı olabilir. Sorunları ve öncelikleri reform paketleri haline çevirip zaman yaymadan yüksek bir tempoyla kanunlaştırmak Ak Parti'ye önceki denemelerde yaşadığı sıkıntıları bir kez daha yaşatmayabilir.


29 Aralık 2004
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED