|
|
Semâ aşka açılan kapıdır Ölüm gecesini 'Şeb-i Arus' (düğün gecesi) olarak tanımlayan Mevlânâ'nın 728. vuslat yılı, yurt çapında düzenlenen törenlerle yâd ediliyor.
17 Aralık 1273 yılında bir kış gecesi, Mevlânâ'nın Allah'a kavuştuğu gün "Şeb-i Arus" diye tanımlanır. 'Şeb' Farsça bir kelime olup manası 'gece', 'Arus' ise Arapça bir kelime olup 'düğün' anlamına gelir. Mevlânâ'nın dünyadan irtihal edip ebedi dünyaya; hayattayken özlemini duyduğu biricik sevgilisine, yani Rabbi'ne kavuştuğu için bu güne "Şeb-i Arus-Düğün Gecesi" denilmiştir. "Mevlamız, efendimiz" 30 Eylül 1207 tarihinde, bugün sağanak bir yağmur gibi Tomahawk füzelerinin üzerine hücum ettiği Afganistan'ın Belh kentinde dünyaya gelen Mevlânâ'nın etrafında gelişen Mevlevilik, ilk dönemlerinde Selçuklu beylerinin ve Moğol emirlerinin üzerinde büyük etki gösterdi. Osmanlı padişahları da Mevleviler'e hürmette bulunmuş, eksiklerini gidermede kusur etmemişlerdi. "Bizim mevlamız, efendimiz" anlamına gelen ve hürmet etmek maksadıyla yüce şahsiyetlere verilen 'Mevlânâ 'ismini hayatı boyunca layıkıyle taşıyan Mevlânâ Celaleddin Rumi, sağlığında yeni bir tarikat kurmayı ve başında olmayı hiçbir zaman aklına getirmemişti. İnsanların benliklerine kötücül bir hastalık gibi sirayet ederek ona rahat vermeyen 'ego'yu ortadan kaldırmak ve Allah aşkının oluşturduğu tevhid inancının nuruyla tanıştırmak isteyen Mevlânâ hayattayken, 'Mevlevilik' akımı yerine 'Mevlânâlık' anlayışı hakimdi. Semâ, raks ve zikirle harmanlanan ilahi sevginin doruğa çıktığı Mevlânâlık ise, kişiyi Yüce Yaratıcı'nın aşkına götüren bir coşku yoluydu. Bir tarikat olmak yerine, aşk ve kültür hareketi olduğu için, Mevlevilik bugün dünyanın her tarafında tanınan ve ilgi gören tek İslâm tarikatı oldu. Semâ nasıl yapılır? Tasavvuf ya da tekke müziğinin en ilerlemiş türlerinden biri olan Mevlevi müziği, bu tarikatın kapatılmasıyla aslına uymayan bir şekilde icra edilmeye başlandı. Mevlevi ayinlerinin başlıca formlarını naat, taksim, Mevlevi ayini, peşrev, son peşrev, son yürüksemai ve niyaz ilahisi oluşturuyor. Mevlevi dergahlarında "mutrip" adı verilen ses ve çalgı topluluğu, ayinhanlarla sezendelerden meydana geliyor. En çok kullanılan çalgılar ise ney, kudüm, rebap ve halile'ydi. Bir semai ayini, Mevlana'nın Hz. Muhammed'i öven ( Itri tarafından bestelenen) şiirini bir naathânın okumasıyla başlar. Sonra neyzenbaşı bir taksim yapar ve bunu özel olarak bestelenmiş veya din dışındaki herhangi bir müzikten alınmış "peşrev" izler. Peşrev, semaya katılan semazenlerin hırkalarını çıkarıncaya kadar tekrarlanır. Son semazen de hırkasını çıkarınca peşrev sona erer ve neyzenlerden biri kısa bir taksim yapar; bunu baş taksimin, peşrevin ve ikinci taksimin makamında başlayan Mevlevi ayininin dördüncü selamındaki makamından bir son peşrev ve son yürüksemai gelir, daha önce taksim yapmamış bir neyzen son taksimi yapar ve ayin sona erer. KANDİL KANDİL YANAR SEMAZEN "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" diyen Mevlânâ Hazretleri hakkında "Mevlânâ, ilahi aşkın volkanıdır. Onda gördüklerimiz bu volkanın erişebildiğimiz atıkları ve külleridir. O, pınar pınar kaynayan, şelâle şelâle çağlayan, sonunda ummana erişip ummanlaşan bir rahmet deryasıdır" diyen H. Hüseyin Top, Ötüken Yayınları'ndan çıkan 'Mevlevi ve Usul Adabı' adlı kitabında, Mevlevi ayinlerindeki semânın içeriğini çok güzel tanımlıyor: "Mevleviliğin sembol zikri semâ'da maksat ve niyet ruhen yükselmek, Allah'a giden yolda mesafe almaktır. Semâdaki dönme hareketi, musıkinin nağmeleri ile birleşir, her çark atışta zikredilen 'Allah' ism-i Celâli'nin feyzi, gönlü bir ağ gibi sarar, kuşatır, dervişi eritir, şeffaflaştırır, bir nur sütunu halinde Hakk'a yüceltir. Dışarıdan musıkinin gönlü kamçılayan etkisi, vücuttaki dönme hareketiyle, o da gönülden doğup tekrar gönüle dökülen zikir seliyle birleşir, kaynaşır, bu manevi zevk şelalesinin anaforunda semazen benliğinden geçer, buhar buhar semalara uçar. Musıkinin büyüsü, semayı kucaklarken, semâda, semâzenin gönlündeki kandilleri tutuşturur, semâzen ışık ışık, kandil kandil yanar ve etrafa nurlar saçarak döne döne yüceliklere karışır, semâ ile semâları aydınlatır." Semâ hakkında Mevlânâ Celaledin Rumi Hazretleri ise şöyle diyor: "Dervişler vecde kapılırlar da, Tanrı'yı özleyişleri artsın, ahireti inanış sevgileri çoğalsın, gönüllerinden dünya sevgileri dağılsın, dünyaya gönülleri yabancı olsun diye semâ ederler. Kerametleri âleme yayılmış, güneşten daha fazla tanınmış olan, ululukları minberlerde söylenen ulu şeyhlere uyarlar. Miras bilgisi de onlarındır, anlayış, seziş bilgisi de onların..."
|
|
|