T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye, kritik bir dönüm noktasında

İşler iyi giderken, var olan problemler pek görünmez.. Bu, devletle de, şirkette de, ailede de böyledir..

Bakın bizim büyük holdinglere..

Genel görünüm iyiyken ve Türk Lirası Amerikan Doları karşısında sabit tutulurken, ne harcamalar yapmışlar..

10 kişi ile yapılacak işe, 100 kişi yerleştirmişler.. En fazla 1-2 milyon dolarlık yatırımla başlatılması gereken işe, 100 milyon dolar akıtmışlar..

Şimdi hepsi, harıl harıl adam çıkartıp, zarar eden işletmelerini kapatıyor.

Bir yandan da, devleti ve devletçiliği eleştiriyorlar.

Oysa, işler "iyi" giderken, özel sektörün de KİT'ler gibi çalıştığı farkedilmedi..

"Ciro ve itibar" ile "kârlılık ve sağlamlık" kavramları birbirine karıştı..

Siyasette de, durum aynı değil mi?

"28 Şubat"ta, 10'uncu Yıl Marşı söyleyip, el çırpanlara bakın..

Yolsuzluklar, kokuşmuşluklar ve hukuksuzluk ayyuka çıkmıştı o dönemde..

Mesut Yılmaz'lı, Ecevit'li koalisyona yalakalık edenlere, krediler, "özelleştirme pastaları", teşvikler, ihaleler, imtiyazlar bol keseden dağıtılıyordu..

"Bu gidiş iyi gidiş" değil diyenler, susturuluyordu.. Daha da ötesi "Andıç"larla, hedef gösteriliyorlardı..

Bugün "Yandık.. İmdat.. Batıyoruz" diyenler, o dönemde mum gibiydiler..

Böylesine kötü yönetimin ve bu çeşit bir talanın, sonunda hem siyasi hem ekonomik iflası getireceği, kesin değil miydi?

Ama devletten beslenenler, bir adım sonrasını bile göremediler.. Yalakalık edip, "bu iş hep böyle gider"e oynadılar..

Şimdi hepsinin hali perişan..

Ama hepsi çaresiz biçimde devletin kendilerini kurtarmasına ümit bağladıkları için, mahçup bir telaş içinde, "aman istikrar bozulmasın" diyerek, "3'lü Koalisyon"u ayakta tutmaya çalışıyorlar..

"28 Şubat"taki kokuşmuşluğun gerekçesi, "aman şeriat gelmesin"di..

Bugünkü perişan tablo da, "aman istikrar bozulmasın"a dayandırılıyor..

Şimdi, "öncelikli tehdit", "istikrarsızlık"..

O zaman "şeriat tehlikesi"ydi..

Önemli bir devletin, büyük bir toplumun ve gerçekten müthiş dinamikleri olan bir sosyo-politik ve ekonomik gücün, böylesine sapı-silik ve çapsız beyinler tarafından, köşeye sıkıştırılmış olmasını kabul etmek zordur..

Gözü iyi görmeyen, kulağı iyi duymayan, ayakta zor duran ve dış dünyayı kendisine aktarıldığı ölçüde algılayan bir Başbakan yönetiyor bu ülkeyi..

Yardımcılarının, ehliyetleri, gerçek niyetleri ve uzun vadeli hesapları nedir, belli değil.. Veya belli..

Genel olarak bu kadrolar, ülkeye çağ atlatmaktan çok, ayakta kalmaya uğraşıyorlar..

Zaten ekonomiye de, derin siyasete de karışmaya yetkili değiller..

İçinde bulunduğumuz kriz, 1920'li yıllardan bugüne aktarılan ve yenileri de eklenilen "Kriz stoku"nu, iyice açığa çıkarttı..

"Türkiye krizi"ni çözmek için, 1'inci sınıf insanlara ihtiyaç var.. Fakat bu krizlere neden olanlar, hâlâ iktidarı ve gücü ellerinde tutuyorlar..

Tabloyu nasıl değiştireceğiz, bu belli değil..

Ama biliyoruz.. Türkiye çok kritik bir dönüm noktasında!..

ŞAKA

Şarkıya kulak ver!..

Arkadaşımız Mehmet E. Yavuz, durumu ne güzel anlatmış sütununda..

Bütün devlet yetkilileri, gerçekten, açılışlarda falan çok güzel konuşmalar yapıyorlar.. Hukukun üstünlüğünü, özgürlükleri falan çok iyi anlatıyorlar..

-Biz de arada sırada güzel konuşmalar yapıyoruz, ne var yani? Yazdığımız her güzel yazı, 159 ve 312 olarak geri dönüyor!..

Mehmet E. Yavuz, Kayahan'ı hiç dinlemedi galiba..

-Sana sevdanın yolları.. Bana kurşunlar!..

HAYAL GÖRMEYİN

Kemal Derviş'i rahat bırakın artık!..

Kendilerine "reel sektör" denilen kesimi temsil eden "Odalar"ın, sürekli Kemal Derviş'in peşinden koşup, "bize destek verin" demelerini anlamak kolay değil..

Anlamak lazım.. Reel sektörün canlanması falan, Kemal Derviş'in de, İMF'nin de umurlarında değil.. Onlar bütçenin denkleşmesinin, enflasyonun düşmesinin, borç ödemelerinin yönetilir hale gelmesinin peşinde..

"Reel sektör" denilen kesime aktarılacak 5 kuruş bile yok..

Kemal Derviş'i ve İMF'yi by-pass edip, böyle birşey yapmaya kalkan herhangi bir bakan veya başbakan çıkarsa, o dakikada koltuğundan indirilir..

Yazık değil mi, Ankara'ya gidip, boşuna dil dökmek için ödenen uçak bileti paralarına?.. Bunca ziyan edilen zamana.. Ve ağlayıp, sızlanmalara..

Herkes kendi işini, kendisi kurtarmaya baksa daha doğru olur.. Ya da, "Ankara Ticaret Odası" gibi, kampanyalar açıp, Ecevit'e pankartlar verin..

Hiç olmazsa, medyada gösteri yaparsınız..


11 Eylül 2001
Salı
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED