T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bizim meslek de kolay değil yani..

Bayramı fırsat bilip, güncel sorunlardan kaçalım biraz.. Bugün, bizim de mesleğimiz olan gazete yazarlığına değinmek istiyorum..

Siz sayın Yeni Şafak okurları ile, tam iki yıldır, her gün beraberiz.. İyi ve kötü günleri, iki yıldır, birlikte paylaşıyoruz..

Farkındaysanız, en gergin olunması gereken günlerde bile, bu sütunda, asık suratlı ve öfkeli olmaktan kaçındım..

Eğer olaylara ve dünyaya biraz yukarıdan bakmayı başarabilirseniz, "Yaşam" denilen ilahî komedinin tadını alabilirsiniz..

Yüzyılları aşan o söylemi hiç unutmayın..

"Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi.."

Bizim babadan kalma tapulu mülkümüz gibi gördüğümüz gazetelerin köşeleri de, nice unutulmuş yazar büyüklerimizden kaldı bizlere..

Yani işi fazla abartmayalım..

Çünkü öyleleri var..

Hangi konudan söz etseniz, "Ben zaten bunu yazmıştım" diyen meslek arkadaşlarımız, o kadar çok ki..

Uzun yıllar önce 1940'larda "Klasikler"den yayınlanmış, eski Yunan'a ait bir filozofun kitabını okumuştum.. Yazarın adını hatırlamadığım için, o kitabı bir daha bulamadım..

Milattan Önce 3'üncü Yüzyıl'da yazılmış bu kitapta, Yunanlı filozof şöyle dert yanıyordu.. O satırları hatırlıyorum..

-Zaman çok değişti.. Bizim gençliğimizde saygı vardı.. Yaşlılar odaya girince gençler ayağa kalkardı.. Kimse büyüklerin sözünü kesmezdi. Değişim, herşeyi alt-üst etti.. Yeni kuşaklar saygıyı bilmiyor..

Düşünün ki adamcağız, Milattan Önce 3'üncü Yüzyıl'da, "Değişim"in getirdiği kötü davranışlardan ve yeni kuşakların saygısızlığından yakınmış..

Şimdi siz, Milattan Sonra 21'inci Yüzyıl'da aynı şeyleri yazıp, sonra da "Bunu ilk kez ben böyle yazdım" derseniz, gülünç olmaz mısınız?

Yani bizim meslekte, okuduğunuz oranda, tekrardan kaçabilirsiniz..

Yani "yazar" olmak yetmiyor..

"Okur-yazar" olmak, galiba şart..

Bu şekilde, "Amerika'yı ilk defa ben keşfettim" gibi iddialarda bulunamazsınız..

Demode olmuş düşünceleri de, "yeni" gibi sunmak durumunda kalmazsınız..

Tabiî ki hayat ebedi bir tekrardır..

Ama hataları, yanılgıları, sürekli tekrarlamak da, insan aklına yakışmıyor..

Galiba bizim meslekte çok büyük yanılgılara düşmemek için, bazı temel kriterleri hep gözönünde tutmak gerekiyor..

Bunların bir tanesi, saygılı olmak, insanların kişiliklerine ve özel yaşamlarına özen göstermek..

Küfür ederek, hakaretler saçarak, insanları aşağılayarak bu mesleği icra etmek, yapanları da aşağıya çeker..

İkincisi, dünyaya açık olmak da galiba bir ön-şart bizim meslekte..

Siz sayın okurlarımız arasında, her konunun uzmanları var.. Sizler, bizim göremediğimiz dünya köşelerini görmüş, bilgi sahibi olmadığımız konuları meslek edinmiş kişilersiniz..

Yani gazete yazarları olan bizler, sizlerin bilgi ve görgülerinizle de rekabet etmek durumundayız.

Bunun çaresi de, gezmek, görmek, okumak, dinlemek ve çok çalışmaktır..

Her gün, sınava hazırlanan bir öğrenci gibi çalışmak zorundadır bir gazete yazarı..

Neyse.. Bayramı fırsat bilip, biraz dertleşmek istedim..

ŞAKA

Bayramlar hiç bitmez!..

"Bayram"ı hafife almayın..

Atalarımız da hiç hafife almamış bayramı.. Bunun kanıtı, bayrama ilişkin ata-sözleridir..

İşte birkaç örnek..

-Bayram değil seyran değil, eniştem beni niçin öptü?

-Bayram geçtikten sonra, kınayı istediğin yere çal..

-Bayramda borç ödeyene, Ramazan kısa gelir..

-Bayram istemeyen bayrama ermesin..

BÜYÜK SORU

Filistin var mı, yok mu?

Dün İsrail helikopterleri, yine Gazze'ye saldırdı.. Atılan füzelerle, yine 12-13 yaşında Filistinli çocuklar öldürüldü..

Ve kaç gündür "Devlet" olarak devam etmesi için bütün dünyanın çaba harcadığı Filistin'in hava alanı buldozerlerle tahrip ediliyor, karakolları, yönetim binaları İsrail füzeleri ile yıkılıyor..

"Devlet"in başkanı Arafat ise, ev hapsinde.. İsrail, "eğer isterse", Arafat'ı tutuklar, hapse atar veya sürgüne gönderebilir..

Yani bu işte bir yanlışlık yok mu?

Nasıl oluyor da, "Barış Süreci" adı verilen olayı başlatan Amerika, şimdi bırakın "Barış"ın, tüm "Filistin"in yok edilmesini kabullenebiliyor?

11 Eylül sonrası dünyanın, eskisinden farklı olmasının kanıtı, bu mudur?

Veya aslında "Filistin" diye birşey "yok" mudur?

Arap dünyası, 1948'den beri bunun için mi, defalarca savaşlara girdi?..

Ne anlama geliyor bu yeni durum?

Yasir Arafat, "Devlet Başkanı" mı, "Esir" mi, "Rehine" mi?

Filistin var mı, yok mu?


17 Aralık 2001
Pazartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED