T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Meclis: AB'yi istemiyoruz!..

Üzülerek ve biraz da utanarak söylemek gerekiyor ki, bu parlamento kendi özgür iradesiyle bir "anayasa değişikliği" yapmayı becerebilecek ehliyet ve selahiyete sahip değildir. Meğer Yargıtay Başkanı Dr. Sami Selçuk'a kızanların telaşı, aslında bir "suçluluk" psikolojisinin göstergesiymiş.

Özgürlükçü ve liberal hukukun önemli isimlerinden birisi olan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan yarın Yeni Şafak'ta yayımlanacak olan röportajında, yeni anayasa değişiklikleri ve Meclis'in yapısıyla ilgili önemli tesbitlerde bulunuyor: "Meclis tam olarak 'temsili' nitelikte olmadığı için, ciddi değişiklik yapma iradesi yoktur ve meşruluğu da zayıftır. Bu Meclis 28 Şubat şartlarında seçilmiştir. Statükoyu mahafazaya, hatta 1982 Anayasası'ndan bile geri gitmeye hizmet edebilecek değişiklikler yapılmıştır."

Günlerdir çıkmasını beklediğimiz değişiklerin sadece Avrupa Birliği'ni kandırmaya yönelik bir aldatmacadan ibaret olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmış bulunuyor. Zaten ortak kanaat, 28 Şubat'ın şemsiyesi altında şekillenen bu parlamentonun, toplumun taleplerine cevap verebilecek bir anayasa değişikliğini yapamayacağı yönündeydi.

Paket ilk ortaya çıktığında, "makyaj" niteliğinde de olsa bir değişiklik yapılabilir diye umutlanmıştık. Meclis'ten çıkan sonuç gösterdi ki, bu değişiklik "makyaj" bile sayılamayacak kadar sıradan ve geri. Dolayısıyla, siyasi ömrünü çoktan tamamlamış bu parlamento eliyle, Türkiye'nin önünü açacak bir demokratikleşmenin yapılamayacağı belli olmuştur.

Çünkü, parlamentoyu oluşturan 28 Şubat malulü siyasi şahsiyetler, kendi hazırladıkları ve mutabakat metni altına imza koydukları "Anayasa değişikliği paketi"nin arkasında durabilecek bir demokratik iradeyi bile gösterememişlerdir.

Örneğin, sırf Tayyip Erdoğan korkusu yüzünden demokratikleşmenin önündeki barikatlar kaldıralamadı. Oysa, Anayasa'nın "milletvekili seçilme yeterliliği" ile ilgili 76. maddesi değiştirilerek, seçilmeyi engelleyen "İdeolojik ve anarşik eylemlere katılma" yerine, "Terör eylemlerine katılma" ifadesi konularak, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları genişletilmiş olacaktı.

Ayrıca, Anayasa değişikliğinde "büyük uzlaşma" aldatmacasıyla çıkılan yolda, Türkiye'nin "Avrupa Birliği rotası"nı dinamitleyen çok tehlikeli bir icraat gerçekleştirilmiş oldu. Avrupa Birliği'ne uyum için, yasalar ile uluslararası andlaşmaların çatışması halinde uluslararası andlaşmaların esas alınmasına ilişkin anayasa değişikliği reddedildi. Yani, bizzat Türkiye Büyük Millet Meclis'i, Türkiye'nin "AB'ye tam üye" olmak istemediğini bütün dünyaya deklare etmiş oldu.

Kabul edelim ki, günlerdir bir "değişim masalı" gibi sunulan anayasa değişikliğinin en bariz sonucu budur. Türkiye bir kez daha, değişmek istemediğini, hakların ve özgürlüklerin etrafına ördüğü "ulusal güvenlik" duvarını sürdürmeye kararlı olduğunu göstermiştir.

Gerçi, Türkiye'nin değişmesi ve demokratikleşmesi Avrupa Birliği'nin umurunda değil ama, gelişmeler AB'ye tam üyeliği daha uzun süre bir "hayal" olarak yaşamak zorunda kalacağımızı gösteriyor. Bu konuda Prof. Erdoğan'ın şu tesbitine katılmamak mümkün değil:

"Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasının ciddi bir ihtimal olduğu kanaatinde değilim; ama kabul edilsek bile, bize uygun görülecek standartlar 'Şark için kifayet eder' kabilinden olacaktır. AİHM'nin RP ile ilgili davada verdiği karar ne yazık ki bunun bir işaretidir."


7 Ekim 2001
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED