T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nasıl bir Türkiye? Nereye doğru?

Hafta içinde yayınlanan ANAR'ın aylık anket değerlendirmeleri, uluslararası siyaset havası ve iç politika dalgalanmalarının toz bulutu arasında hakkettiği ölçüde tartışma ve değerlendirmeye yol açmadı. Oysa, ANAR'ın Eylül 2001'de Türk kamuoyunun eğilimlerinin nasıl şekillendiği ve nasıl yansıdığına ışık tutan 'rakamları' son derece çarpıcı…

ANAR'ın anketine konu olanların yüzde 66'sı, 11 Eylül'de uğradığı ve 'tarihin en büyük terörist saldırısı' diye nitelenen saldırının hedefi olan Amerika'nın, bu olayın ardından gösterdiği tepkiyi 'yanlış' buluyor.

Yani, Amerika'nın 11 Eylül saldırısına tepki olarak Afganistan'daki Taliban yönetimine ve Usama bin Laden ile El-Kaide'ye yönelecek 'askeri harekatı'nı Türk kamuoyunun üçte ikilik bir oranı 'yanlış' olarak görüyor.

Tabii, neyi 'doğru gördüğü'nü, sorulmadığı için bilemiyoruz. Bu arada, yüzde 86'lık muazzam bir oran, Türkiye'nin Amerika'nın yanında bu işe dahil olmasına karşı. Hatta, yüzde 65 dolayında bir oran, Türkiye'deki Amerikan üslerinin kullanılmasına dahi karşı.

Ancak, bence, en 'çarpıcı' oranlar, New York'taki 'İkiz Kuleler'e yapılan saldırı ve 'dünyada terörizmi desteklediğine inanılan ülkeler'e ilişkin.

Yüzde 13.4'lük bir oran, New York'a yapılan saldırıyı 'doğru' bulduğu cevabı verilmiş. Yüzde 25'lik bir oran ise, Amerika'yı 'dünyada terörizmi destekleyen ülkeler' sıralamasında 'birinci' sıraya yerleştiriyor. İkinci sırada, uzak ara geride, yüzde 11'le Irak, üçüncü sırada ise Almanya, yüzde 8 küsur ile sıralanıyor…

Bu oranlamanın, ANAR anketinin güvenilirliğini ortadan kaldıracağını sanmıyoruz. Türk kamuoyunun içinde bulunduğu 'zihni iklim'in ve müthiş 'kafa karışıklığı'nın, herhangi bir ankette benzer sorulara beş aşağı beş yukarı yaklaşık cevaplar verdireceğini farkedebiliyoruz.

Öyle ki, 'terörizme karşı mısınız' diye sorulsa, muhtemelen yüzde 100'e yakın bir 'evet' cevabı çıkar ama söz konusu olan 'hedef Amerika' olunca, yüzde 13 dolayında bile olsa, New York'a yapılan saldırıyı 'doğru' bulmakta beis görmeyen bir 'zihni ortam' mevcut. Bu oran, Amerika'nın, uzak ara, 'dünyada terörizmi destekleyen ülkeler'in 'başında' gelmesi kanaatiyle birleştiğinde daha bir anlam kazanıyor.

Buradan çıkartılabilecek belli başlı birkaç sonuç var. Önem sırası olmaksızın şunlar gözlenebilir:

1. Türk kamuoyu, Amerika'ya karşı 'tepkisel' ve belirgin bir 'güvensizlik' duyuyor. Ayrıca, tıpkı iç politika alanında olduğu gibi, uluslararası politikaya ilişkin olarak da, kafası karmakarışık.

2. Türk kamuoyu, uluslararası politikaya ilişkin olarak güçlü 'izolasyonist' etkiler altında. Turgut Özal döneminin ve Soğuk Savaş sonrası ve Körfez savaşı performansının, uluslararası sahnede 'pro-aktif bir Türkiye profili'ni amaçlayan izleri hala pek silik.

3. Türk kamuoyunun beyin kıvrımlarındaki 'kılcal damarlar'da yerleşik 'zihniyet kalıpları' Batılı bir toplumdan ziyade Üçüncü Dünya ve bu çerçevede İslam coğrafyasında yer alan toplumlarla daha 'müşterek' ögeler taşıyor.

Bu sonuçlara varmak, sonuçların 'şaşırtıcı' olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye'nin nasıl 'paradokslar'la yüzyüze bulunduğuna ipucu teşkil ediyor.

Ayrıca, aynı ANAR araştırmasının Tayyip Erdoğan'lı Ak Parti'ye, diğer her partinin fersah fersah ötesinde yüzde 20'lik bir 'şans' tanıdığını da not etmek de yarar var.

Amerika'nın başını çektiği 'uluslararası koalisyon', özellikle İslam coğrafyasında 'uluslararası terör merkezleri avı'na çıkarken ve bunu askeri, diplomatik, ekonomik, mali, siyasi bir çok 'cephe'de gerçekleştirmeyi tasarlarken; 'Batı sistemi' içinde kabul edilen ve NATO üyesi Türkiye gibi bir ülke, 'duyarlı' bir 'jeopolitik alan'da bir 'soru işareti' olarak bırakılabilir mi?

Bırakıldığı takdirde, 'Batı sistemi'nin dışına doğru hızla hareket edeceği, ANAR anket göstergelerinden de anlaşılabiliyor. Böyle olduğu için ve daha da önemlisi Türkiye'nin 'kurumsal bağlantıları'ndan ötürü buna 'izin verilmeyeceğini' de hesaba katmak gerekiyor. Hele Türkiye'nin giderek kötüleşen ekonomik konumunun, başta Amerika, G-7'nin elinde bulunması, Türkiye'nin farklı bir 'uluslararası rota'ya oturmasına engeldir.

Amerika-İngiltere girişimli uluslararası çabalar karşısında 'titrek' bir hükümet ve buna destekte 'hevessiz' bir kamuoyu, yakın gelecekte Türkiye'de, dış destekli bir 'totaliter' yapının yerleşeceği sinyallerini mi veriyor?

İşte 'hayır' cevabını bu soruya karşılık olarak veriyoruz. 'Siyasi İslam' referansının Türkiye'nin 'siyaset denklemi'nden çıkartılması veya kabul edilebilir ölçülerde 'zayıflatılacağı'nı sezebiliyoruz ama önümüzdeki sürecin Türkiye'yi 'Batı sistemi'ne daha da 'entegre' etme ihtimalinin yüksekliğini farkediyoruz.

Bu, şu demek:

1. İkinci Dünya Savaşı sonrasının talepleri, nasıl Türkiye'yi 'tek parti rejimi'ni terketmeye ve 'çok partili parlamenter sistem'i benimsemeye mecbur etmişse; 11 Eylül 2001 sonrası da, 'siyasi reform'u, 'ekonominin rasyonalizasyonu'nu ve dolayısıyla 'Batı sistemi'ne daha fazla 'entegrasyonu' mecbur kılacaktır.

Bunun kaçınılmaz 'kanal'ı AB'dir ve her türlü sapma ihtimaline rağmen, Türkiye'nin 'AB perspektifleri', 11 Eylül 2001 sonrasında, öncesine oranla daha güçlenecektir.

2. Türkiye'nin 'İslami düşüncesi' ve bunun 'siyasi ifadesi' de, içine girilecek 'süreç'in zorlamasıyla esaslı bir 'dönüşüm' geçirmek zorunda kalacaktır.

Peki, bütün bu tespitler bir 'kesinlik' ifade ediyor mu? Hayır.

Aksi olursa ne olur?

Ne olacağını anlamak için, tarihimizin 1908-1918 arasına tekrar göz atmakta yarar var…


7 Ekim 2001
Pazar
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED