T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yolsuzluk ve demokrasi (2)

Türkiye'nin çeşitli kimlikleri arasındaki 'Akdenizli' kimliğine ve 'parlamenter demokratik sistem' ile yönetildiğine bakarak, 'yolsuzluklar'la mücadele konusunda İtalya ile paralellik kurmak doğru sonuçlara götürmez.

İtalya, Türkiye gibi 'çok kimlikli' ve 'çok yönlü' bir ülke değil. Batılı bir Akdeniz ülkesi. Adeta 'tek kimlik'li... Parlamenter demokratik sistemin yürürlükte olması, İkinci Dünya Savaşı sonundan itibaren koalisyonlarla yönetilmesi, 'mafya'nın anavatanı olma özelliğini taşıması ve bu yapı içinden 'yolsuzluklar' üremesi, Türkiye'yle benzer yanlarını oluşturuyor. Bu nedenle, 'Temiz Eller' kampanyası, Di Pietro gibi 'kahraman savcılar', Berlusconi gibi medya patronu siyasetçiler; Türkiye'de yolsuzluklar konusunda İtalya'ya benzer bir süreç yaşanacağı umutlarını besliyor.

Ama 'paralellikler' orada bitiyor. Türkiye, bir hayli Üçüncü Dünya karakteristiği taşıması nedeniyle, bu 'alanda' daha ziyade Latin Amerika ülkelerini ve çok koyu 'devletçi ekonomi yapısı' nedeniyle ise, benzer özellikler arzeden bir 'komünist' mülkiyet sisteminden özelleştirmeye geçerken, 'mafya' katılımıyla pespaye bir özelleştirme sürecini yaşayarak mütemadiyen 'skandal' üreten kapı komşusu Rusya'ya daha çok benziyor.

Elimde nice zamandır Moscow School of Political Studies (Moskova Siyasi Çalışmalar Merkezi) adlı kuruluşun Mart 2001'de yayınladığı "Corruption in Russia" (Rusya'da Yolsuzluk) başlıklı bir çalışması var. Yolsuzluk skandallarının toplumda yarattığı ruh halini ve bunun 'demokrasinin yerleşmesi' (veya yerleşememesi) ile yakın ilişkisi bakın hangi satırlarla dile getiriliyor:

"Siyasi eylem yoksunluğuyla birleşen yaygın yolsuzluk haberleri, ortalama vatandaş için sadece, çevresindeki herkesin çaldığı ve kişinin toplumdaki konumu yükseldikçe daha da çok çalmaya eğilimli olduğuna dair kanaatini besliyor. Bütün bunlar kaçınılmaz olarak devlete, siyasetçilere ve bir bütün olarak demokratik kurumlara güvensizliğe katkıda bulunuyor... Çok kişinin yolsuzluğun ancak çok sert cezalarla önlenebileceğine inanmaya başlaması şaşırtıcı değildir..."

Türkiye'de 'vatandaş ruh hali' tam tamına bu değil mi? Son günlerin 'medya deyimi' ile 'siyaset kurumuna' yönelik güvensizliği, 'siyasetçi' üzerinde yoğunlaşan öfkesi, 'yolsuzluk'lar ve bunların üzerine etkili biçimde gidilmediği ve gidilmeyeceğine ilişkin kanaatler ile çok yakından ilgili.

Örneğin ANAP, ağzıyla kuş tutsa; hatta 'ulusal güvenlik tartışması' gibi görünürde pek demokratik olan bir çıkışı lideri aracılığıyla yapmış olsa bile, bu yüzden batıyor. Söz konusu lideri sürekli kollayan bir büyük medya kuruluşunun elinde son günlere ilişkin bir kamuoyu yoklamasının, ANAP'ı yüzde 2.5'ta gösterdiği 'Ankara fısıltı gazetesi'nde bugünlerde yayınlanıyor. MHP'nin aynı yoklamada yüzde 5'lerde dolaştığı da. Bir ay öncesine oranla, 'ulusal güvenlik tartışması' ve 'askere dayılanma' imajına rağmen, ANAP'taki sistemli erime, 'yolsuzluk' hakkındaki kamusal kanaatin 'demokratik kavram tartışmaları'ndan daha fazla duyarlılık sebebi olduğunu ortaya koyuyor.

Şimdilerde MHP de aynı 'profil'e oturdu. Ancak, Devlet Bahçeli bu konuda duyarlı. Partiyi kurtarmak için Koray Aydın'ı gönderecek gibi. Bunu yaparsa, MHP üzerinde oluşan 'tahribatı sınırlandırmış' olacak. Anglo-Sakson terminolojisinde 'damage minimization' denilen hal... Fakat, hükümetin yolsuzluklardan kendisini sıyıramayacak cinsten 'yapısal özellikler' taşıdığı kanaatinin ve bunun pekişmesinin önüne kolay kolay geçilemeyecek. Çünkü, 'siyasi sistem' tepeden tırnağa yolsuzluk üretmek üzerine kurulu. Her gün bir yeni 'yolsuzluk bulgusu' ortaya çıkacak ya da çıkartılacak. Rusya'daki gibi. Şu satırları izleyelim:

"Sovyetler Birliği de baştan aşağı yolsuzluklara gömülmüştü. Öyleyse ne değişti? Şu: merkezi ve açık veren bir ekonomiden pazar ekonomisine ve otoriter bir siyasi yapıdan daha demokratik bir yapıya geçiş, yolsuzluğun doğasında bir değişiklik yarattı. Daha önce devlet bürokratları aralarındaki hiyerarşiye göre çıkarları dağıtır ve paylaşırlarken, bu durum bürokratik hizmetlerde pazar kuralları ile yer değiştirdi. Bu hizmetler şimdi pazarlığa tabi fiyatlarla alınıp satılabiliyorlar ve her bürokratın, hizmetinin her 'satın alıcısı'na göre belirlediği kendi fiyatı var... Karşı karşıya bulunduğumuz olgu, 'devlet' yolsuzluğundan 'Pazar' yolsuzluğuna dönüşümdür.

... Sovyetler Birliği yolsuzlukta serbest piyasayı sınırlayan bir miras da bırakmıştır. Bu miras, devletin değişik dalları arasındaki yolsuzluğa dayalı ilişkilerdir. Şimdi, yolsuzluk şebekesi iş alemine de, yürütmeye de, yargı ve kanun hakimiyetini tesis etmekle yükümlü kurumlara da yayılmıştır. Değişik kesimler arasındaki sıkı ilişkiler, yolsuzluğa bulaşmış yetkililerin yüksek düzeyde korunmasını garanti altına alıyor, ve bir yolsuzluk tekeli oluşturmaya yakın bir durumu meydana getiriyor..."

Dikkat edin, sözünü ettiğimiz Rusya. Türkiye'ye benzeyip benzemediğine okuyan karar versin...

Yarın Türkiye ile Latin Amerika arasında bir karşılaştırma yapalım ve Türkiye'nin 'güncel yolsuzluk fotoğrafı'nı sunmaya ve bunun demokrasiyi nasıl ilgilendirdiğini, 'yolsuzlukla mücadele'nin önemi ile, buradan 'çıkış yolu'nu tartışmaya devam edelim...


31 Ağustos 2001
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED