T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kemalist kapışma

İstanbul Üniversitesi rektörlüğü seçimi, aslında tam bir kemalist kapışmaya dönüştü. Ve geldi, Cumhurbaşkanı Sezer'in de duruşunun belirleneceği son kertesine dayandı.

Ne oldu? Kapışmanın, her safhası büyük önem taşıyan kısa özeti şöyle:

Üniversitede seçim yapıldı ve çoğunluk Alemdaroğlu'nun yanında yer aldı. İlk üçün oy dağılımı şöyle olmuştu: Alemdaroğlu 1286, Mesut Parlak 886 ve Dinçer Uçak 13. İlginç olan başlangıçta yarışın Alemdaroğlu ve Parlak arasında cereyan etmesi, Dinçer Uçak'ın yarışın sonlarına doğru devreye girmesi idi.

Üniversitedeki seçim sırasında özellikle medyada kemalist olarak tanınan bazı isimlerin (Doğan grubundakiler ağırlıklı) Alemdaroğlu'nun 28 Şubat sürecindeki misyonu üzerinde vurgu yapması dikkat çekti. Onun bu mücadelesi ödüllendirilmeliydi! Ödüllendirildi de.

Bundan sonraki prosedür, listenin, sayıyı 6'ya tamamlamak için bir-iki oyla giren isimlerle birlikte YÖK'e bildirilmesi idi. Ondan sonra YÖK bu isimler içinden üç kişiyi seçip sıraya sokacak ve Cumhurbaşkanı'na bildirecekti.

Medyadaki kemalist çevre için sıra, Cumhurbaşkanının etkilenmesine gelmişti. Cumhurbaşkanı'nın nasıl tavır sergileyeceği konusunda şüphe vardı. Çünkü Sezer, daha önce Gürüz'e de, Alemdaroğlu'na da tavır koymuş, YÖK'e tayin edeceği isimleri Gürüz'e muhalif olanlardan seçmiş, dolayısıyla YÖK bünyesinde de Gürüz karşıtı bir ekip oluşturmuştu. Tayin ettiği isimler kamuoyunda çetin kemalistler olarak bilindikleri için de kimsenin gıkı çıkmamıştı. Bu yüzden Cumhurbaşkanı daha şimdiden, üniversiteden gelen sıralamaya göre hareket etmesi yönünde sıkıştırılıyordu. Emin Çölaşan'a göre bu adeta bir "sınav"dı Cumhurbaşkanı için!

Bu kesimler YÖK'ün sıralamayı Alemdaroğlu'nun üniversiteden getirdiği başarılı sonuca göre onaylayacağından emindiler. Üniversiteden banko Alemdaroğlu gelmiş, YÖK'ten banko o gelmişse, eh artık Cumhurbaşkanı da, ne kadar aleyhte olursa olsun Alemdaroğlu'nun rektörlüğünü onaylamamazlık edemezdi. Bu, ne kadar istediğini seçme yetkisi bulunursa bulunsun, açıkça demokratik üslubun katli olurdu.

Oysa YÖK'te umulan olmadı. Hatta gerçekten sürpriz yaptı YÖK. Öyle sürpriz yaptı ki, değme demokratın aklı karıştı. YÖK sıralamayı nerdeyse allak-bullak etti. İlk sıraya sadece 13 oy almış Dinçer Uçak'ı, ikinci sıraya Alemdaroğlu'nu, üçüncü sıraya da Mesut Parlak'ı yerleştirdi. Hani Mesut Parlak ikinci sıradan birinci sıraya yükseltilseydi gene de anlaşılabilirdi. Alemdaroğlu ile Parlak'ın oyu arasında gene de bir nisbet bulunabilirdi. Ama Dinçer Uçak'ın durumu, hiçbir nisbete sığmıyordu. YÖK'teki oy dağılımı bir değerlendirmede Alemdaroğlu'nu, bir başka değerlendirmede de Parlak'ı biçmiş, muhtemel ki bir başka değerlendirmede de (acaba o ne?) Uçak'ı paraşütle birinciliğe yükseltmişti.

YÖK'teki sonuçlar kemalist köşelere bomba gibi düştü. Cumhurbaşkanı'ndan önce onun YÖK'e tayin ettiği kemalist grup, cepheyi açmış ve Alemdaroğlu'nu biçmişti. Üstelik Dinçer Uçak'ın 13 oyundan yola çıkan müthiş bir meydan okuma ile.

Şimdi yetki Cumhurbaşkanı Sezer'deydi. Cumhurbaşkanı, yasa gereği YÖK'ten gelen sıraya uymak zorunda değildi. Sırayı dilediği gibi düzenleme yetkisine sahipti. Ancak Cumhurbaşkanı oylama sonuçlarına genelde dikkat ediyor, bazan etmediği de oluyordu. Nitekim daha önce 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'nde öğretim üyelerinin tercihini YÖK'ten gelen listeye tercih etmiş, buna karşılık 19 Mayıs Üniversitesi'nde böyle bir itina sergilememişti.

Ayrıca Cumhurbaşkanı İstanbul Üniversitesi'ni değerlendirirken, bu üniversitede yaşanan ve her birinde Alemdaroğlu'nun isminin gündeme geldiği gerilimleri de dikkate alabilirdi. Üniversiteden ayrılan öğretim üyeleri, bilimsel araklama anlamına gelen intihal olayı ve tabii başarı gibi takdim edilen ama gerçekte binlerce öğrencinin eğitim hayatına mal olan başörtüsü olayı... Bunları da değerlendirebilir ve daha polemiklerden uzak bir bilim müessesesi olması yönündi ber tercihte de bulunabilirdi Cumhurbaşkanı...

Şimdi ne yapacaktı?

Medyadaki (Doğan grubundaki bu safhada da dikkat çekiyor) kemalist köşelerde salvo atışlar yeniden başladı. Son durumda Cumhurbaşkanı'ndan YÖK'ün düzenlemesini atlaması, üniversiteden gelen sonucu dikkate alması isteniyordu. Yani Cumhurbaşkanı YÖK'ün düzenlemesine rağmen Alemdaroğlu'nu rektör seçmeliydi. (Acaba üniversite Alemdaroğlu'nu birinci seçmese, Gürüz'ün mutlak egemen olduğu dönemde YÖK böyle bir düzenleme yapıp Alemdaroğlu'nu birinciliğe geçirse, o zaman da böyle bir demokratik duyarlılık gösterirler miydi? Sadece bir soru.)

Şimdi Cumhurbaşkanı'nın kararı bekleniyor. Ortada kemalist cephe adına ilginç bir durum olduğunda şüphe yok.

Hiç kimse Cumhurbaşkanı'nın kemalist değerlere bağlı olduğundan şüphe edemez.

Gene hiç kimse Alemdaroğlu'nun ve Gürüz'ün kemalizminden de şüphe edemez.

Gene hiç kimse Cumhurbaşkanı tarafından YÖK Yönetim Kurulu'na tayin edilen Burhan Şenatalar, Türkan Saylan, Aysel Çelikel, Alpaslan Işıklı, Ülkü Azrak gibi isimlerin kemalizme bağlılığı konusunda kuşku duyamaz.

Bir şey daha: Doğan grubunda Alemdaroğlu yanında ağırlık koyan köşelerin kemalistliği de tartışma dışı olmalıdır!

Peki ama, hani denir, hangi dağda kurt öldü de böyle oldu?

Doğan Grubu'ndaki köşelerde Cumhurbaşkanı Sezer'in niyetlerine ilişkin bir kuşku beslendiği intibaı seziliyor. Özellikle Emin Çölaşan'ın köşesi, başından beri Sezer'e karşı hep rezervli davranıyor. Acaba neden?

Doğan Grubu'nun temsil ettiği cenah Cumhurbaşkanını ve onun YÖK'e tayin ettiği eni-konu kemalistleri neden tutmuyor?

Burada bir başka konu daha hatırlanmalı: Türkiye'de kemalizm konusunda son derece duyarlı ve kuşkusuz çok etkin başka çevreler de var. Acaba oralarda kim nasıl, ve kimin duruşu nasıl değerlendiriliyor? Sezer'in YÖK operasyonu mesela nasıl görülüyor? Gürüz'ün itibarı ne alemde? Alemdaroğlu'nun "10'uncu Yıl Marşı" orkestra şefliği eski heyecanları üretebiliyor mu?

İstanbul Üniversitesi rektörlüğü, yukarlarda bir yerde ve tam da kemalizm üzerinde -ya da kemalizmin maskelediği alanlarda- çok ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu ortaya çıkarmış bulunuyor. Ne denilmiş: Müsademe-i efkardan barika-ı hakikat doğar. Kemalistlerin ayrışması da Türkiye için önemli bir merhale... Haydi hayırlısı...


17 Aralık 2001
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED