T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
H A Y A T 27 KASIM 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Karikatür
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Kültür-Sanat
  Hayat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Abdullah MURADOĞLU

Dün ile bugün arasında bir Osmanlı âşığı:
EMİR ŞEKİP ARSLAN

Beyrutlu köklü bir Dürzi aileden gelen Emir Şekip Arslan, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayarak paylaşma planlarına karşı büyük bir savaşım verdi.

"Biz Osmanlı İmparatorluğu âşıklarıyız ve son karış toprağımıza kadar ona sadakatle sahip çıkacağız. İslam'ın kendine olan itimadının giderek artacağını ve davanın gün geçtikçe şehitler cezbedeceğini ümit ederek ata yurdunu savunmaya devam edeceğiz ".

Bu sözler Teşkilat-ı Mahsusa ile ilgili hazırladığımız dizide ismi geçen Emir Şekip Arslan'a ait. Dizide Abdulreşit İbrahim, Abdulaziz Çaviş, Şeyh Salih Şerif et-Tunisi ve Ali Başhamba hakkında detaylı bilgiler veremeyişimiz haklı olarak okurların sitemine neden oldu. Fırsat buldukça bu kişiler hakkında bilgiler vermeye devam edeceğiz.

KUZENİNİ HÜSEYİN CAHİT SANIP ÖLDÜRDÜLER

Osmanlı İmparatorluğu dağılmasın diye canla başla çalışanlardan biri Şekip Arslan'dı. Bir Osmanlı Türkü'nden daha fazla Osmanlıcı olmakla itham edilen Arslan, köklü bir Dürzi ailesine mensup. 1869'da Lübnan'ın Şuveyfe kazasında doğan Arslan, bir Maruni okulunda eğitime başladı. Beyrut'ta Medrese-i Sultaniye'de Mısırlı din bilgini Muhammed Abduh'un talebesi oldu. Gençlik yıllarında şiirle uğraştı. Dürzi gelenekleri içinde yetişmesine rağmen, dini düşünce yapısına yenilikçi Sünni ekol damgasını bastı. Çeşitli gazetelerde yazı yazan Arslan, İttihat ve Terakki hareketini destekledi. Arslan ailesi, 1909'daki 31 Mart Vakası'na bir de kurban verdi. Şekip Arslan'ın kuzeni Muhammed Mustafa Emir Arslan 1908'de Lazkiye Mebusu seçilmişti. 31 Mart Vakası'nın olduğu gün, bir mebus heyetiyle Meclis'ten çıkıp faytona bindi. Arabası yolda asiler tarafından durduruldu. Asiler Mustafa Arslan'ı Tanin yazarı ünlü İttihatçı Hüseyin Cahit'e benzeterek katlettiler.

ŞAM BAHÇELERİNİ KORUYAMAZSINIZ!

Şekip Arslan 1911'de Osmanlı subayları ve gönüllülerin Libya'ya gitmesini savunanlar arasındadır. Kendisi de adamlarıyla cepheye gitti. 1911-12 yılları arasında El-Müeyyed'de makaleler yayınlayarak Batı karşısında Osmanlılığı savundu. Arslan'a göre Trablusgarp meselesinin hafife alınması, İslam dünyasını ve özellikle Arapları düşündüklerinden çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya getirecekti. Çünkü Avrupalıların gözünde İslam, birbirine bağlı zincir halkaları gibiydi. Arslan şöyle diyordu: "İslam'ın içine düştüğü belaların tek sebebi, kötü danışmanlar tarafından yönlendirilen idarecilerin başta işi sıkı tutmamasıydı. Bu danışmanlar yöneticilere şunları söylüyorlardı. 'Memleketinizin geri kalan kısımları, hiçbir faydasını görmediğiniz yerleri savunmanıza gerek bırakmayacak kadar geniş ve büyüktür.' Azıcık bir ihmalin büyük zararlara yol açacağını unutmuş gibiydiler. Trablusgarp Savaşı sırasında Mısır'da Refik el-Azm Bey bana, 'Şimdi Trablus'un çölleriyle uğraşacak durumda değiliz' demişti. Kendisine 'Trablus'un çöllerini koruyamayan Şam'ın bahçelerini hiç koruyamaz' diye cevap vermiştim. Nitekim öyle oldu."

İHANETLERE KARŞI ÇIKTI

Arslan, Balkan Savaşlarında da Mısır Kızılayı'nı muhacirler için seferber etti. 1913'te kurulan İttihat Terakki Hükümeti'nin amaçlarını Arap halka anlatma görevini üstlendi. Şeyh Abdülaziz Çaviş'le birlikte Medine'de bir üniversite açılması için giden heyette yer aldı. İttihatçı-İtilafçı, Arap-Türk ayrılığını ortadan kaldırmak macıyla kurulan Cemiyetü'l-Hayriyyetü'l-İslamiyye'de de o vardı. Bütün mesaisini Osmanlı'nın ayakta kalması için harcayan Arslan, yabancı devletlerle işbirliği yapan ayrılıkçı Arapların saldırısına maruz kalmayı da göze alıyordu. O bir Batı devletinin sağlayacağı özerklik içinde yaşamaktansa Osmanlı'nın insanı sıkmayan yumuşak sistemi içinde yaşamayı savundu. Osmanlı yönetim erkini bu yumuşak sistemi kurmaya teşvik etti. Enver Paşa'ya güvendi. Ne var ki Birinci Cihan Harbi, hükümetin iyi niyetli reform çabalarını sekteye uğrattı.

Aliya İzzet'i bile etkiledi

Şekip Arslan, 1914'de Havran Mebusu seçildi. Araplara karşı sertlik yanlısı siyasi bir tutum izleyen Suriye Valisi Cemal Paşa'yla ters düşmesi Osmanlı birliğinin zedelenmesine karşı duyduğu hassasiyetten kaynaklanıyordu. Bu eleştirileri açıkça ifade etmesi Cemal Paşa'nın düşmanlığını üzerine çekti. Anılarında şöyle diyordu: "Savaş şartları değişip İngilizler Filistin'de ilerleme kaydedince Cemal Paşa'nın işleri tersine döndü. Suriye'deki komutanlık görevinden alınıp İstanbul'a gelince taraf değiştirip benimle yakınlık kurmaya çalıştı. Herşeyi değiştiren ama kendi hiç değişmeyen Allah ne yücedir."

KANAL'DA SAVAŞTI

Şekip Arslan, Kanal harekatına Dürzi gönüllülerle birlikte katıldı. 1917 sonlarında Enver Paşa tarafından özel bir görevle Almanya'ya gönderildi. Görevi, Alman yönetim çevrelerindeki gelişmeleri izlemekti. Aynı çevrelerde Azerbaycan ve Dağıstan'ın bağımsızlığı için girişimlerde bulundu. Berlin'den İstanbul'a dönerken Nikolaev Limanı'nda Şeyh Abdülaziz Çaviş'in de aralarında yer aldığı dostlarıyla karşılaştı. Enver, Talat ve Cemal Paşaların İstanbul'dan gizlice ayrıldıklarını bu esnada öğrendi. Rusya üzerinden Berlin'e, oradan İsviçre'ye gitti. 1920'de Berlin'de Enver Paşa ile buluşan Emir Şekip, Talat Paşa'nın isteğiyle Berlin Şark Kulübü'ne başkan oldu. 1921 'de Enver Paşa ile Moskova'da Çiçerin'le buluştu. Aynı yıl Cenevre'deki Suriye-Filistin Kongresi sekreterliğinde bulundu. 1922'de Cenova'da, Mazlum Halklar Birliği Kongresi'ne katılıdı. Londra'da Milletler Cemiyeti'nin Suriye ve Filistin için alınan manda kararını tescil etmesini protesto etti.

Enver Paşa'nın 1922'de şehadet haberiyle sarsıldı. Son bir kez Suriye ve Türkiye arasında bir Türk-Arap federasyonu için çabaladı. 1923'te cumhuriyet ilan edilince yapacak bir şey kalmadığına kani oldu. Ayakta tutmak için didindiği imparatorluk elden çıkmıştı. Bu arada Mersin'e yerleşti. 1924 ortalarında ailesiyle buluştu. İsviçre'ye gidip sürgündeki Arap liderlerle temasa geçti. 1925'de tekrar Mersin'e geldi. Birkaç ay kaldıktan sonra İsviçre'ye yerleşti. Fransızlara karşı başlatılan Arap başkaldırışının yurt dışında sözcülüğünü yaptı.1926'da sadece Suudi Arabistan yönetimi ona pasaport vermeyi kabul etti.

28 YILLIK SÜRGÜN

Şekip Arslan Suriye ve Filistin davasının uluslararası arenada en önemli sesiydi. Yanısıra Cezayir, Tunus ve Faslı arkadaşlarıyla birlikte Kuzey Afrika'nın bağımsızlığı için çalıştı. 1925'den 1939'a kadar çeşiitli ülkelere gidip geldi, sömürgeciliğe karşı İslam dünyasını birlikte hareket etmeye çağırdı. Balkan Müslümanlarının fikri uyanışı için çaba gösterdi, bu ülkelere ziyaretlerde bulundu. İslam ulemasını Balkan Müslümanlarına ilgi göstermeye davet etti. Aliya İzzet Begoviç'in kurduğu Müslüman Gençler Örgütü'nün fikri oluşumunda Şekip Arslan'ın izleri vardır. 28 yıl sürgün yaşadığı İsviçre'de boş durmayan Arslan, İkinci Cihan Harbi yıllarında Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin'le eleledir. Almanların amaçlarına inanmadığını deklere etmekle birlikte İngiliz ve Fransızlara karşı Almanlarla işbirliğini savundu. İngiliz, Fransız ve İsviçre gizli servislerin yakın takibi altında yaşadı hep. 1939'dan itibaren İsviçre'den çıkmasına izin verilmedi. 1946'da bir fırsatını bularak gittiği Beyrut'ta vefat ettiğinde Arap-İslam dünyasının en popüler isimlerinden biriydi.

  • (Kaynak: Yöneliş Yayınlarından "William L. Cleveland'ın Batıya Karşı islam: Şekip Arslan'ın Mücadelesi" ve Klasik Yayınları'ndan "İttihatçı Bir Arap Aydınının Anıları". Yazıda, büyük ölçüde bu iki kitaptan yararlandık) Hep halkı uyardım

    "Gittiğim her şehirde Türklerle Arapların birbirlerinden ayrılmalarının uygun olmadığını ve devlete sımsıkı yapışmak gerektiğini söyledim. Kendi menfaatleri için istismar etmek ve bu bölgeleri işgal edip sömürgeleştirmek maksadıyla Araplarla Türkler arasına ayrılık tohumları ekmek isteyen yabancılara karşı halkı uyardım. Bağımsız Arap devleti kurulması için Türkler karşısında Araplara yardım ettikleri iddiasını çürütüyor, yabancı devletlerin Suriye, Filistin ve diğer Arap bölgelerini paylaşmak için anlaştıklarını anlatıyordum. Fransa'nın Suriye'yi bağımsız bırakacağına ve İngiltere'nin darmadağın olmuş Arapları bir araya getirmek için bağımsız Arap devleti kurmaya çalıştığına inanmanın mümkün olmadığını söylüyordum. Hindistan, Mısır, Sudan ve diğer bölgelerde ortaya koydukları istibdat yönetimleri bunun en açık deliliydi, nitekim doğrulukları sonradan anlaşıldı."

    Cemal Paşa çok sertti

    "Cemal Paşa, uygar bir iç siyaset güdebilecek birisi değildi. Tek ayırt edici özelliği işlere çabucak girişmesi, etrafta korku ve saygı hissi uyandırması ve tavizsizliğiydi. Böyle birisi, süratli karar alıp kararları hemen uygulamayı gerektiren askeri konularda veya belediyeye mahsus işlerde, ıslah çalışmalarında başarılı olabilirdi. Ama Paşa ne kadar zeki olursa olsun siyasetten hayli uzaktı, çünkü hislerine hakim olamıyor, çoğu zaman gurura kapılıyordu.

    SİYASİ YANLIŞLAR

    Paşa'nın tutuklayıp yargıladığı ve bir kısmını astığı kişilerin tamamı verilen cezaları hak etmiş değillerdi. Kanun açısından bir yanlışlık yoktu. Savaş şartları dikkate alınacak olursa, Paşa'nın yaptığı birçok şey temize çıkarılabilirdi. Ama yapılanlar siyasi açıdan yanlıştı, savaş ortamında Araplarla Türkler arasında anlaşmazlık çıkartacak konuları kaşımanın faydası yoktu ve olayların nereye varacağı belli olmazdı. Paşa'nın Suriye'de tek yetkili olarak bırakılması ve sadece siyasi suçlarla itham edilen kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmaları akıllıca değildi. Kanaatime göre Paşa bu kişiler hakkındaki idam kararını infaz ettiği zaman Nazırlar Kurulu olaydan haberdar değildi. Tek bildikleri bu kişilerin halen yargılanmakta olduğuydu. Bu yüzden Sadrazam Said Halim Paşa'nın Cemal Paşa'ya tepkisi son derece sert olmuştu."

    Velit Canbolat'ın dedesiydi

    Lübnan'da iki önemli Dürzi ailesi var: 'Arslan'lar, 'Canbolat'lar. Şekip Arslan'ın kardeşi Adil Arslan, Osmanlı'da mebusluk, Bağımsız Suriye hükümetinde de bakanlık yaptı. Adil Arslan 1951'de Suriye'nin Ankara Büyükelçisi idi. Şekip Arslan'ın annesi Çerkes. Kendisi de Çerkes muhaciri Selime Hanım'la evlendi. Bu evlilikten üç çocuğu dünyaya geldi. Kızı Meyy, 1948'de Dürzi liderlerden olan ve 1977'de siyasi suikaste kurban giden Lübnan

    Sosyalist Partisi lideri Kemal Canbolat ile evlendi. Şekip Arslan, Velit Canbolat'ın büyükbabasıdır.Lübnan'da devlet bakanlığı yapan Talal Arslan da aynı ailedendir.

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi