T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Arafat tarih oldu' ile El-Kaide arasındaki siyasal simetri

Şaron, 'Arafat tarih oldu' diyor, dünyaya yeni bir kan banyosu sunmaya hazırlanıyor... Şaron'un İsrail'de derinleştirmek istediği siyasal tarzın tek ve açık anlamı bu. 'Şaron'lu İsrail', bir bakıma Filistinliler'e tek siyasal katılma yolu olarak terörü öne sürüyor. 11 Eylül sonrasında terörle mücadele için gereken meşruiyet zeminine dönük bundan daha tahripkar bir çaba düşünülemez herhalde...

11 Eylül'deki terör vakasının üstünden saatler geçmeden yaptığı ateşkes hamleleriyle, gelmekte olan dalgayı net bir biçimde gördüğünü ortaya koymuştu Arafat. O günden beri attığı tüm adımlarda dünyanın nereye gittiğini en iyi kavramış liderlerden biri görünüyor. Arafat'ın izlediği politikaları beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, lakin inkar edemeyeceğiniz açık bir gerçek var; Arafat, İsrailliler'le Filistinliler'in bir şekilde birarada ya da yakın temas halinde ve 'barış' içinde yaşamasının tek yoludur. Filistinliler'in haklı davalarının anti-semitik bir karakter kazanmamasının, anti-semitik bir davranış modelinden uzak tutulmasının, anti-semitik bir çılgınlık tarafından istihdam edilememesinin en önemli teminatı, siyasal aklı ve 'pusula'sıdır Arafat. Kan ve ateş banyosunda yıllarca yıkanıp da bu basireti gösterebilmek ve gerçekleştirebilmek için Arafat'ın ne derece önemli bir siyasal lider olduğunu ispat eder.

Şaron'un ise ilk günden beri Filistinliler'i Arafat gibi bir 'sembol' siyasi liderlikten yoksun bırakma stratejisi izlediği görüldü. Arafat'ı kendi halkı karşısında zor durumda bırakmaya dönük seri hamleler üretti Şaron. İsrail'in gerçek entellektüelleri tarafından da sürekli eleştirilen ve İsrail'i, Filistin tarafında sadece terörle muhatap olan bir devlet haline getirmeyi adeta teşvik eden bir strateji bu.

Ve gelinen noktada Şaron, 'Arafat tarih oldu' diyerek Ortadoğu'daki barış arayışlarına 'öldürücü' bir darbe vurmaya hazırlanıyor...

Bu nokta artık İsrail ve Filistin meselesi olduğu kadar çok daha fazla 11 Eylül sonrası tüm dünyanın meselesidir.

11 Eylül sonrasında ortaya çıkan 'terörle mücadele' çabalarının belli bir mantığa, siyasi değerlerle temsil edilen yeni bir pax arayışına oturmaması ve sadece askeri güçle sınırlı bir etkinlik olarak kalması halinde, terörü önleyen değil 'kışkırtan' sonuçlar doğuracağını bu köşede defalarca yazdık. 11 Eylül sonrasında küreselleşen terörle mücadele arayışlarını ilk istismar eden güç olarak Rusya görünürleşmişti. Rusya, terör karşıtı ittifakın yanında yer almasını başka bir zemine kaydırmaya çalışarak, Çeçenistan'da en temel hakları ihlal eden operasyonlara girişmesini 'dokunulmaz' kılmaya çalışmıştı. İlk o zaman bütün dünyanın önünde terör konusunda ortak bir tanıma varmak gerektiği ve terörle mücadelenin hangi değerlerle yapılması gerektiği sorunu sıcak bir sorun olarak çıkmıştı.

Şu anda ise Şaron, Arafat'ı devre dışı bırakmaya çalışarak 11 Eylül'den barışa değil savaşa bir yol bulmaya çalışıyor.

Bu meselenin Şaron'un istediği tarzda şekillenmesinin kesinkes önlenmesi herkesten önce ABD'nin meselesidir. Çünkü alçakça bir terörist saldırıya uğrayan ABD, terörle mücadelenin meşruiyetinin korunması konusunda en hassas odak olmak durumundadır. 'Arafat tarih oldu' siyasetinin gerçekleşmesinin bu meşruiyete öldürücü bir darbe vuracağı yorum bile gerektirmez. Bunun da tüm İslam dünyasında el-Kaide türü terör şebekelerini ve Taliban türü insanlık-dışı modelleri sembolleştiren bir travma yaratacağı ihtimal dahilindedir.

'Arafat tarih oldu' siyasetinin 'siyasal ikizi', Taliban ve el-Kaide zihniyetidir. Bunun farkına varmak 11 Eylül sonrasında terörle mücadelenin 'sine qua non' (olmazsa olmaz) şartıdır.


17 Aralık 2001
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED